Hep bir sancı, hep bir ağrı,hep bir yangın yeri.....Hep bir eksik ve yarım olma hali....Büyük sarsıntıdan sonra artçılarının hiç bitmeyecek olduğu bir hareket ve sonsuza dek tam ortasından fay hattı geçen çok yürek var 99’dan bu yana....

Onlardan biriyim ben. Acının tarifi ,tesellisi,telafisi yok.Ateş düştüğü yeri yakarmış ya, ateş çok büyük bir alana düştü, yaktığı yerde büyük oldu.Büyük bir yangın… Üzerinden yıllar geçse de yaşayan herkesin yüreği isli ,acısı sıcak ve kor kor hala…

Güne dair herkesin belleği bulanık herkesin belleği yaslı.Kelimeler pek kifayetsiz.Bir acıyı yaşarken derinden, diğerine tercüman olamamak belki benimki.17 Ağustos.99 da evladını kaybeden ben gibi ve benim yaşadıklarımı yaşayanların acısını dindiremem ama içsesini az biraz seslendirebilirim belki bugün bu sayfada. Bir dahası olmasın ,yeniden yaşanmasın, unutulmasın unutturulmasın diyerek…

Acı üzerine…

Rutinde uzun görünen aslında kısacık olan yaşantımızda.. Sevinçlerimiz, olağanüstü heyecanlarımız ve zaman zaman sonsuza dek süreceğini sandığımız mutluluklarımız olur. Ve ne yazık ki unuturuz bunları.Bize sunulan bu güzellikleri, yakaladığımız o fırsatları , dolu dolu atılan kahkahalarımızı, keyif ve huzur içerisinde geçen günlerimizi farkındalık içerisinde yaşamaz unutuveririz.

Ama bir şey var ki o da acılar……Yaşanan acılar asla unutulmaz… acılar geçmez. Ve ne yazık ki ,yaşayan biri olarak söylüyorum ki acılar hafiflemez….

Neşeli görünseniz de ,işte bugün çok mutluyum dediğiniz günde bile aslında gözlerinizden hüzün bulutu dağılır her bir yana… Nevi ne olursa olsun acı bir kez yaşandıktan sonra artık hiçbir şey ,hiç kimse eskisi gibi olmaz, olamaz….Acıyla sınananlar yaşarlar ,devam ederler ama asla kaldıkları yerden değil. Dimdik ayaktadırlar belki öyle görünürler, bağlıdırlar yaşama, sımsıkı tutunurlar hayata. Ama sadece ve sadece düşmemek içindir bu … Unutulmamalıdır ki onlar anlaşılmayı beklemez, merhamet dilenmez, teselli aramaz hiç kimse de onlar acıyla yaşamayı öğrenir rağmenlerle tutunur hayata.

Ölüm acısıyla sınandıysanız ki iki dünyanız vardır yaşanmış ve yaşanacak iki hayatınız olur.Öncesi ve sonrası zaman kavramları içerisinde geçer hep yaşamınız.

Acınız ,özleminiz çok büyüktür. Sonrasında yaşanan kötü şeyler, duyulan endişe ve kaygılar,sorunlu insanlar,maddi ve manevi kayıplar,ihanetler ,riyakarlıklar,hileler,istismarlar kötü olan ne varsa artık, hedefi olduğunuz olumsuz her şey ama herşey küçücüktür gözünüzde. Bir kez bir yerden sımsıkı tutunduysanız hayata hiçbir şey yıkamaz sizi.Acırsınız,kanarsınız ama gözleriniz kapalıyken bile görür,çok uzaktaki benzer acıları duyar ve size ait olmayan o acıları bile sahiplenerek yaşarsınız. Kasırgalar, hortumlar,dev dalgalar bile hiçbir şey yapamaz size ,çünkü en sert kayaya çarpmış, en dibe vurmuş,toprakla bir bütün olmuşsunuzdur bir kere.

Bilirsiniz ki her şey boş,bilirsiniz ki zaman ve hayat çok kısa,bilirsiniz ki sevdiklerinizden ve onların sevgilerinden öte bir şey yok. Bilirsiniz ki dün geçti,yarın meçhul ,bugün var ve yaşam anlardan ibaret….. Bilirsiniz ki kah sevdikleriniz kah sizi sevenler için, her şeye rağmen ama her şeye rağmen yaşamak gerek.

