Sevgili okurlar,
“Sinemanın ustası, güzellikler ve karakter abidesi Cüneyt Arkın’ı” dün İstanbul’dan ebediyete uğurladık!..
Düzenlenen törende bir başka usta aktör Ediz Hun ve arkadaşları konuştular.. O’nun sinemadaki başarısına dikkat çekerken, yaşamından örnekler sundular.
“Cennete gidecek biliyorum..Böyle adamlar cenneti bile vatan yapar” diyen oğul Murat Arkın’ın üzüntüsüne ortak olanlar, sinemanın o büyük ustasını uğurlamaya koştular..
Ayrıca oğul Murat Arkın,”Biz büyük bir aileyiz..Bugün gördüm ki, biz gerçekten çok büyük bir aileymişiz” diyerek,Cüneyt Arkın’a olan sevgiyi,saygıyı ve ilgiyi ortaya koydu..
Böyle güzellikler herkese nasip olmaz bilirim..
Cüneyt Arkın’ın Teşvikiye Camii’ndeki cenaze törenine her yaştan,hur kuşaktan sevenlerinin katılması Arkın’ın bir başka yanını da ortaya koydu..

ÖRNEK SANATÇI KİŞİLİK?
Bir sanatçının ardından söylenen sözler kadar, “o’nun son vedasına, çıkıp gelmek te bir başka vefa olarak” hatırlanacaktır..
Cenaze töreninden yansıyanlar arasında  liseden arkadaşı Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof.Dr. Ersan Büyükerşen, “ Katıksız bir Atatürkçü idi” diyerek, “Cüneyt Arkın’ın vatanını, milletini ne kadar çok sevdiğini” bu kelimeler ile özetlerken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,”Böyle ustalara, değerlere sahip çıkmak boynumuzun borcudur”diyerek son noktayı koyuyordu..
Allah, gani, gani rahmet, cennet-mekan eylesin!
Bu konuda dün Bizim Sakarya Gazetesi’nde bir yazım yer aldı..
Merhum Sinemanın usta oyuncusu, müşfik baba Cüneyt Arkın üzerinden, kendi ilimizdeki değerlere dikkat çekerek, bazı konularda yapılacaklara dikkat çektim..

BENİ TÜRK MİLLETİ KAHRAMAN YAPTI!
Bu güzel insan “Beni Türk Milleti kahraman yaptı” diyerek, Türk Milleti’ne bir vefa örneği sergilerken, o’nun sevenleri de bugün aynı güzellik ile Cüneyt Arkın’ını uğurladı..
“Unutmamak, hatırlamak ve anılarda yaşatmak” adına “Akyazılı değerlerimiz için bazı şeyler yapabiliriz” noktasından hareket ile üzerimize düşen görevi hatırlattım..
Şüphesiz Sakarya’nın da bu manada berzah alemine intikal etmiş değerleri var..
“Keşke bunları da hatırlayabilsek, hatıralarını yaşama ve yaşatma” konusunda bir kıpırdayabilsek?
Hakkını teslim edelim,sevgili Portre yazarı,Sakarya’nın bir başka değeri Fahri Tuna kardeşim, “edebiyat konusunda olduğu kadar, siyasete ve yerel kültüre damga vurmuş değerlerimizin hatırlanması ve anılmasında” önemli işler yapıyor..

KENDİ MAHALLEMİZDEKİLER?
Bir gazeteci, yazar, eğitimci olarak üzülerek ifade edeyim ki, “bizim meslekte, binbir zorluk ve kıtlık içinde mesleklerini hoş seda içinde yapmaya çalışan ve aramızdan ayrılanlar i için, bizim mahalledikiler ne yaptı da, diğer mahalledekileri” harekete geçirebilelim?
Bu konuda görüş ve düşüncelerini paylaşanlardan sevgili öğrencim Ayşe Kar Özer’in, kısa, öz yorumu beni ziyadesiyle üzdü ve düşündürdü?

AKYAZI’DAN CESUR BİR SES?
Sevgili Ayşe Kar Özer, çevresinde olup bitenlere duyarlı, “sözünü daldan budaktan esirgemeyen öğrencilerim” arasında yer alanlardan biri..
Şöyle diyor, ”Vallahi Hocam, çok güzel hususlara değinmişsin.
Merhum sinema sanatçısı Yıldırım Gençer’in bildiğim kadar iki oğlu vardı: Tunç ve Tuncer..
Tunç, bizim ile okumuştu..
Ama ben hiç onu Akyazı’da görmedim!
Böyle bir şey yapılırsa, mutlaka aile ile irtibat kurmak gerek..
Ama ben Akyazı’da böyle faaliyetleri yapabilecek bir ortamın olduğunu düşünemiyorum!
Bilmem Hocam!
Çok zor!
Tiyatroymuş, sinemaymış?
Bu duyguları canlandırırlar mı?”

AKYAZI, AKYAZI OLALI?

İşte durumun özeti, bu yukarıdaki düşüncelerde apaçık ortada!
Ülkenin, nereden,nereye kaldığının da bir göstergesidir bu durum!
Benim lise yıllarımda Akyazı bu değildi?
Sinemadan, tiyatroya, büyük Türk Sanat Müziği, Halk Müziği konserleri, organizasyonlar, sanatsal etkinliklerde ilçedeki ortaokul, liseler, hatta ilkokullar, spor kulüpleri en ön safta yer alırlardı..
Diğer resmi kurum ve kuruluşlar ise bu etkinliklere destek olur, katkı sunardı..
En önde koşan valilerimiz, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız, spor kulübü başkanlarımız, sivil örgüt liderlerimiz vardı..
Eeee şimdi de var!
Var elbet, onlar ki, kendi siyasi platformlarında birbirlerini ağırlayıp, kendi sanatçılarını, işine gelenleri alkışlıyorlar, baştacı ediyorlar, bilmeyen, görmeyen var mı?
Bakalım nereye kadar?

O GERİ DÖNDÜ?
Önceki gün, Belçika’da yetişmiş, Türkiye’de müziğin hizmetine kendini adamış, birçok güzel eserde rol almış, genç müzisyen Cihan Sezer’in Belçika’ya döndüğünü görünce, hoş-beş ettik!
Belçika’da yetişen Kubat, Hadise ve diğerleri gibi o da özvatanı Türkiye’de gelecek aramak için gitmişti..
Dönmüş!
Sanata küsmüş bir hali vardı!..
Hele de ülke şartlarını konuşmak istemedi?
Türkiye, “gerçekten güllük, gülistanlık” ise” ve de uçuyorsa, bu güzel insanlar, gittikleri yerden tekrar gurbete” neden dönüyorlar ki?
Velhasıl, işimiz zor dostlar!
Haydi sanatı, sanatçıyı geçtik, “insanına sahip çıkamayan bir ülkenin” geleceği ne ola ki?
Sevgili Barış Manço’nun o şarkısını hatırladınız mı?
“Patlican, patates, biber, domates!”
O günler, lezzetlerimizdi?..
Şimdi satın almak için, yanlarına yaklaşılmıyorsa, burası sözün bittiği yerdir.
Bizim şiddetle, “cenneti bile vatan yapacaklara” ne kadar ihtiyacımız olduğu, ortada değilmidir?
Yusuf Cinal yazıyor, 1 Temmuz 2022 Brüksel