Uzun yıllar önce ailesini terk edip kaçan sonra da kaçtığı yerde barınamayınca bizim eve sığınan amcakızımıza kucak açıp, yatacak yer, oturacak minder vermişti babam. Amcakızı ablamızdır sonuçta biz de ona hemen ısınmıştık. Ablam ilk günlerde son derece saygılı, şefkatli, maharetliydi. Bir abla şefkatiyle bizi kucaklamış,  kızı olmayan ailemize sımsıcak gelmişti. Bir kaç sene sonra amca kızımız birisine aşık olmuş. Evde de tavırları değişmişti. Artık evin neşesi ablamız gitmiş yerine hepimize haykıran, racon kesen, ailemizin huzurunu yok eden bir pozisyona geçmişti. Bir keresinde patates ekim zamanında bizim büyük tarlada babam evladım: " Yanlış işler bunlar, yanlış kişiye bağlanıyorsun. Gideceğin yer yer değil, daha vaktin var, etme kızım!" diye nasihate başladığında ablam; o günkü yevmiyecilerle birlikte önce babama sonra da onu durduralım diye uğraşan bize saldırmıştı. O gün itibariyle de kendisini kollayıp kendisine ekmek verenlere isyan edip ailedeki tüm huzuru tam ortadan ikiye bölerek tekrar kaçmıştı ablam. Gel zaman git zaman gittiği yerde de huzursuzluklar yakasını hiç bırakmamış, her güne bir olay anlatılmaya başlanmıştı. Bizden ayrılınca kendince kurduğu düzen çökmüştü. Yeni kurmakta olduğu düzen için borç aldığı tefecilere elini kaptırmakla kalmamış, adeta tefecilerin kuklası olmuştu ablam. İşlerin kontrolünü de kaybedince sağda solda ağlayıp bağırıp çağırıp öfke nöbetleri geçirmeye başlamıştı. Tabi ben ve ailem olanları anlıyorduk, biliyorduk fakat etrafımıza dahi kabul ettiremiyorduk. Dolayısıyla olayları uzaktan seyrederek ablamın iyileşmesi, düzelmesi, kurtulması adına dualar ediyorduk. Yeni evinde dayanılmaz huzursuzluklara şahit olan ablam ise bir gün kendini evlerinin önünde bulunan tarlanın etrafındaki tellere asmaya çalışmış araya girenler zor indirmişlerdi. Yine bir gün kendini evine kilitlemiş, ben yokum demişti. Ortaklarıysa evin önünde ablama serenat yaparak ablamı dışarı çıkmaya ikna etmişlerdi. Ben hepinize baş olacağım, eğer baş olamazsam ortaklarıma patron olacağım o da olmazsa illa bir şey olacağım diye bizim evden kaçarken işbirliği yaptıklarıyla her gün yeni bir mevzu üretip hayatta kalmaya, hayata tutunmaya, çalışıyorlardı. İlk zamanlar ortaklarıyla pek kârlı işler de yaptılar. Mesela alım satım işine girmişlerdi. Ne mal bulurlarsa alıp satıyorlardı ki iyi kazanıyorlardı ta ki ablamı bize karşı kışkırtıp bizim evden kaçırtanlar ablama gaz verip "artık baş olma vaktin geldi" dedikleri o güne kadar. Bugünden itibaren ortalık tekrar karışmış yine bir oyunun fitilini ateşlemişlerdi. Ablam ne yaptıysa patronluğu bir türlü kabul ettiremedi. Ben patron olacağım diye önüne geleni kılıçtan geçiren ablam, hiç bir şey olamamanın verdiği acıyı asla hazmedememişti. Ortaklarıyla oturdukları sırada hepsine rest çekip tüm masayı bir tekme atarak devirmiş ve işi bırakıyorum diye kendini eve tekrar kilitlemişti. Ancak hemen ertesi gün ablamın iplerini tutan irade devreye girip tekrar onu ortaklarının masasına meze olmaya ikna etmişti. Bu olaydan sonra bizim evdeyken sımsıcak olan ablam artık gülmüyor, önüne gelene saldırıyor, nefret tohumları saçıyordu. Hırçın ve devrik psikolojisini dışarı vurmaktan geri kalmıyordu.  Bazen birden saçma kahkahalar atıyor bazen kendini Köroğlu yerine koyup naralar atıyordu. Hayatında başörtüsü bağlamamış olan ablam "başörtüsü yüzünden neler çektim been..." diye mağduriyet destanı da yazmıştır. İşte bu ruhi şoklar sonrası yüz felci geçirmiş suratı buruşmuştu. Ablam da bu hali felç değil "Rabbi Yessir" işareti diye yorumlamıştı. Ablam artık tam bir cendereye girmiş, ne "ben pişmanım" diyerek bize geri dönebiliyor; ne de ben buradayım, söz benimdir" diyebiliyordu. Tam bir araf hali yaşıyordu. Uğruna ailemizi sattığı hayalleri artık onun kabusu olmuş, yaşadıkları onu adeta deliye çevirmişti. Atalar etme bulma dünyası derken de bunu kastediyordu herhalde. Bir zamanların şeker ablası şimdi acınacak halde ve tükeniş sendromunun pençesinde inliyordu. Kontrolünü tamamen kaybeden ablam, geçen hafta ortaklarını toplayıp bir avuç kurusıkı mermisini ortaklarının yüzlerine fırlatmış ve  " bana bundan sonra mermili abla diyeceksiniz" diye bağıra bağıra talimatlar yağdırmış. Bu sırada da ortakları onun bu haline kıs kıs gülüyorlarmış...

Sonuçta akraba, insan üzülüyor tabi ama ne diyebilirim ki... Allah şifasını versin...