Ben söylemiyorum. Böyle diyor, Tolstoy. Bu başlık üzerinden hemen hatırıma gelenlerle başlayalım.  Şimdilerde ne yazık ki gerek yazılı, gerek görsel basında  ‘ bunlar insan olamaz’ dedirten haberlere açıyoruz gözlerimizi. Gün geçmiyor ki içimizi acıtan, canımızı yakan, midemizi bulandıran bu nahoşluklarla karşı karşıya kalmayalım. İçerisinde kadına şiddet var, hayvana şiddet var. Doğa katliamı,  terör, trafik kazaları, sansasyonel sağlık haberleri var .Seviyesiz siyasi tartışmaların, karalamaların, ayrımcılığın, ötekileştirmenin görüldüğü, az Müslüman çok Müslümanın tartışıldığı gittikçe de artan tuhaf platformlar var. Töre cinayetleri, gittikçe yükselen residanslar, yapay gıdalar, yapay yaşam alanları vs. ler var. Tüm bunların neticesinde de sosyal medya aracılığıyla yansıttığımız gayet  avam bulduğum yapay mutluluklarımız ve yapay hayatlarımız var. Hepimizin hem fikir olduğuna eminim. Dünya ve insanlar gittikçe kötüleşen bir değişim içerisinde.

 Farkında mısınız bilmiyorum günü yaşayan ve memnun görünen herkes, her şeye rağmen geçmişi özlüyor. Ev ziyaretleri yapan, birbirinin acısına mutluluğuna ortak olan komşuları, mutfak önlüğüyle masa hazırlayan, yeni pişirdiği yemeklerden yemesi için okuldan gelen çocuklarına ısrarcı O anneleri özlüyor. Kucağına aldığı torunlarına masallar anlatan tonton dedeleri, yaşanmış örnekleriyle öğüt veren büyükanneleri, yandan örülmüş iki örgülü saçlarıyla narin kız öğrencileri, sokakta pazar poşetleriyle evine gitmeye çalışan büyüklerine yardıma koşan delikanlıları, mahalle maçlarını, kalabalık Pazar pikniklerini, özlüyor herkes.

Mesela Köyün köpeği karabaşı, mahallenin boncuğunu, penceresinde ki ıslak ekmekle beslediği kuşlarını, eski sokak satıcılarını, sabah kulağa hoş gelen o horoz seslerini, pencereden içerilere dolan ıhlamur ağacının kokusunu özlüyor bilenler.

Ama dünya değişiyor. Türkiye’de gelişiyor, iller ilçeler büyüyor ,köyler kentleşiyor. Tüm bu mücadelenin neticesinde ne oluyor biliyor musunuz?  Yaşamlar bu gelişmelere göre biçimleniyor, insanlık kılık değiştiriyor. ilişkilerimizin içi boşalıyor, teknoloji gelişiyor ama biz geriliyoruz, akıllı telefonlar yok satıyor neticesinde biz küçülüyoruz. Anları yaşamıyor sadece sosyal medyada paylaşmak için kaydediyoruz. Eskiden üşüdüğümüz için giyinir ,terlediğimizde soyunurduk, ihtiyaç olduğu üzere alışveriş yapar başka ihtiyacı olanlarla da paylaşırdık. Şimdi mi; görünsün diye giyinip, gösterelim diye soyunuyoruz.  Birileri görecekse reklam olsun diye de yardımlaşıyoruz. Bilmem kaç dolara aldığımız ayakkabının etiketi üzerinde instagramda,  ithal fularımız boynumuzda, sözde örtülü ve dindar iken  pahalı güneş gözlüğümüzle facebookdayız. Eskiden akşam olunca perdelerimizi kapatırken şimdi evimizin her köşesini teşhir ediyoruz sosyal medyada. Değişiyoruz biz. ’’komşusu açken tok  yatan bizden değildir’’diyen dinin insanları olduğumuzu unutuyoruz. Yediğini içtiğini sosyal medya da duyarsızca paylaşan, neredeyse paylaşabilmek için ziyafet sofraları kuran bu sebeple  misafir ağırlayan profillere dönüşüyoruz.. Anatomik olarak insan ama ruhunu kaybetmiş canlılar olarak böyle 7 den 70 e çoğalıyoruz işte.

Sonuçta ben dahil herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul ediyor. Ama kendimizin kötüye gittiği gerçeğiyle yüzleşmiyoruz. Yüzleşelim bu gerçekle, kendimizden başlayalım, bu farkındalıkla insanlığın iyiye gitmesi için mücadele edelim mesela…

 Eskisi gibi olmaz belki ama   Sevgi ,hoşgörü, ilim, sanat, dostluk ,tevazu   gibi  güzellikler olsun yeniden hayatımızda. Dalga dalga yayılır belki zamanı gelince de tüm dünyaya…Bu kez insanlık kazanır belki ne dersiniz başlayalım mı   artık ‘’ insan’’ gibi yaşamaya?

Yok iyi mi böyle… Tamam  salt sosyal medya da görüşmek üzere diyorum o zaman,  benden kocaman yapay kalpler ve sayısız yapay like’lar size.