Çok enteresan bir ülkedir Türkiye. Gariplikler ülkesidir adeta.

Dünya haritasını önünüze serseniz Anadolu adeta dünyanın tam merkezinde yer alır gibi size göz kırpar. Dünya haritasından yapboz oynasanız Türkiye pazılın en önemli parçası olur, onsuz dünya eksik kalır.

Türkiye’nin jeopolitik önemi, kıtalar arasında geçiş kavşağında bulunması, sıcak noktalara yakınlığı bizi ister istemez dünyanın önemli aktörlerinden birisi haline getiriyor. O yüzden de hem Avrupa hem Amerika hem de Ortadoğu için Türkiye hep ve her daim önemli bir ülke konumundadır. Bu yüzden Avrupa’da ve dünyada sokaktaki insanlar bizim hakkımızda mutlaka bir fikir sahibidir; bizi bilirler, bizi takip ederler…

Buna karşılık biz dünyaya hep sırtımızı dönük yaşarız. Bugün lise seviyesinde Türkiye’nin komşularını, o komşuların başkentlerini eksiksiz bir şekilde sayamayacak yüz binlerce öğrenci olduğuna eminim. Dünya bizi yakından takip eder ama bizim ana haber bültenlerimizde dış haber niyetine ‘Avustralya’da yavrusunu seven şempanze’ haberinden öteye geçemez. En çok okunan gazetelerimizin uluslararası sayfası her zaman en cılız konumdadır. Kendimizden başka kimseyi önemsemiyoruz, dünyayı tanımıyoruz, bilmiyoruz sadece kendimizi bildiğimiz için de ülkemizi değerinden farklı bir yere koyuyoruz.

***

Bizim kuşak ilkokulda, ‘Türkiye dünyada kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden birisi’ öğretisiyle ve sokakta da ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!’ sloganıyla iyice gaza geldi. Bütün dünya yeni dünya düzeniyle birlikte global bir köy haline dönüşürken biz küçülen dünyada internetin nimetlerini kullanmaktan pek öteye geçemedik neredeyse. İçimize dönük ve kendi kendimize yetebilmenin gayreti içerisindeyiz.

Son dönemlerde ise iyiden iyiye yalnızlaşan ülkem komşularla arasına mesafeler koydu, sırtını batıya çevirdi, yüzünü ne yöne döneceğine ise henüz karar veremedi…

Ülkenin bu yalnızlığı uluslararası organizasyonlara da yansıyor. Antalya’da organize edilen EXPO’ya ağırlıklı olarak 3. Dünya ülkelerinin katılması bunun bir sonucu gibi.

Daha da kötüsü, prestijli birçok uluslararası organizasyonu kendimiz reddediyoruz. Türkiye’de organize edilmesi için yıllarca uğraş verilen F-1’den kendimiz vazgeçtik. Şu anda atıl vaziyette bulunan bir İstanbul Park’ımız var ve televizyondan takip edilen Formula-1 yarışları.

***

Televizyondan dahi takip edemediğimiz organizasyonlar da var maalesef.

Eurovision şarkı yarışması gibi…

Cumartesi akşamı yabancı uydu kanallarını dolaşırken Stockholm’den canlı olarak yayınlanan Eurovision yarışmasına denk geldim. Aynı saatlerde TRT’de ‘Seksenler’ dizisi yayınlanırken İsveç’teki salonda Türk bayraklarının dalgalandığını görmek insanı ister istemez heyecanlandırıyor. Eurovision’da birinci olmuş, bu yarışmayı düzenlemiş olan Türkiye 4 yıldır yarışmaya katılmıyor, katılmamanın dışında yarışmayı televizyon ekranına bile taşımıyor.

TRT’nin ‘ahlaki sorunlar’ olduğu gerekçesiyle ambargo koyduğu Eurovision’u bu yıl Ukrayna adına yarışmaya katılan Kırımlı Tatar sanatçı Jamala kazandı. Jamala’nın Kırım Tatar sürgününü anlatan ‘1944’ adlı şarkısı Kırım’ı işgal eden Rusya’ya karşı bir tokat niteliğindeydi. Ve biz mecburen bu büyük zaferin dışında bırakıldık!

Eurovision’dan hiç bahsetmeyen gazetelerimiz ertesi gün birinci sayfalardan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Jamala’yı telefonla tebrik ettiğini yazdı.

İnsan ister istemez merak ediyor; acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan yarışmayı hangi kanaldan izledi? Cumhurbaşkanı’nın izlediği, yakından takip ettiği Eurovision’u devlet kanalı TRT neden yayınlamaz?

***

Bu yılki yarışma bir kez daha gösterdi ki, bütün eksiklerine rağmen Eurovision Avrupa’da yakından takip edilen, dikkate alınan bir yarışma. Ondan uzak durmaya çalışan Türkiye’de bile!

Umarız seneye TRT korktuğu ‘ahlak’ sorununu aşar da biz de Eurovision’a düşük profilli de olsa bir şarkıcıyla katılırız. 35 kez yer aldığımız yarışmada yeniden bayrağımızı gururla dalgalandırırız. Nitekim lider ülke Avrupa’dan kendimizi soyutlayarak olmuyor!