İki önemli sorunumuz var; Bir yanda tetikçi yandaş medya, öbür yanda tetikçi yandaş mafya…

Yöntemleri farklı ama hedefleri bir; Halkı korku, panik ve endişeye sevk etmek, algıyı yönetmek ve manipülasyonlarla seçmeni kanalize etmek …

Bunun örneğini tekrarlanan iki seçimin arasında gördük. Bu ülke bir başbakanının “Bombalar patladıkça oylarımız artıyor’ dediğine bile şahit oldu. Nitekim oyları da artmış, ilk seçimi kaybeden iktidar ikinci seçimde oy patlaması yapmıştı.

Dolayısıyla bugün İYİ Parti’nin kurşunlanması ve benzeri hadiseler ile bundan sonra yaşanması muhtemel olanları ‘kime yarıyor’ bağlamında değerlendirmek lazım.

Ve adını da koymak lazım; kime yarıyorsa azmettiricisi ve faili odur.

Benzeri tahrik ve saldırılar daha önce de oldu, hatırlarsanız.

Erdoğan “Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor aynı yola sen de düşebilirsin. Neden? Cumhurbaşkanı'na iftira atamazsın. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak” dedi. Ardından Meral Akşener Rize’de çirkin ve çirkef saldırının hedefi oldu.

Erdoğan, olayı telin etmek şöyle dursun “Bu daha bir. Daha neler olacak neler, daha dur bakalım. Bunlar iyi günler” sözleriyle adeta yangını körükledi.

Yine Erdoğan’ın, muhalefete ve muhaliflere yapılan saldırılara yönelik “bizde deli çoktur” sözleri de bu manada bir kenarda dursun.

Son olayda da Cumhurbaşkanı’nın “Benim adım Tayyip, soyadım Erdoğan. Beni kendinle uğraştırma” sözlerinin ardından İstanbul İYİ Parti binası kurşunlanması “bizde deli çoktur” sözüyle değerlendirmeli. Nitekim bu olayı o ‘delilerden’ birinin gerçekleştirme ihtimali de pek düşük değil.

Haliyle İYİ Parti camiasında bunun siyasi bir saldırı şüphesiyle karşılanması doğal.

Akşener’in; “Seçime 1,5 ay kala, Recep beyin üçüncü tehdidi üzerine partimiz kurşunlanmıştır. Daha önce dendi ki bana, ‘Bu günler iyi günlerin daha neler göreceksin’; lince uğradım. ‘Sen bu işleri yanlış yapıyorsun bayan’ dendi, evim basıldı. Velhasılı kelam bu sefer de ‘Beni kendinle uğraşmaya mecbur bırakma, beni kendinle uğraştırma’ dendi. Bugün de partimizin İstanbul il başkanlığı iki yerden kurşunlanmıştır” sözleri de boş değil.

İYİ Parti son zamanlarda iktidarı epey zora sokacak ve iktidar mensuplarının sinirlerini hoplatacak açıklamalar yaptı, malumunuz.

Akşener’in gurup toplantısındaki eleştirileri pek öyle yenilecek yutulacak gibi değildi.

Dedi ki; “Geçtiğimiz hafta, bu iktidarın gerçek yüzünü, çarpıcı bir şekilde ortaya koyan, çok acı bir örnek daha yaşadık. Ülkemiz adına, bir kez daha üzüldük; iktidar adına da bir kez daha utandık.

Artık her şeyiyle, göstermelik hale gelmiş bir iktidarın; günü kurtarmaktan başka, hedefi kalmamış bir hükûmetin; ucuz, utanmaz ve ahlaktan yoksun, bir yönetim anlayışının; acınası hâline, şahit olduk. Evet, şu sahte temel atma töreninden bahsediyorum.

