Sevgili okurlar,
Bizim Sakarya Gazetesi okurları bilecekler..Geçtiğimiz gün “Bize Adapazarı’nı geri verin” adlı bir yazım yayınlandı, bu köşede..
Sevgili Tahir Hamza’nın yönettiği “ Adapazarlılar” sayfasına gelen yazılardan alıntı yaparak,eski Adapazarı günlerine gittik..
Elbette o eski Adapazarı günlerinden eser yok ama, dün kü yaşam, heyecan,coşku ve anlalış hakkında bizlere büyük ve önemli ipuçları veren bu yazıda sevgili Orhan Taymaz’ın görüş ve düşüncelerini paylaşmadan geçemedim..
O kadar yürekten yazmıştı ki, okumak, yaşamak gerek..
Şehirlerin de dili vardır..
Kent duvarları, bahçeleri,sokakları,caddeleri size bir şey söylemez zannetmeyiniz? Gün gelir biri size o sokak,o cadde,o okul günlerini tek, tek anlatır..
Hayret edersiniz?
Hatta küçük dilini yutanlar bile olur!
İşte sevgili Orhan Taymaz’ın yazısının altına bu notlar düşülmüş..
Sizler için alıp, burada paylaşmayı ve tarihe not düşmeyi uygun buldum..
Bu sayede eski Adapazarı günlerine gidenler olur, unuttuklarımız olur, onları hatırlamak güzel olmaz mı?
Yaşadığım başkent Brüksel’i, adım adım gezerim..
Bu büyük kentin hikayesi beni büyüler..
Ya Adapazarı
Hep Sait Faik Abasıyanık’tan dinleyecek değiliz ya, bakın yaşayanlar ne diyor?
“Değişim, dönüşüm projelerinin uygulandığı ve yarım kaldığı sokaklar, caddeler ve bozulan o kent dokusu, evinden, yurdundun edilen aileler” aklıma gelir..
Ve bu kentte alınterleri düşen Kongolu gençlerin, bileklerinden kesilircesine, özgürlüğe koşma çırpınışları ve ortaya koydukları o devasa binaların gölgesinde, onların emekleri, eziyetleri, çektikleri işkenceler, kölelik zincirlerini kırma çabaları unutulur mu?
“Sömürgeci anlayışların hala revaşta olduğu, savaşların bir türlü barışa döndürülemediği günümüzde”, kent dokularını alabildiğine yıkan, talan eden zihniyetlere ne dersiniz?
“Suyun bile toprakla buluşmasını engelleyen zihniyetler”, sokakların, caddelerin, “dere olmasına” nasıl akıl erdirecekler ki?
Velhasıl uzatmayalım, sözü okurlarımıza bırakalım!..
Sizlerin de görüş ve düşünceleri bizim için çok önemli..
“Siyasileri, vurdumduymaz zihniyetleri, nemelazımcıları” bir kenara bırakarak,yazınız, yazalım ki, en azından sesimiz çıkar ve güne notlar düşmüştarihe mektuplar bırakmış oluruz..
Öyle değil mi Hasan?
Bakın Adapazarlılar ne diyor,ne yazıyor?

Cemal Başer

1999 deprem öncesi Adapazarı ile deprem sonrası Adapazarı birbirinden çok farklı konumda, maalesef!.

Önceki Adapazarı’nı karış, karış bilirdim. Çocukluğum öğrencilik ve 27 yaşıma kadarki gençliğim Adapazarı’nda geçti. Şimdi ise gideceğim semt ve bolgelere ulaşabilmek için adres tarifi sormak zorunda kaliyorum.

Bir merkez ilçe nasıl, bu denli kendini kaybeder, inanılacak gibi değil!

Saygı ve Selamlar 😪


Oğuz Aydın

Orhan arkadaşım sağol, üşenmemiş uzunca yazmışsın ancak içinden geçenlerin bir romana sığmayacağını biliyorum.. Çünkü ben de bu kentin kültür ve sanat yaşamında yıllarımı tükettim! Tüm bildiğim ve yaşayarak şahit olduğum gerçeklerle uzaklaştım.. Bu kentten ancak yine de zaman, zaman içimi yakan konular açılınca, yazmadan olmuyor, selam ve sevgilerimle.


Kamil Türkücü

Güzel olan ne varsa içine ettiler, etmeye de devam ediyorlar!. Adapazarı’nın o eski naif, huzur veren görüntüsünden eser kalmadı!. Adapazarı'nda yaşamıyorum, akrabalarımın çoğu orada, en son geçen sene gittim.. Uzun zamandır gidememiştim. O eski Adapazarı gitmiş, yerine acayip bir şehir gelmiş!
Yazık, çok yazık!.


Mehmet Özdemir

“Yedim, içtim, güldüm, oynadım, muhabbetiyle” şehir yönetilmez!. “Kendine etten duvar” makam arabaları şahşahasıylada olmaz!. Bir “vizyon” anlayış gerekir.
Ben Sakarya’ ya 1979 ‘dan beri gelirdim. 1983’te temelli yerleştim.
Şu an her yönüyle Sakaryalıyım.

