Bir akşam vaktiydi tanışmamız. Durakta otobüsü bekliyordun. Akşam vakti olduğundan çekinerek yaklaştım sana. ‘’Pardon’’ dedim. Ürkek bir bakış attın. Haklıydın, korkutmak istemiyordum seni. Sana en az üç adım uzaktan ‘’Şu otobüs bu duraktan geçiyor mu?’’ diye sormuştum. Bilmediğini söylemiştin. Tıpkı geleceğimiz ne olacak sorusuna verdiğin cevap gibi. Ben de durmaya devam etmiştim durakta. Sonra senin bindiğin otobüse binmiş, senin indiğin durakta inmiştim. Nerede olduğum hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Girdiğin apartmanın karşı kaldırımına oturmuştum.

Cebimde kalan son sigarayı yakıp, etrafa bakmıştım. Kimse yoktu ve derin bir sessizlik vardı. Uyuyakalmıştım kaldırımda. Bir el dokunmasıyla açtım gözümü. Karşımda sen vardın. Kesin rüyaydı. Gözlerimi açıp kapattım, ellerimi yüzüme götürdüm ama sen hâlâ karşımdaydın. Bu bir rüya değildi. ‘’Sen beni mi takip ettin?’’ dedin. Aslında takip etmemiştim ama nasıl açıklayabilirdim ki sana güzelliğinin beni peşine taktığını. Sessizce kafamı salladım. ‘’Bir de kaldırımda mı uyudun bütün gece?’’ Evet dercesine bir daha başımı salladım. Ne diyebilirdim ki? O gülüşün o kadar sıcak tuttu ki yüreğimi kaldırımı bırak, kutuplarda bile o sıcaklıkla uyurum mu diyecektim? ‘’İnanamıyorum sana…’’ dedin. Ben de kendime inanamıyorum nasıl diyebilirdim? Yıllardır çöl olmuş kalbime bir damla su gibi geldiğini nasıl anlatabilirdim? İsmini söylerken ayağa kalktım. Elini uzattın. Sana ilk orada dokunmuştum. İlk defa şaşkın ama mutlu yüzünü de orada görmüştüm. Ellerimi cebime soktum ve yan yana otobüs durağına doğru yürüdük. Sen gideceğin yeri söyledin ben de seninle gelmek istediğimi. Mümkünse karşılıklı oturup biraz konuşmak istedim. O anda ikimizde formdaydık. Sen teklifi kabul ettin, ben ise mutluluğu.

Kahvaltı ettik, kahvelerimizi içerken bazen gözlerine bakıp daldığımı fark ettim. Güçlü görünmek istiyordum, ilk görüşte ‘’Aptal âşık’’ demeni istemedim. O konuma hayatımda bir kere düşmüştüm. Yedi kat aşağı düşmeyi o duruma tercih ederdim. Aynı hatayı sende yapmak istemiyordum. ‘’Benim gitmem lazım’’ dediğinde ise, titreyen ellerimle telefonu cebimden çıkardım ve sana verdim. Numaranı yazmıştın, sadece numaranı değil sana ulaşabileceğim her şeyi yazmıştın. Bence senin de hoşuna gitmişti bu iş.

Gel zaman git zaman mesajlaştık, konuştuk, buluştuk, her şeyi paylaşmaya başladık. Biz olmayı öğrendik, zor günde destek olmayı, mutlu günlerde çılgınlar gibi eğlenmeyi. Düşene vurmamayı, yardımcı olmak için elimizden geleni yapmayı... Sevmeyi, sevilmeyi, saygı duymayı öğrendik. Sen ve ben bir ‘’biz’’ oluşturduk. Öyle bir hale geldik ki arkadaşlarımız bile ikimizi çok sevdi. Artık bir yere sensiz gitmiyordum. Sonumuz mutlu son oldu.

Bu notu bugün yüzünü güldürsün diye mutfak tezgâhının üstüne bırakıyorum. Biliyorum ki bunu okurken ‘’Deli ya’’ diye tebessüm ederek okuyorsun. Dün akşam işten geldiğinde sinirliydin, anlatmak istemediğin bir şeyler olduğunu hissettiğim için böyle bir şey yapıyorum. En azından bugüne güzel başla diye. Çünkü sen mutlu olursan ben de mutlu olurum. Kelimelerimi burada bitiriyorum. Haydi, artık gülen yüzünle işine git ve seni üzmelerine izin verme. Tamam mı?