Sevgili okurlar,
“Dünyamızı koruma” konusundaki bilinç gittikçe artarken, ne yazık ki, “birçok canlı dostumuzu da koruma” konusunda hassasiyetlerimizi yitiriyoruz!?
Elbette, bu hassasiyetin, bu bilincin önce ailede, sonra okulda, çevrede, sivil inisiyatiflerde ve nihayet devletin yasaları ile tescilinde kendini göstermesi gerekmektedir..
Diyeceksiniz ki, “yaratılmışın en şereflisi olan insanı” bile, bu teknolojinin alabildiğine geliştiği yıllarda koruyamıyoruz, “bu konuda toplumsal bir vicdanı harekete geçiremiyoruz, hangi dünyanın, hangi canlının korunmasından, yasalar ile koruma altına alınmasından” söz edelim ki?
İşte, “adına İstanbul Sözleşmesi dediğimiz ve kadınları ilgilendiren bir yasal, bir toplumsal, bir ülkesel mutabakata ev sahipliği yaptıktan sonra” geri adım atmadık mı?
Ne uğruna?
“İktidarda kalmak, erkek egemenliğini sürdürmek, inançları suiistimal etmek”, adına değil mi?
Bugünün Türkiye'sinde hala “cinsiyet ayrımını” dayatarak, “sosyal yaşamda, eğitimde, inançlar temelinde, ayrımcı ve ötekileştirmeci bir zihniyeti aşmanın, hatta yıkmanın”, ne kadar zor olduğunu, bizzat bu “İstanbul sözleşmesi” ile görmedik mi?
Yine İstanbul’daki “gezi olaylarını” evirip, çevirip, “siyasi düşüncelere alet etmedik mi”, buradan farklı suçlar üretmedik mi?

MUĞLA, AKBELEN?
Daha yakına gelirsek,” şu Muğla Akbelen’de”, olup bitene ne dersiniz?
“Bu çevre, bu yeşil, bu ağaç, bu canlı tutkunlarının eylemlerini, yine aynı kafa, aynı düşünce ile baskı altına alıp, onlar için koruma bantları, duvarları” örmedik mi?
“Her taşın altında, bir hin, bir art düşünce, bir siyaset aramaktan”, ne zaman vazgeçeceğiz ki?
Gel de, böyle bir ortamda, insanı, canlıyı, çiçeği, böceği, kuşu, ağacı, yeşili koru bakalım?
Ne hainliğin kalır, ne teröristliğin?
Olmadı, seni soğuk duvarları ile Silivri zindanları bekler!?
Ne acı bir durum değil midir, bu döngü?

KİMİ, KİMDEN KORUYACAĞIZ?
“Kadını kocadan koruyacağız, kadını sevgiliden koruyacağız, çocuğu tecavüzcüden koruyacağız, genç kızı istismarcıdan koruyacağız, yeşili, dağları, taşları, su kaynaklarını, doğal sit alanlarını, güzellikleri yağmacılardan, talancılardan koruyacağız..”, bu dünyanın halini bir düşünün?
Peki, “bizler bu siyasetçileri”, niye seçiyoruz ki?
“Bizleri temsil etsinler” diye değil mi?
Kısacası, veriyoruz yetkiyi, görüyoruz tepkiyi!?
Allah aşkına, bütün bu olup bitenler için önce, vekillerimizin harekete geçmesi gerekmez mi?
Muğla Akbelen’de yaşlı bir anne, o çelimsiz kolları ile ağaca sarılmış, karşısında bir koruma ordusu?
Bu manzaraya, bir anlam verebiliyor musunuz?
Veriyorsanız, söyleyecek ne kaldı ki?
Bakanız, Sakaryalı Veteriner Hekim Mustafa Yıldız, “özellikle canlı dostlarımız için sürekli bilgi paylaşımında” bulunur..
Ne mutlu ki, toplumumuzda, çevre duyarlılığının temsilcileri kadar, hayvan sever, bu konuda hassasiyet gösterenlerimizde var..

O KADAR ÇOKLAR Kİ?
Yaşadığım başkent Brüksel’de öyle yolda izde, kedi köpek gören birisi değilim?
Ama, Adapazarı Mithatpaşa Mahallesi’ndeki evimizi önündeki sokak, kedilerle dolu..
Dün akşam, sokaktan bir köpek sürüsü geçti..
Kediler, miyavlayarak, bu sürüden zor kurtuldular..
Evet, bu konuda başta Sakarya Büyükşehir Belediyesi bir hassasiyet göstererek, bir “rehabilitasyon merkezi” oluşturdu, ilçelerde de bu hassasiyet bağlamında çalışmalar var..
Ama inanın yeterli değil..
Sokaklarda, çocuklarımız, bu minik dostlarımız ile haşır-neşir?
Onlara su, ekmek, yiyecek vermek için yaşlısı genci yarışıyor?
Ama bilinçsizlik, bilgisizlik bu minik dostlara büyük zararlar veriyor..
Kiminin  bir gözü çıkmış, kiminin ayağı ezik, kiminin kuyruğu kopuk!..
Yetkililerimiz görmezler mi?
Nasıl görsünler, o kadar çoklar ki?

YİNE DE SİZ BİLİRSİNİZ?
Bunlara su vereceğiz, yem vereceğiz, yiyecek vereceğiz de nasıl?
İşte Veteriner Hekim Mustafa Yıldız,” Son zamanlarda evlerde ve bahçelerde beslenen köpek kedi sayılarında ciddi artışlar söz konusudur. Evcil hayvanların beslenmeleri konusunda yeterli bilgi toplumda maalesef yoktur. Daha çok ata erkil beslenme dediğimiz büyüklerden çevreden ne gördüyse can dostlarımızı ona göre besliyorlar. Her zaman doğru beslenme olmadığı için, zaman, zaman can dostlarımızın gıda zehirlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. Zehirlenme durumlarında serbest veteriner hekime, geç kalındığında can dostumuzun ölümü kaçınılmaz olmaktadır. Aşağıda sıralamış olduğumuz gıdalar kediler için tehlikeli ve zehirli gıdalardır.

Soğan ve Sarımsak. ...

Çiğ Yumurta, Çiğ Et ve Kemik. ...

·         Çikolata ve Kafeinli İçecekler. ...

·         Alkol ve Çiğ Hamur işi. ...

·         Süt ve Süt Ürünleri. ...

·         Yaş ve Kuru Üzüm. ...” diye açıklamada bulundu..
Köpekler için de bir dizi açıklamaları oldu Veteriner Hekim Mustafa Yıldız’ın?
Duyan, dikkate alan oldu mu?
Diyeceksiniz ki, “insanı koruyamıyoruz, hayvanları nasıl koruyacağız” diye?
Vallahi, yerden göğe kadar haklısınız da?
Yine de, bu dostlarımızı düşünmek, onlar için bir şeyler yapmak, vicdanları rahatlatmaz mı?
Siz bilirsiniz!?
Yusuf Cinal yazıyor, 16 Ağustos 20023