Sazan işte, paylaşmasaydı öğrenemeyecektik.

Serdar Ortaç. Ziraat Bankası’ndan kredi çekmiş ama ödeyememiş.

Haciz işlemleri başlatılınca bankaya gitmiş, kendini tanıtmış ve durumun anlatmış.

Yetkili arkadaş da “Koskoca devlet bankası, ‘Sen Serdar Ortaç’sın seni mahkemeye ver mi evlat?’ diyerek borcumu 8 ay ertelemiş.

Yine Sedat Peker paylaşmamasıydı öğrenemeyecektik;

Malumunuzdur, Demirören Medya Grubu 2018’de Doğan Medya Grubu’nu satın almak için Ziraat Bankası’ndan kredi kullanmıştı.

Zaman zaman kullanılan 750 milyon dolarlık kredinin akıbeti tartışıldı hatta hakkında soru önergeleri verildi,

Örneğin CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, 2020’nin haziran ayında Bilgi Edinme Kanunu kapsamında, Ziraat Bankası’na başvurdu, kredinin koşulları ile taksitlerinin ödenip ödenmediğini sordu. Ancak Ziraat Bankası, Hakverdi’nin bu sorularına “ticari sır” gerekçesi ile yanıt vermedi.

Hakverdi, ikinci kez “ödenmesi gereken 24 aylık taksiti ve ipotekler üzerinde bir değişiklik yapılıp yapılmadığını” sordu. Birgün'ün aktardığına göre 11 Nisan’da kuruma tekrar başvuran Hakverdi, geçen 24 aya dair taksitlerin Demirören tarafından ödenip ödenmediğini sordu. 750 milyon dolarlık kredi için, o günkü kur üzerinden sabitlenip sabitlenmediğini, ipotekler üzerinde herhangi bir değişikliğe gidilip gidilmediği ve Demirören Grubu hakkında başlatılmış bir haciz işlemi olup olmadığını da sordu. Kurumdan bu sorulara verilen yanıt ise yine “ticari sır” oldu.

Peker’in iddialarına göre bu kredinin aslı da faizi de ödenmemiş.

Bu konuya şunun için girdim;

Önceki gün, tabii ki yandaş basının görmezden geldiği bir haber vardı. Habere göre Ziraat Bankası, kredi borcunu ödeyemeyen köylülerden haczettiği 891 tarlayı ihaleyle satışa çıkarmış.

Oysa çiftçinin mesleğiyle ilgili alet ve mallarına haciz konulamayacağına dair bir yasa ve buna dair onlarca emsal karar var.

Sadece bir tanesini vereyim; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2010/11565 Es Ve 2010/24/534 Kr. Sayılı Kararı Gereğince “ Borçlunun Sanat Ve Mesleği için Gerekli Olan Alet Ve Edevat …, Geçimini Temin için Nakil Vasıtaları Haczedilemez.  Ancak Bu Kuralın Uygulanabilmesi için Borçlunun Haciz Sırasında Meslek Ve Sanatı Sürdürüyor Olması Gerekir Meslek Eşyasının Haczedilmezliği Mutlak Bir Yasa Kuralı Olduğundan, Yorum Veya Kıyas Yolu ile De Olsa Mahcuzun Satılarak Bedelinden Daha Ucuzunun Alınması için Borçluya Para Ayırıp Kalanının Alacaklıya Ödenmesine Karar Verilemez. Nitekim Borçlunun Çiftçilikle Uğraştığı, Pamuk Yetiştiriciliğinde Tohum Yatağı Hazırlığı Toprak ilaçlama Ekin Gübreleme, Çapalama Sulama, Zararlı Mücadelesi, Hasat Gibi insanın Fiziksel Gücünü Aşan Faaliyetlerde Bulunduğu, Traktörü Olmadan Bireysel Çabası ile Bu Faaliyetlerde Bulunamayacağı Bilirkişi Raporuyla Belirlenmiştir. Açıklanan Nedenlerle Haczedilmezlik Şikayetinin Kabulü Gerekirken Reddine Karar Verilmesi…”

Çiftçi mallarının ve üretim araçlarının haczedilemeyeceğine dair kanunun alt yapısını da hatırlatayım mı?

Hem de büyük önder Atatürk’ü bu vesile ile anmış olalım;

Atatürk, sık sık ülkeyi dolaşan bir liderdi malumunuz. Çiftçi ile konuşur, işçi, köylü, sanatkar, esnaf kısaca halk ile konuşur, onların sorunlarını dinler, Meclis'e getirir, milletvekillerinden bakanlardan bazen hesap sorar, bazen de çözüm arayışına girmelerini isterdi.

İşte böyle yurt gezilerinden birinde, tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşır.
- Kolay gele, bereketli ola ağa...
- Allah razı olsun Bey...
- Hayrola Ağa, öküzün tekine ne oldu?
- Devlete vergi borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.
- Sağlık olsun ağa diyerek, konuşmasını kısa keser.
Çiftçinin adının Halil Ağa olduğunu öğrenen Atatürk'ün yanında; İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Salih Bozok, Kılıç Ali, Hüsrev Gerede, emir subayı Rusuhi Bey, daha birkaç yakını vardır.

Bir yandan yürüyen, bir yandan da düşünen Atatürk, Salih Bozok'u yanına çağırır;
- Salih, yarın sabah git Halil Ağa'yı bul, bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de...

Ertesi gün; Salih Bozok, Halil Ağa'yı bulur ve Atatürk'ün yanına getirir. Halil Ağa'yı gören Atatürk, ayağa kalkarak; ‘‘Buyur Halil Ağa’’ deyip bir sandalye gösterir. Salonda bulunan ve olanlardan habersiz bir vaziyette konuşmaları izleyen zamanın Başbakanı İsmet İnönü'nün de yanında, Atatürk, Halil Ağa'ya dönerek; ‘‘Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha’’ der.
Halil Ağa, vergi borcunu, icrayı, satılan öküzünü tekrar anlatır. Atatürk kaşlarını çatarak İsmet Paşa ve Şükrü Kaya'ya dönerek;
- Arkadaşlar, biz İstiklal Savaşı’nı Halil Ağa'nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti, vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.
Bu konuşma üzerine, olayı fark eden Halil Ağa, Atatürk'e dönerek;
- Sen Atatürk Paşa'msın galiba, ne olur beni bağışla kusur ettim,
diye yalvaracak olur. Atatürk, bir yandan tebessüm eder bir yandan da Halil Ağa'nın sırtını okşayarak;
- Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın der ve Halil Ağa'yı ayakta uğurlar.

Kaynak; (Noelle Rogar, Olaylar ve Atatürk, s.41-42)
Büyük önder Atatürk; “Köylü milletin efendisidir”, “Saban tutan el, kılıç tutan elden üstündür”, “Ulusal ekonominin temeli tarımdır” gibi sözlerini nutuktan ibaret yapmamış ve bunu mümkün mertebe hayata geçirmişti.

Ya şimdikiler?

Yandaş gelince ötele, affet çiftçiye gelince aslan kesil misali maalesef…