Yağlıboya ve suluboya resim çalışmalarım var. Sergi açmak istedim uygun görülen yere gittiğimde şaşırdım kaldım.
Sanata, sanatçıya, “bu kadar aşağılama”, bu kadar olur!. Samsunlular dernek binasının açılışında “RESİMLERİMLE senlendir dediler kuramadım” sergiledim.
Sürüne, sürüne yanından geçtiler, “bu nedir” diyen olmadı!. Dernek yönetimine “gördünüz işte” dedim, “kusura bakma hocam” dediler.

Eskişehir toz toprak içinde bir sehirdi. Şimdi tüm Türkiye tanıyor. Yurt dışında bile ödüle layık görüldü. Siyasal düşüncesini beğen veya beğenmediniz ama, “sanata ve sanatçıya hor bakarsanız” gün, gün “kendi çöplüğünde yok” olursunuz!.

Sakarya’ nin en büyük şanssızlığı “vizyon” sahibi bir yönetimden uzak olması.
Bir yeri on kere yap, boz olmadı, yine yap, bozla israf, israf, israf ve çöplük!.

Yazık oldu bu şehre!.
Dünya şehri olması için artışı var eksiği yok!.

İnşaallah bir gün bu anlayış hakim olur,şehir hakettiği yeri


Gürkan Derinbay
Mehmet Özdemir, Sakarya hakettiği yerde değil! İnsallah hersey çok güzel olacak ve Sakarya’da Eskişehir gibi aydin bir üniversite şehri olacak.. Az kaldı!....


Hüseyin Vehbi Ünlüsan

Ben de eskiyi özlüyorum.. 
Haydarpaşa’ya hergün saat 11.00 ‘de tren seferi vardı. Gidiş- geliş 2 saat 15 dakikada haydarpaşada ve oradan Sirkeci’de olurduk..


TC Ali Arıkan

Ofisin tam karşısında memurevleri vardı. Resimde görünen ağacın ordaydı evimiz!....

Gurkan Derinbay

TC Ali Arıkan Bizde ofisin giris kapisinin karsisindaki sokak Cevik sokakta doğduk, büyüdük..
1989’a kadar memur evlerindeki abiler, bizden epey büyüktüler ve onlarin seslerini duyardik. Çok eğlenir, güler eğlenirlerdi.. Ofisin orada “tren dursun” diye carpan taşın orada otururlardi... Bizde camci İmdat Amcanin arkasindaki evdeydik.
Turgay abi vardi. Sakarya yerel gazeteci abimiz. Arka sokağmizda oturan.... Memur evleri tek katlı, yeşillikler içinde düzenli, tertipli bir mahalleydi. Orada gencler akşamları toplanır sohbet ederlerdi.. Gülüşme sesleri bibirlerinin adını seslenirlerdi. Aklımda kalan Adil ismiydi... Bizde Cevik sokakta büyüyen çocuklardık.. Sayımız 15 civari, akşama kadar oyun oynardık.. çok güzel gecti, cocuklugumuz ve gençligimiz..

Gürkan Derinbay

Evet eksport Osman bizim evde, onun arka sokağindaydi. Cevik sokak, yani Donatımın giriş yerinin yanındaki sokak.. Osman’ın Yıldirım adinda oğlu, onunda boynundaki yıldırım şeklinde kolyesinden biliyorum. Şenol, en kücukleriydi. Bir de Şaduman sanırım ablaları vardı.. O’nun karşısında Halamlar oturuyordu. İkinci katta Filiz öğretmen vardi. Eşi sanırım Zeki idi adi .. Beden Hocasıydı sanırım şimdi yerel sarkici ... Halamin altkatinda ise babasi vagon fabrikasidami çalışıyor, iki kardeştiler.. Adı bizimle yaşıt olan Bahar isminde kızdı.. Eksport Osmanların yanında Aysel ablalar oturuyordu. Çok havalı beline kadar sarı saçlı, cok havali bir kızdı.. Biz çocuktuk o zaman. Ve mahallenin başında da Turgay abimiz vardı.. Bizim sokakta Doğular kundura cocukları.. Cem, Can, Tezer, Ayşe, Zeynep cocukluk arkadaşlarimiz.. “

Şimdi sokaklarında çocuklarımız top koşturamıyor, ateşlim, çizgi, çelik çomak oynayamıyorlar!?
Ayşe Teyze, çocuklara lokma dağıtamıyor, Filiz Hanım, öyle yüksek topuklu ayakkabıları ve ipek gibi saçları ile kapımızın önünden geçip gidemiyor!?..
Evimizin pencerisi önündeki karanfiller su bekliyor, Hasan emmi, Ayten Teyze, o eski şen şakrak sesleri duymak istiyor ya, çok geride kaldı o günler, çoook!
Ali, Hasan, Salih, Aysel, Emine, Ayşe, Ayten.. sahi siz neredesiniz?
Ah siz, bu kentin çocukları?
Yusuf Cinal yazıyor, 30 Haziran 2022 Brüksel