Geçen hafta, Türk İş Genel Başkanı Kardeşimiz Ergün Atalay, ülkede var olan Sendikalı İşçi Sayısının azlığını vurgulayan nefis bir açıklama yapmıştı.

 

Ergün Atalay beni taaa 1965’li yıllara götürdü. 1980’li yıllara kadar Türkiye’de Sendikacılık altın yıllar yaşadı. Sendikalı işçilerin sözleşmelerle kazandıkları haklar ve gelirler her şehrin sosyal ve ekonomik gelişimi gibiydi.

 

O zamanlar; Arifiye Unıroyal Lastik Fabrikasında çalışanların aylık gelirleri parmak ısırtırdı. Zırai Donatım Traktör Fabrikası ile TCDD Vagon Fabrikası O’nu izler, Şeker Fabrikası da işçisine iyi para verirdi.

 

Sakarya’da ilk Yapı Müteahhitlikleri bu fabrikalar sayesinde oluşmuştur. 1980 Yıllarına dek; Adapazarı, Erenler ve Serdivan’da yapılan kaloriferli çok katlı İşçi Kooperatifi Blokları şehircilik tarihimize farklı boyutlar getirmiştir. 

                                                               *

Günümüzde, Siyaset gelsin bana şimdi halk olmaktan, şehir olmaktan söz etsin bakalım. 100 Kişi koordine olup, istediği yerde şahane komşulukların, dostlukların oluşturduğu evler yapıyorlardı.

 

Bugün 100 kişi bir araya gelse, bunlar ne örgütü kuruyorlar acaba denilir. Galiba bir toplum, bir şehir böylesi planlı süreçlerle bölünür ve ele geçirilirmiş?

 

Zirai Donatım, Vagon, Şeker ve Ağır Bakım fabrikalarında toplam 6 bine yakın insan çalışırdı. Onlar ayrıca şehrin birer sosyal ve kültürel okulları gibiydiler.

 

Donatım’da 1500-2000 çalışan olurdu. İşçi aylıkları baba paraydı. Yılda 4 de  ikramiye alınırdı. Yani, 3 ayda bir çift maaş…Şu gün bunlar bir masal gibi gelir.

 

Donatım fabrikasının ana girişi bugünkü İtfaiye’nin karşısındaydı. Her ay maaş alındığı gün, Demiryolundan-Çark Deresi Köprüsüne kadar esnaf tezgah açardı.

 

Öyle böyle tezgah değil; televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, halı, ayakkabı; ne ararsan… Paydos zili ile O tezgahlar ana baba günü olurdu. Hadi bugün AVM’leri es geçin de fabrika önlerinde tezgah açın bakalım!

 

Ki; bugün çalışanlar zaten maaş almadan kredi kartı borcuna çalışıyorlar. Maaş günleri ele geçecek para kalmıyor ki esnaf tezgahına giden olsun.

                                                                *

Cumhuriyet hiç boşuna, “ Karma Ekonomi !” dememişti. Özel Sektör elbette olacak ve çağın en yeni teknolojileri Onunla gelecekti. Ama, Devlet baba da sosyal ve Ekonomik Dengeler için nefis bir rekabet yürütecekti.

 

1980’li yıllardan beri Hür Teşebbüs ve Serbest Ekonomi alabildiğine büyüdü. Sendikacılık, İşçi sendikaları teslim bayrağı çeker gibi. Planlı olarak darmadağın edilen çalışanların Sendika Gücü, Hükümetler üstündeki yaptırımını da yitirdi.

                                                             *

Olan ne şu gün?

İş Dünyası çok mu güçlü, çok mu mutlu? Çok mu huzurlu? Aslaaa…

 

Orta büyüklükte bir iş yerinde 50 kişi çalışır; büyük fabrikalarda 1500-2000 kişi. Bir İşverenin Ülke Yönetimine Katılma Gücü de ortak sayısı kadardır. 5 Kişi veya 25 kişi, o kadar…

 

Oysa; İşçi-İşveren toplamının ülke yönetiminde etkin olacak karar verme gücü muhteşem bir büyüklüktür.

 

Sözü şuraya getiriyorum…Ülke Çoğunluğu; Ülkeyi taşıyla toprağıyla Ülke yapanlar dağılırsa; Ülkeyi bir avuç Siyasi ele geçirebilir.

 

İşverenler ve çalışanlar ülkenin dev servetlerini üretirler. Parçalandıkları için, ülkeyi Onların servetleri ile O bir avuç siyasi yönetir!..

 

Patronlar da, Çalışanlar da O garip çelişkiye uyandıklarında bazen çok geçtir.  Asıl Çoğunluk İktidarı kendileridir. Ama, parçalanmışlardır. Siyaset kapısında küçücük aferinlerle verilenlere şükrederler.  

 

Halk çoğunluğu iktidarı kendi eliyle Siyasete vermiştir…Bunu anlasalar bile, atı alan Üsküdar’ı geçmeden Siyasete somut tavırlarla anlatmazlarsa, hepimiz kaybederiz. İşte böyle 50 yıl geriye bile özlem büyütürüz…