Bugün Öğretmenler Günü…

Ben de birileri gibi parlak sözler ve süslü nutuklar atmasını bilirdim ama hiç birinizin işine yaramaz, eminim.

Haliyle gerçekleri yazmak durumundayım.

Birileri yalakalık yapa dursun, lakin biz öğretmen dostuyuz.

Dolayısıyla dost acı söyler gerçeğinden yola çıkarak hepinizi uyarmak zorundayım.

Sevgili Öğretmenler…

Yaşadığınız bütün sıkıntıların temel sebebi sendikal tercihlerinizle direk ilişkilidir.

Sendikalı olmak/olmamak veya doğru bir sendikal tercih yapmamaktır en temel sorununuz.

Gerisi hikayedir.

Özü itibariyle işveren yani hükümetle mücadele etmesi gereken sendikaların kıt kanaat elde ettikleri imkânlarını, vakitlerini ve nakitlerini birbiriyle didişerek harcıyor olmaları ve sendikaların özellikle yetki sürecinde, okul-kurum dolaşarak, normalde aldığı eğitim, bulunduğu konum ve temsil ettiği misyon gereği, gidip kendiliğinden bir sendikaya üye olması gereken bir eğitim çalışanını ikna edebilmek için çaba sarf etmek zorunda kalmaları ne acı bir durumdur.

Tamam, bu durum yasanın çıkarılış ve uygulanış biçimiyle ilgilidir, amenna…

Toplumu oluşturan sair dilimlere örgütlenme mecburiyeti getiren yasaları yapan siyasi erk, işçilere sendikalara üye olma zorunluluğu getirmese de en azından toplu sözleşmeden kaynaklanan haklardan yararlanabilmeyi yetkili sendikaya dayanışma aidatı ödeme kuralına bağlayan siyasi erk, konu kamu çalışanlarının sendikal hakkı olunca niye bu kadar ketum ve hatta üçkâğıtçı davranmıştır, tamam…

Bunun yegâne sebebi; kamusal alandaki örgütlenmelerin, zaten kamuyu yağmalama amacıyla siyasete atılanlara engel teşkil etmesidir.

Zaten yaptırımı haddinden fazla olan, kamu üzerinde gönlünce tasarruf yapma imkânına kavuşan siyasi erk, bu yetkiyi sizinle paylaşacak kadar enayi midir?

Değildir…

Peki, sen! Sendikal mücadeleye katılmamakta ısrar eden arkadaşım!

Sen böyle yapmakla kimin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında mısın?

Çoğu değil…

Oysa konu bildiğiniz konu, fırsat buldukça öğrencilerinize aktardığınız bir konu.

Hanginiz şu deneyi yaparak öğrencilerinize şu müthiş hayat dersini vermediniz ki?

Sınıfa girdiğinizde, karşınızdaki, geleceğin mühendisi, doktoru, işçisi, esnafı, öğretmeni, polisi, askeri, avukatı yani geleceğin ta kendisi, her biri bir birinden kıymetli öğrencilerinize;

Çocuklar alın elinize bir kibrit çöpü, kırın, bakın kırıldı değil mi?

Şimdi iki tane alın, kırın, kırıldı ama biraz zorlandınız değil mi?

Böylece kibrit çöplerinin sayılarını arttırarak en önemli hayat derslerinden birisini yani birlikten kuvvet doğar düsturunu hanginiz öğretmediniz ki…

Birlikte olursan, beraber hareket edersen sana kimse zarar veremez, haklarını gasp edemezi öğrettiniz…

Bir elin nesi var iki elin sesi varı öğrettiniz…

Peki, siz öğrenebildiniz mi öğretmenim?

Hakkınızı aramayı, bunu yaparken korkmamayı, güçlünün değil, doğrunun ve haklının yanında olmayı, mesleki örgütlenmenin önemini siz öğrendiniz mi öğretmenim?

Peki, o zaman şu iktidar yalakası sözde sendika neden bu kadar üyeye sahip öğretmenim?

Sözün özü;

Marabanın birleşmesi ağanın işine gelmez arkadaşlarım!

Onun için ya sendikal mücadeleyi engeller, sekteye uğratır ya da baktı ki olmuyor emir erlerine sendika kurdurur. İktidar yetkisini onlarla paylaşarak sayılarını arttırır, yetki almalarını ve pazarlık masasına oturmalarını sağlar.

Siz de bir bakarsınız ki, tamam ortada bir toplu sözleşme masası var ama iki ucunda da oturan; İKTİDAR’ın bizzat kendisidir.

Şimdi durma git, adam gibi bir sendikaya üye ol.

Yoksa nice nice 24 Kasımlar gelir geçer de kaderin değişmez, sen sendikanı yani kaderini değiştirmedikçe sevgili öğretmenim.