VE ÖZLEM....bu duygunun daha güçlüsü başka bir evlat değilse kime ve niye duyulur ben hiç bilmem...Ve insanlar böyle bir acıyla sınanmadıysa neden vazgeçerler yaşamdan ve neden büyütürler rutin karmaşalarını hiç anlamam...Evlatlarımız …kalp atışımız ,şah damarımız uğruna ve de onunla ölünebilecek can parçalarımız !!!!

Yine onlar ,canlarımız onlar yaşama nedenimiz onlar hayata sayelerinde sımsıkı tutunduğumuz tek ve en güçlü varlıklarımız...

Hayat çok değerli ve çok kısa ,kimse sınanmadığı acılar üzerine yorum yapmamalı ve hiç kimse bir diğerinin hayatından çalmamalı ve çocuklar ise mutlak çocuklukları çalınmadan yaşamalı .Çok ama çok sevilerek büyütülmeli tedbirsizlikten, ihmalden olası tehlikeleri görmezden gelmeler yüzünden ölüm onların kaderi olmamalı.

Ve ÇARESİZLİK… Büyük acılar kapımızı çaldığında ve mukavemet gerektiren her durumda şu ayeti hatırlamalıyız ki mutlak yaşam yok herkese ,ama mutlak bir son herkes için!!!!!! ''andolsun ki sizi korku ve açlık ile malınızdan,canınızdan , ve sağlığınızdan eksilterek imtihan ederiz(ey resülum) o halde sabredenleri (cennetle) müjdele) /bakara suresi /155 .ayet

Bundan 19 YIL önce 45 saniyede 15 bin can kaybettik, çocuk, yaşlı, kadın, genç, binlerce masum insan... Tarihimizin yas günü.. Ruhumuzdaki depremin yası sürüyor ve çok sürecek gibi...

Aramızdan ayrılan vatandaşlarımızı rahmet ve sevgiyle anıyoruz..

GİDESİM GELİR...

Her gün her gece bir sesleniş,

Bir çığlık içimde17 ağustosların ilkine

Bölünür paramparça uykularım

Bölünür saatler hep üçü beş geçe.....

Yerler değil ,yüreğim sarsılır bu kez..

Fay hattı geçer en derinlerimden

Taşın toprağın ve yangının kokusu

Enkazın ağırlığı kalır üzerimde, bölünür uykularım

Her gün her gece o seslenişle giderim 99 senesine

En bildik dualar donar dudaklarımda dönmem yinede

Bir tek gözlerimden süzülen yaşlar sıcaktır

Nedendir bilmem, şimdi onlar eritir ayetleri, sureler dökülür dilimden

Bölünür paramparça uykularım,

Gökyüzünden düşmüş yıldızlar, her yer karanlık

Yangınların çıkmış o bildik yerlerde

O alevlerin içine gidesim gelir

Bakarım bir gaflet çökmüş bu şehrin üzerine is olmuş

Enkazda kalmış insanlık, enkazda kalmış teselliler,

Taş olmuş, haset dolmuş yürekler, kar zarar hesabına dönmüş taziyeler

Acırım şimdi geçmişten çok yanan bu güne ve gidesim gelir

Her gün her gece bir sesleniş ya da çığlık içimde

O 17 ağustosların ilkine

Saatler tam üçü beş geçe yangınlar çıkar

Evime, enkaz olan o yangın yeri yuvamıza gidesim gelir

Kızıma, onun ruhuna, orda verilen son soluğa

Yaşanan acıların oncasına sarılıp kaybolasım gelir

Yerler değil yüreğim sarsılır bu kez 7,8 şiddetinde

En bildik insanlar donar içimde ben yanarım... ve hayatımı söndürüp gidesim gelir

AYLİN YÜKSEL

17 AĞUSTOS ANNELERİNDEN BİRİYİM BEN!

Hayatı kızının doğumunda ve gülüşünde tadan,

Güneşi onun gözleri, gökyüzündeki ayı onun yüzü sanan,

Yüreğinde binlerce yıldızı, sadece kızı için saklayan

Bir anneydim ben.

Şimdi.....Denizleri bitkin, sahilleri gölgeli,

Çiçekleri renksiz bulan,

Menekşeyi, nergisi bile tanımayan,

Gözleri hep, ama hep uzaklara dalan,

Üzerinde isim yazmayan mezarlara ağlayan

Enkazdaki feryatları, hemen her gece duyan,

Hatıralarını,mutluluklarını yine o mezarlarda arayan

17 ağustos annelerinden biriyim ben.

