Onlardan biri diyor ki:- TSK’ya karşı asimetrik psikolojik harekat yürütülüyor. Bu harekatta Deniz Harp Okulu bir numaralı hedeftir. Denizci deyimiyle, ‘deniz top ateşi’ desteği alamadığımız gibi ‘dost ateşine’ maruz kalıyoruz.Onlardan biri diyor ki:- Bana, personelime ve öğrencilerime akla hayale gelmedik yöntemlerle saldırdılar. Bu saldırıları malum basına taşıdılar. Öğrencilerimin bir bölümü mesnetsiz olarak ahlaksızlıkla suçlandılar.Onlardan biri diyor ki:- Peki, kanıtları var mıydı? Kocaman hayır. Neye dayanıyorlardı; onursuz insanların başvuru yöntemine. Taarruzlarını mektuplarla, elektronik postalarla, serverları ABD’de olan internet siteleri ile de geliştirdiler. Bu ahlaksız kesim beni ve kurumumu ne ile suçladı biliyor musunuz? Deniz Harp Okulu’nda ibadet yapmayı yasaklamak ve fuhuş yaptırmakla suçladılar.Onlardan biri diyor ki: - Peki, ben kimim? 3 nesildir denizci biri. Babası denizci, dedesi bahriye eri olarak istiklal madalyası sahibi Ruşen oğlu Þevki Ertürk’ün torunu. Bu ülkenin kuruluş harcında benim genetik olarak katkım var. Hainlik de, kahramanlık da kalıtsaldır. Bu suçladıkları insanlar ve biz denizciler, bayrak direklerinin tepesinde, 7 kat naylona kutsal kitabımızı koyan, her öğüne tanrının adıyla başlayan ve şükürle bitiren, tüm kumandalarına besmele ile başlayan insanlardır.Þu yukarıdaki sözler kimin?Asker ve bürokratlara şantaj yaptıkları iddia edilen, fuhuş çetesi kapsamında savcılığa ifade vermek zorunda bırakılan, ‘Balyoz Soruşturması’nda takipsizlik kararı verilmesine rağmen YAÞ’ta terfi ettirilmediği için istifa eden, Deniz Harp Okulu Komutanı Amiral Türker Ertürk’ün.Dikkat edelim, şu sözleri sarf eden kişi sinema önünde çekirdek satan çekirdekçi değil, köşe başındaki simitçi de değil, Deniz Harp Okulu Komutanı…Zabıta tarafından yakalanıp karakola götürülen tombalacılar gibi muameleye maruz kalan generallerden sadece biri.Onlardan biri…Türker Ertürk’ün 15 Ekim Cuma günü gazetelerde çıkan sözlerinin altını çizdim ve köşeme geçirdim.İstedim ki…Yutturulmak istenen kimi tepetaklak edilmiş hakikatleri, yeniden ayakları üstüne oturtup görmeye çalışalım…