AKP’den önce şehirler fabrikalarıyla anılırdı.

Turhal denince akla şeker fabrikası gelirdi mesela, Nazilli denince basma fabrikası…

Adapazarı denilince de tank palet, şeker fabrikası, zirai donatım, TÜVASAŞ…

Şimdi hepsi sizlere ömür. Kimi satıldı, kimi kapandı, kimi statü kimi de isim değiştirdi.

Tamamı hükümetin özelleştirme ve yandaşa peşkeş çekme ihtirasının kurbanı oldu.

Eskiden de özelleştirme vardı tamam ama mantığı farklıydı.

Devlete ve millete yük, çalışmıyor, çalıştırılamıyor falan denilirdi. İktidarlar için arpalık olarak kullanıldığı söylenirdi. Çoğu bahaneydi, istenilseydi kara geçer, istenilseydi çalıştırılır, istenilseydi üretime katkısı olurdu.

İşte, depremden sonra kapatılma kararı bile verilen TÜVASAŞ mesela, yönetenlerin ve çalışanların gayretleriyle küllerinden doğdu, ayağa kalktı, kara geçti…

Bu iktidar güçlüydü, öyle gerekçelere de ihtiyacı yoktu. Kendine özgü bir özelleştirme mantığı oluşturdu; babalar gibi satarım!

Hatta satışı hızlandırmak, satışa gerekçe oluşturmak ve kamuoyunu ikna etmek için bile isteye ihmal edilen, çalıştırılmayan kurumlar dahi gördük.

TÜVASAŞ bunlardan biriydi, elleri kolları bağlanıyor, bile isteye zarar ettiriliyordu.

1951’de Vagon Tamir Atölyesi olarak kurulan fabrika, ‘toplu iğne bile üretemiyorduk’ yalanıyla siyaset yapanlara inat vagon, raybüs, lokomotif üretip ihraç eder hale geldi.

Bu iktidar döneminde, ürettiklerinden ziyade üzerine yapılan pazarlıklar ve kurulmak istenen tezgahlarla anılır oldu.

Sendikacılık dönemimin uzun bir süresinde gündemimdeydi.

Eylemler yaptık, uyardık.

Örneğin bir hançer misali fabrikanın böğrüne sokulan Koreli şirketin bir Truva Atı olduğunu iddia ettik.

O Truva Atı sonun başlangıcıydı.

Sonuç; Artık TÜVASAŞ yok. Adı da yok işlevi de…

Bir şeyi ki o şey ismi ile müsemma ise, işe ismini değiştirerek başlayacaksınız ki kamuoyu asıl niyetinizin farkına varamasın.

Öyle yaptılar, artık TÜVASAŞ yerine TÜRASAŞ var. Türkiye Raylı Sistem Araçları Sanayii A.Ş.

Peki, ne oldu, kime yaradı bu isim ve statü değişikliği?

Bize Lafonten’den masal anlattılar;

İktidar ağzıyla;

Milli Yüksek Hızlı Treni üretecekti.

Bölgenin en önemli üreticisi haline gelecekti.

Yerli ve milli motor, vagon, buji, tren setleri üretilecekti.

Bizzat Bakan ifadesiyle; “Raylı sistem araçlarının yerli ve milli üretimiyle tasarımının yanı sıra kritik bileşenlerindeki yerlilik oranının artırılması görevini üstlenecek, yerli sanayinin Ar-Ge, tasarım ve üretim kabiliyetlerini geliştirecek, her türlü raylı sistem araçlarının ve alt bileşenlerinin imalatı, bakım ve onarımını yapılacaktı.”

Peki, bütün bunları TÜVASAŞ adı altında yapılamıyor muydu?

Bunun için isim ve statü değiştirmeye, fabrika yönetimini yukarılara bağlamaya ihtiyaç var mıydı?

Yoktu elbette?

Ama maksat ‘ilizyon’du, göz boyamaktı.

Tıpkı BMC gibi, Tank Palet gibi…

BMC için söylenenlerin kaçı gerçekleşti? Hiçbiri…

Karasu’da arkasını sıvazladıkları Ethem Sancak’a, Sakarya'nın mülkü olan iki milyon metrekare araziyi peşkeş çekmekle kaldılar.

Hatırlarsanız, Sancak bu peşkeşi doğrulamış, televizyonda “Bu arazilerin tamamını bana bedava verdiler, kira bile vermiyorum” demişti.

‘Peki nasıl aldın?' diye sorulduğunda da ‘Siz de akıllı olun, öyle alın' demişti.

Ya Tank Palet?

Tank Paleti, Katarlılara peşkeş çekerken ‘biz 18 ay sonra milli tankı üreteceğiz' demişlerdi.

Aradan 40 ay geçti… Tık yok!

TÜVASAŞ da TÜLOMSAŞ ve TÜDEMSAŞ ile tek çatı altında birleştirilip TÜRASAŞ adını almadan yani ismini ve statüsünü kaybetmeden önce çok büyük yatırımlar ve üretimler gerçekleştiriyor, Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşu arasında yer alıyor, sektöründe ‘lider’ oluyordu.

Mesela 2019 yılı cirosu 409 milyon TL idi.

Ya şimdi?

İddialara göre Ayda 10 milyon TL içeri giriyor…

Araştırıp devam edeceğim.

Bakalım TÜVASAŞ TÜRASAŞ olunca başı göğe mi ermiş?