"...

Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim

  Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârında

..."

(Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalarak yollarının üzerindeki kuyuyu görmez.)

Tanzimat edebiyatının ve aynı zamanda tüm Türk edebiyatının köşe taşı olan Ziya Paşa'nın bu vecizesindeki insan tipi hala capcanlı olarak aramızda dolaşmaktadır.

Ben ülkücüyüm, ben de ülkücüyüm, ben de ülkücüydüm, eskiden neydik be... ne günlerimiz geçti...

Bunlar vatan ve millet konulu siyasi konuşmalarınızda  hemen hemen herkesten duyacağınız cümlelerdendir. Niye eskiden...? Şimdi necisiniz babam...?

Ülkücü her şartta ve konumda ülkücü değil midir? Şimdi niye ülkücü değilsin? Cevap verir:  " Bu Bahçeli oradayken ben yokum... Bahçeli varken olmaz... Bahçeli'den sonra yokum...

Ne yaptı Bahçeli size...???

Acaba size ne yaptı da hepiniz aynı ağızla ülkücülük pazarında otluyorsunuz?

Göreve geldiğinde bir çok teşkilatı ve ülkü ocaklarını tepeden tırnağa yeniden yapılandırarak karanlık ellerin ipini kestiği için mi? O dönemlerde kavganın mekanı şimdinin odak2023 gibi yazılım programları yapabilen teknolojik bir ülkü ocağı var ettiği için mi? Mafya ile anılır olmuş partiyi ve davayı  bugün taraflı tarafsız herkesin deyimiyle Türkiye'nin sigortası haline getirdiği için mi?Partiye ve kendisine kurulan tüm tuzakları, kumpasları ustaca  püskürtüp bulunulan noktanın çok ötesinde bir zaferle çıktığı için mi?

Hükümet ortağı olduğu zamanlarda nefsine bir anlık dahi boşluk vermeden "devletin bekası" için gereken neyse onu yaptığı için mi?

Dahili ve harici bedhahların çirkef masalarında makam pazarlıkları yapılırken üstelik de en büyük pay kendisine teklif edilmişken dönemin başbakanlığı gibi büyük paya  eyvallah etmeden reddettiği için mi?

Sahi böyle bir teklifi kaç kişi geri çevirebilirdi...

Davaya, partiye, teşkilata zarar veren kimse, bu ihtimal dahilinde olsa dahi hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan gereğini yaptığı, istifa ya da görevden alma ya da lağvetme dahil gerekeni yapmakta asla tereddüt etmediği için mi?

On beş temmuz gecesi   mevkidaşları korunaklı evlerde kahve yudumlarken genel merkezde çalışma ofisinde sabaha kadar ışıkları açık şekilde oturduğu için mi? On beş temmuz sonrası oluşan sosyal iklimi Cumhur ittifakı gibi bir  birlikteliğe dönüştürdüğü için mi?  Peki dava adına, parti adına ne olmuştur Cumhur ittifakı olunca,  sıralayalım mı:

1- Ülkeyi Habur'dan ve 'çözüm süreci' denilen garabetten çıkarıp yurt içindeki teröristlerin sayısını 100'ün altına indirmiştir. Daha beş sene öncesi ülkenin doğusuna bir doktor veya öğretmenin tayini çıksa o evden cenaze çıkmış gibi yas havası oluyordu. Şimdi o dağlarda bal festivalleri yapılıyor.

2- Nice ülkücü şehit ağabeylerin vasiyetine konu olan Ayasofya'nın ibadete açılması da Devlet Bey'in 'artık Ayasofya'nın zincirlerinin kırılması vakti gelmiştir.' hükmü sonrasında gerçekleşmiştir.

3- Darağacına yürüyen ülkü erlerinin ideallerini süsleyen Turan birliği'ne giden yol, Türk Devletleri Teşkilatı'nın kurulmasıyla açılmıştır.

4- Ne Rusya Ne ABD ne de Çin, her şey Türk tarafından Türk için sloganı artık bir yaşam biçimi haline gelmiş tam bağımsız Türkiye yolunda Kıbrıs, Akdeniz, Libya, Suriye  mavi vatan, gök vatan, doğalgaz, petrol, bor  vb. konulardaki yerli ve milli atılımlar gıptayla izlenmektedir.

5- Daha dün bir helikopterin düğmesi satın alınamazken bugün İHA SİHA, insansız muharip uçak, TOGG, Atak helikopteri, TCG Anadolu gemisi vb pek çok teknolojik şaheserler birer birer ülkenin envanterine kaydediliyor.

6- Ukrayna savaşı ve sonrasındaki devlet hamleleri dünyaya örnek olmuş ve insanlığa tahıl koridoru gibi eşssiz hizmetler sunmuştur.

7- Dün tanınmayan bilinmeyen hatta alay konusu edilen milliyetçi ülkücü hareketin kutsal kavramları artık devlet politikası haline gelmiş ve her bir yeniliğin adı olarak karşımıza çıkmaktadır; turan, Kızılelma...

8- 'Bıyıkları aşağıya doğru sarkık, tipik MHP militanı görüntüsü veren insanlar' diye aşağılanan davanın evlatları bugün bizzat devletin teşvikiyle işbaşına davet edilmektedir.

Sayalım mı daha...? Buraya kadar saydıklarımız Devlet Bey'in bilge siyaseti sonucunda davamızın geldiği noktanın yarısı bile değildir. Hakkaniyetli bir sayımda daha onlarca maddeden bahsedebiliriz.

Peki bu kadar gerçeklik gün gibi ortadayken neden hala 'ben de ülkücüydüm' diye başlayan eski ve ekşi sohbetlerin sonu hep Devlet Bey düşmanlığıyla biter? Çünkü bu zevat ülkücülükten nemalanan ama ülkücülükten nasiplenememiş muhasımlardır. Onlar bu davayı bir dönem rozet olarak taşımışlar, sonrasında da davanın üzerinden geçinmeye çalışmaktadırlar. Bunlar davanın adamı olamamışlar, adamın davasına tapmışlardır. Bunlar lider-teşkilat - doktrini unutmuş, şahıs-çıkar-makam peşinde telef olmuş baygınlardır.Bunlar kendi gözlerindeki merteği unutmuş, başkasının gözündeki çöple uğraşan kibir abideleridir. Bunlar bit pazarında rahmet arayan dava kaçkınlarıdır.

Allah şerlerinden korusun...