Boş araziye temel atarak Türkiye’yi kandırmaya çalıştılar. Yıllarca, büyük büyük konuşup; ‘Ben, temel atma törenlerine katılmam, ben biten işin, açılışını yaparım' diyecek kadar, şişmiş bir egonun, balon gibi öterek sönüşünün, ibretlik vesikasından bahsediyorum.

Bu fevkalade parlak, bir o kadar da, cüretkar arkadaşlarımız; Boş araziye beton döküp, ‘Hastane temeli atıyoruz' diye, Türkiye'ye yutturmaya kalktılar.”

Ortam gerildi, karşılığında da Cumhurbaşkanı “beni kendinle uğraştırma” deyince Akşener’den “Giderayak seni çok gergin gördüm Recep Bey. Akşamları papatya çayı iç, iyi gelir” ironisi geldi.

Sadece bu ironi değil iktidarın sinirlerini hoplatan, bu arada İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Turhan Çömez’in sözleri de iktidar açısından pek yenilir yutulur değildi.

Erdoğan’ın, isim vermeden kendisine yönelik “Bir doktor müsveddesi çıkmış konuşuyor, acaba hiç inşaatla işi olmuş mu?” sözleriyle verdiği gollük pası çok iyi değerlendiren Çömez de topu adeta doksana çaktı;

“Buradan Sayın Erdoğan’a açıkça sesleniyorum. Ne zaman başın dara düşse ne zaman sağlıkla ilgili bir sıkıntın olsa ‘Çabuk bana Turhan’ı bulun' derdin, o zaman makbul bir doktordum. 2 defa ameliyatına katıldım, o zaman güvenli ve kıymetli bir doktordum.

Seni aldım ta Amerikalara götürdüm tedavi ettirdim, o zaman da çok değerli bir doktordum ve bugün bir doktor müsveddesi oldum öyle mi?

Milletvekilliği dönemimin sonunda senin yanlışlarını toplumla paylaştım diye bir kumpas davasına beni konu ettin ve tam 12 yıl sürgünde yaşadım. Sürgün yıllarımda boş durmadım, gittiğim ülkede tıp fakültesinin bütün sınavlarını verdim yeniden diploma aldım.

Bugün iki tane hekimlik lisansım var ve dünyanın her yerinde hekimlik yapabiliyorum. Benim hekimliğimi, kariyerimi ve kapasitemi kimsenin tartışmaya hakkı yok. Hele diplomasını göğsünü gere gere toplumla paylaşabilecek cesareti olmayan hiç kimsenin benim diplomamı ve kariyerimi aşağılamaya, örselemeye ve bana ‘doktor müsveddesi' demeye hakkı yok.

Seni bu ülkede en iyi tanıyan benim Sayın Erdoğan, şu anda korkuyorsun, kaygı içerisindesin ve o tutkun olduğun, aşığı olduğun koltuk altından kayıp gidiyor son 45 gün. İşte ondan dolayı telaştasın, endişe içerisindesin ve kaygı duyuyorsun. Akşener çok yerinde bir tavsiyede bulundu, ‘Papatya çayı iç' dedi, hekim olarak katılıyorum.

Her akşam papatya çayı iç, seçime kadar iyi gelecektir. Az kaldı. 14 Mayıs akşamı zaten sandıklar açılınca ne içersen iç. Bir hikayenin sonuna gelindi ve 45 gün sonra tekrar karşılaşacağız. Devir teslim töreninde görüşmek üzere Sayın Erdoğan.”

Karşılıklı bu atışmaların ardından yaşanan kurşunlanma olayını, güya; İyi Parti’nin il merkezine bakan bir yerde bir inşaat varmış. Sabaha karşı birkaç kişi burada hırsızlık yapmaya kalkmışlar. Bir bekçi de durumu görüp müdahale etmiş, hırsızlar biraz direnince silahını çıkarmış ve uyarı atışı yapmış, bu sırada iki kurşun il merkezine isabet etmişmiş diyerek geçiştirmek hiç de mantıklı değil…