Gecenin aykırı yalnızlığı içinde son semah dönüşünü tamamlarken Anka kuşu, aniden kurşunsu bedeninden alev aldı.

Alevlerin cehennem döngüsüne kapılan orta yaşlı, favorilerinden saçları aklaşmaya başlayan adam cennet uykusundan uyandı.

Bir kıpırtı içerisinde, bir pırıltı gözlerinde…

Derinden hissedilen acımsı bir tat ile…

Sesleri heceye bağlamak umuduyla aralandı dudakları…

Ancak sadece şaşkınlık iniltileri duyulabildi.

Kristal kanatlı Anka kuşunun sonsuzluk alevi parıldıyordu.

Bir siyam kedisi, tırnaksız siyah patisiyle yanaştı önce alev almış kanatlara.

İştahla, ateş almış bir tüy demetini çenesine sıkıştırıp uzaklaştı.

Bir balinanın sırtına süzüldü ve Anka kuşundan derin izler ağzında, okyanusun mavisinde kayboldu.

Saçları beyazımsı ve uzadıkça kıvırcıklaşan adam, Anka kuşunun yakarışını umutlu gözlerle seyretti.

Derinden bir sızı hissetti siyam kedisinin çalıp gittiklerine.

Sonsuzluğa bir uyanış başlıyordu Anka’nın sevgisiz çığlığında.

Bir işkence acısının sesiyle haykıran Anka, yalnızlığın ateş dansına ritim tutuyordu.

Tüm acılar içinde

Tüm sevgisizliklerin sonunda

Yeniden doğmak kaderiydi Anka’nın!

Çünkü yalnız ve mutsuz olmak için doğamazdı bir Anka.

Mutsuz olduğu zaman kendini yakar, yeni güne ateş çığlıklarıyla başlardı.