İmkansızdır, unutmak ve unutturmak yaşanan felaketi.

Yine imkansızdır ruhen ölmüşken, fiilen yaşam halleri.

Gökyüzü hep pusludur bize, yosunludur kıyıları denizlerin.

Ağustostan sonra her mevsim hep sonbahardır şimdi.

Anneyim ben, her gün, yitirdiğim canıma ağlar bu yürek

Sonra, nedensiz matem dolu bu kaderime.

İçim kurur, silerken gözlerimdeki yaşı.

Son damlası, onun üzerine bıraktığım bir demet gülde kalır.

Ama dilini bilmem çiçeklerin, görmem aslında renklerinide

Tanımam artık, o acı bilmez elleri de.

Şimdi Yüzümde maskem, silerim gözlerimi.

Ben Tarih attım, 17 ağustos yazdım,

Ateş çubuklarıyla yüreğime.

O günden sonra sanki Doğmadı hiç güneş,

Geceleri saydım hep hüzünle.

Ne uğruna kefen giyildiğini düşündüm,ağladım ve yine ağladım

Onunla gitti yüreğim ve dönmedi hala.

şimdi......içinde matem,yüreği yaşlı

yüzünde sahte tebessümlerle gezen,

geçmişini, enkazlar arasında bir anneyim ben.

Gökyüzü puslu, kıyıları yosunlu hep denizlerin.

Çiçekler renksiz ve isimsiz, şimdi süsü deprem şehitlerinin.

Yüreğinde sakladığı binlerce yıldızla,

17 ağustosta kefen giydiren kızına

O annelerden biriyim ben.

Yüzümde maskem

yüreğimde matem,

İçimde sönmez bir ateş,

Kızının baş ucuna bıraktığı bir demet çiçekle,

Ona kavuşmayı bekleyen,

17 ağustos annelerinden biriyim ben.

Aylin yüksel


YAŞAYANA DEK…
Hüzünlü şiir dizelerinde kaybolur,
Notalarda dram yakalar ağlardık.
Aç kalana, yoksula ağıtlar yakar,
Gelen derdi dert sanır dermansız yapardık.
Toprağa gömülmek törenle,
Tabuta girmek ölümle olur,
Ecel bize gelmez sanırdık,
Yaşayana dek…
Şehirler ağlamaz, binalar yıkılmaz,
Yuvalar dağılmaz,
İnsanlar kaybolmaz sanırdık.
Acılar sarılır,
Dostlar her şeyi paylaşır,
Gidenin ardından kalanlar yaşar sanırdık.
Yürek nasıl kanar insanın ciğeri nasıl yanar,
Enkaz nasıl kalkar,
İnsanlar acıyla nasıl yaşar,
Nasıl sürer yıllarca isyanlar,
Bilmezdik, yaşayana dek…
Minicik yürekler bir gün büyüyecek,
Gelinlik giyecek.
Annelere kefenini kızları giydirecek,
Tabutları mezarlara oğullar indirecek sanırdık.
17 ağustosu yaşayana dek…

Aylin yüksel


BİLİRMİSİNİZ!
Bir gece ansızın karanlığa uyanıp içinde kaybolmayı,
Bir tek mum ışığına o anda dünyaları verir olmayı,
Yüreğinizde yangınlarla enkazda kalmayı,
Yaşarken ölümle tanışmayı bilir misiniz?
Sonuna dek süren o çaresizlik dualarından,
Sevgiden, coşkudan ve umutlarınızdan,
Adı enkaz olan o yuvalardan,
Enkazın kendisi olarak çıkmayı bilir misiniz?
Nefes alıp verirken bile soluyamamayı,
Uykularınızdan anne diye seslenildiğini sanıp da uyanmayı,
Efendim diyememeyi bilir misiniz?
Yıkık duvarlara bakıp hayallere dalmayı,
Tek bir resme sarılıp çıkmayı bilir misiniz?
Dost sanıp düşman omzunda ağlamayı,
Ölüme ısınıp da randevulaşmayı,
Kalanları anımsadığınız da,
Yaşarmış gibi yapmayı bilir misiniz?
Tanrıyla konuşmayı, hiçbir şey istemeden ondan,
Hep keşke demeyi…
Keşke diye diye o son günle gömülmeyi bilir misiniz?

Aylin yüksel