Türklerde vatan sevgisi; milleti bir arada tutan maya, ayrışmayı engelleyen tutkal, dağılmayı önleyen güçtür. Türk milletinin en önemli vasıflarından birisi olan bu mukaddes inanç, milletimize nice zaferin kapılarını açmıştır. Türk devletlerinin en önemli varlık sembolü de yine bu vatan sevgisi'dir. Bu sevgi uğruna da yıllar yılı kanla canla malla her bedel ödenmiştir.

Türk milletindeki "vatan sevgisi" mefhumunun dünyevi herhangi bir ölçeği de yoktur. Koskoca Türk tarihi bunun örnekleriyle doludur. İç ve dış bedhahlar, ne zaman millet olarak başımız aydınlığa kavuşacak olsa görünmeyen bir el vesilesiyle devreye girmiş, bu aydınlığı dinamitlemiş ve milletin umudunun kırılması için de ellerinden geleni yapmışlardır. Askeri darbeler, terör belası, terörist faaliyetler, döviz, enflasyon, ekonomik krizler vb gibi her dönemin kendince en etkili silahlarını sahaya sürmüşler ve bu aziz milleti yönlendirip bir amaca sevk etmeyi hedeflemişlerdir. Gerek dış gerekse iç ortaklarla yapılan tüm bu hamleler Türk milletinin feraseti sayesinde bizzat sahiplerinin ellerinde patlatılmıştır. Lakin gel gör ki su uyusa da düşman uyumamıştır. Günümüzde milletimizi sevk ve idare etmek amacıyla en etkili yol olarak maddi saldırılar kullanılmaktadır. Ülkemizde dönem dönem farklı kurgular denenmiştir. Bu kurgular bazen ekonomik refahı açıp bireysel ve toplumsal borçlanmayı teşvik edip sonra da borcun yarattığı psikolojik baskıyla hükmünü korumak, bazen topumun belirli kesimleri arasında ekonomik uçurumlar oluşturup 'gelir adaletsizliği' söylemiyle kitlelerini kontrol altında tutmak, bazen üretim ekonomisini toptan kaldırtıp tüketim ekonomisini pompalar ki tam bağımlı bir toplum kurgusunu tamamlamak, bazen en temel ve basit malları karaborsaya düşürüp toplumun geneline acziyet ve yoksunluk hissini yaymak şekillerinde yapılmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde bakıyorsunuz patates, soğan, ayçiçek yağı, et, süt, şeker ürünleri özelinde çok ciddi operasyonlar yapılmaktadır. Bu ürünlerin ortak özellikleri ülkemizde hiçbir dönem sıkıntısı yaşanmamış, herkesin ulaşabildiği temel tüketim ürünlerinden olmalarıdır. Bugünlerin meşhuru ise soğandır. Soğanı eve alabilmek için ciddi bir gelire sahip olmak gerekiyor. Soğanın birden kilo fiyatı iki üç liralardan otuz beş liralara dayandı. Bu fahiş fiyat ya aracılar, ya ürün yokluğu ya da stokçular eliyle yapılıyor ki ara soğanı bulasın ya da buldun ki alasın. Her durumda yoksulun ve zenginin sofrasında ortak olarak bulunan soğan, artık lüks bir ürün haline geldi. Böylece en basit ve en temel ürüne ulaşması zorlaşan vatandaş, soğan alamamanın tüm hıncıyla önüne gelene tepki besliyor ve yaşadığı yoksunluk hissinin etkisiyle şuurlu davranmaktan vaz geçiyor. Bu hal yerli işbirlikçilerin algı oyunlarıyla da birleşince olay, adeta bir dip dalgaya dönüşüyor. Bir an için tüm ön yargılarımızı bir kenara bırakarak düşünelim: " Kızılelma insansız uçağımız - soğan / Karadeniz yerli doğalgazımız - soğan / TCG Anadolu gemimiz - soğan / nükleer santralimiz - soğan / yerli otomobilimiz TOGG - soğan

... 

Karşılaştırıp ve güya safları sıklaştırmakta kullanılanlara bakar mısınız??? 

Her şeyi soğana indirgemiş, bireysel refahı önceleyenler, ülkede olan en hayırlı işlere dahi gözlerini kapatmışlardır.

Hani bir dönemin gediklisi ve siyaset kurnazı bir başbakan sonra da Cumhurbaşkanı olan Demirel vardı ve ne diyordu : " Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur!"

Bu cümle bir şifredir. Bu cümle ister gizli ister açıktan tüm muhasım odakların stratejilerini üzerine kurguladığı bir savaş alanı halini almıştır. Ben de bu savaş alanı her geçen gün büyüse de millet olarak yüz yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca gerekli dersleri aldığımızı düşünüyor ve diyorum ki : " Eyy, memleket sevgisi midesi kadar olanlar; bizim soğana karnımız tok!"