3 Şubat 1997 tarihinde aynı başlıkla yayınlanan, 2000 yılında çıkardığım ‘Çorap Söküğü’ adlı kitabımda da yer alan iftar davetleri ve iftar yemekleriyle ilgili bu yazımı, Ramazan’ın lik günü nedeniyle bir kez daha yayınlama kararı aldım. Birlikte okuyalım;

**

Geçtiğimiz yıl Ramazan ayında karar verdim. Bundan sonra, yıldızlı otellerde, lüks restoranlarda, şaşalı, cafcaflı mekanlarda verilen hiçbir iftar yemeğine katılmayacağım. Bu Ramazan ayında bir-iki çok özel iftara katıldım o kadar. Beni bu kararı almaya iten olgu, sanıyorum bu tür iftarlara katılan herkesi olmasa da, büyük çoğunluğu rahatsız etmiştir. Bu tür mekanlarda iftar sofralarında adeta müsriflik yarışmaları yapılıyor.

**

Masalara konulan yiyeceklerin 5’de, 6’da biri tüketilmemesine rağmen, hiçbir masada dirseğinizi koyacak bir yer bulamıyorsunuz. Çorbasından salatasına, tatlısından tuzlusuna, kızartmasından haşlamasına, acılısından ekşilisine kadar her türlü yiyeceklerin bulunduğu masalarda, iftarlarını açıp, karınlarını doyuran insanlar masadan kalktıkları zaman bile masalardaki o yiyeceklere hiç dokunmamışlar gibi bir görüntü kalıyor geride.

**

Her tabağın çok az bir bölümü tüketilmiş olan yemekler doğruca çöpe postalanırken, iftarı veren kurum, kuruluş konuk başına 700-800 bin liradan, yüz milyarları o şaşalı ve cafcaflı kasasına bırakıveriyor. Neymiş efendim, iftar vermişmiş. Kimlere vermiş? Hep aynı fotoğraflara. Yani, en kötü zamanında bile o tür yiyecekleri evinin mutfağında, buzdolabında bulabilecek kadar geliri yerinde, gösterişli ve makam sahiplerine.

**

Adam, yüz milyonlar verdiği iftarına falanca bakan, filanca belediye başkanı, bilmem hangi milletvekili ya da yağcılığını sürdürebileceği makam sahibi gelmeyince, kahroluyor, üzülüyor. Nadan? Çünkü o kişilerle yan yana fotoğrafları, görüntüleri ve verdiği öğrenemeyecek.

**

Hal böyle olunca da bu tür iftarların neden verildiği şıp diye ortaya çıkıyor. Ama o yüz milyonlar vererek özellikle kalbur üstü kişilere iftar verenler, bunların iftarına katılanlar, bu şehrin kenar mahallelerinde, ücra köylerinde kuru ekmek ve tarhana çorbası veya makarna kompostoyla sahur yapıp oruç açan insanlar olduğunu, bilmiyorlar mı? Pekala biliyorlar.

**

Peki neden bu kişilere, o harcadıkları yüz milyonların yarısını bile harcamadan gıda, yiyecek yardımı yapmıyorlar? Bunu yaparlarsa reklamları olmaz, gündeme gelmezler! Sakarya’da bu hizmeti yani fakir ve ihtiyaç sahibi ailelere iftarlık ve sahurluk sıcak yemek dağıtan aşevleri mevcut. Adapazarı’nda SAKVA aşevi, Erenler’de Er-Yap aşevi, Akyazı’da, Taraklı’da belediyelerin aşevleri her gün binlerce insanı doyuracak kapasitede. Bu aşevlerine de yardım edebilirler. Neyse…

**

Bu yazıyı yazdığımdan beri tam 20 yıldır, o tür iftarlara katılmıyorum. Bir-iki yakın akrabamın iftarı o kadar. Diğer zamanlar hep evde hep ailemle…