Futbolla çok fazla haşır neşir olan bir arkadaşımla konuşurken, dünya yıldızlarının neden Türkiye’yi kolay tercih ettiklerini şöyle bir cümleyle özetledi; “Türkiye’de vergi düşük. Vergi indirimi alıyorlar.”

İnanmam!

Türkiye’de vergi mi düşük?

Meğersem düşükmüş, ama sana bana değil. Yabancıya, eloğluna. Bize vergi de vergi, vergi de vergi…

***

Her ay rutin olarak elektronik postama düşen telefon faturamı inceliyorum. Vatandaş için üzücü, devlet için sevindirik bir cümle: Vergiye Tabi Ücretler.

Alt alta sıralanmış, bitmek bilmiyor neredeyse. Vergiye Tabi Ücretler / Vergiler ve Diğer Yasal Kesintiler Toplamı / KDV %1 / KDV %18 / ÖİV %5 / ÖİV %25 / Diğer Vergiler, Harçlar, Fonlar… Bunlar hep kesilen vergi kalemleri, say say bitmek bilmiyor… Bir de şöyle kallavi bir cümle: Şu kadar TL’lik faturanızın bu kadar TL’si sizin adınıza devlete iletilmektedir. Aman ne güzel! Sanki bana sormuş, sanki benim gönül rızam alınmış da benim adıma bağış yapılıyor. Zorunlu bir ödeme bu kadar şirin gösterilmeye çalışılır.

***

Vergi ödemek vatandaşlık görevi tabii. Buna diyecek bir şey yok. Ama ben zaten vergimi ödüyorum. Aldığım maaştan devlet peşinen benim vatandaşlık hakkımdan doğan vergiyi kesiyor. Bu neden yeterli olmuyor da sonra sürekli vergilendirme cetveline giriyorum. Faturama vergi, aldığım eşyaya vergi, içtiğim kahveye bile vergi ödüyorum… Neredeyse her attığım adım vergi de vergi…

***

Vergi bana illaki, elektrik su yol olarak dönüyordur. Ama ben elektriğe de suya da yola da yine para ödüyorum. Ve sonra kullandığım elektriğe bir kere daha vergi ödüyorum, içtiği su için ve hatta attığım su için bile yine vergi ödüyorum, geçtiğim yol için para ve yolu kullandığım için yine vergi veriyorum. Vergi de vergi kısır döngüsünü anlamakta zorluk çekiyorum.

***

Şöyle bir şema var kafamda; örnek bir paket kahve. Brezilya’dan ülkeye kahve ithalatı yapan firma ithalat bedeli için devlete vergi ödüyor. Bu kahveleri taşıyan lojistik şirketi taşıma yaptığı için devlete vergi ödüyor. Ayrıca yolları kullandığı için taşıma vergisi ödüyor. Bu kahvenin depolandığı depo depolama bedelinden kaynaklı vergi ödüyor. Depodan paketleme tesisine kahvenin ulaştırılması için tekrar taşıma için para ve vergi ödeniyor. Paketleme yapan tesis vergi ödüyor. Tesiste çalışanlar için devlete vergi ödeniyor. Paketleme üretimi için lisans ve bandrol/ruhsat vergisi ödeniyor. Paketlenmiş kahvenin satış izni için vergi ödeniyor. Tekrar paketlenmiş kahvelerin kahve dükkanına taşınması için vergi ödeniyor. Paketli kahveleri satın alan dükkan kahvelere vergi ödüyor. Ve en son benden kahve dükkanında bir fincan kahve içmek için ödediğim hesaptan kahve vergisi kesiliyor. Bir tek kahvenin son tüketiciye ulaşana kadar devletin kestiği vergi say say bitmiyor! Muhtemelen burada anımsatamadığımız dolaylı vergiler de var.

***

Şu vergi döngüsünde ise en çok takıldığım nokta yollar, köprüler. Şimdi, sade bir vatandaş olarak maaşımdan kesilen vergi ile yol yapılıyor, köprü yapılıyor. Tamam. Yapılsın, benim katkımla oluyor. Ama ben o yolu kullanırken, o köprüden geçerken neden yine kullanım parası ödüyorum? Ve yol-köprü parasından da yine vergi kesiliyor.

***

Aslında aynı hizmet ayı ürün için kaç kere, kaç kalem vergi ödeniyor? Vergi de vergi bitmek bilmiyor…