Siyaset ve ideoloji, takım tutma seviyesine indirildiğinden beri her pozisyonu yine fanatik taraftar gözlüğü ile tartışır olduk.

Son tartışmalı pozisyonumuz İsveç ve Finlandiya’nın NATO girmelerine izin vermemiz.

Tarafların bir kısmı gol attık diyor, diğeri hayır bal gibi gol yediniz diyor.

Taraflar da gol mü attık gol mü yedik tartışması yapıyor.

Futbolda bir VAR sistemi icat edildi de pozisyonu onlarca kez izleme fırsatımız var.

Ağır çekim, hızlı çekim, önden, arkadan hatta tepeden izleyebiliyoruz.

Da, doğru bir karar verebiliyor muyuz? Ya da hakemin kararını doğru buluyor muyuz? Hayır…

Çünkü fanatiğiz ve hiçbir gerçek fikrimizi değiştirmiyor.

Bu maalesef artık siyasette de böyle…

Siyasette de medya kontrolü ve algı operasyonları ile vatandaşa öyle bir at gözlüğü taktılar ki, aksini Şevket Hoca tabiriyle bardakla, sürahiyle, kaşıkla anlatsanız ile karşınızdaki, at gözlüğü takılmış, fanatik taraftar haline getirilmiş sabit fikirliye kabul ettirmeniz mümkün değil.

Mevzu dediğim gibi İsveç ve Finlandiya’nın NATO şerhini kaldırmamız ve haliyle bunu büyük bir başarı öyküsü olarak sunmamız.

Aslında bütün sıkıntı, iç politikada algı yaratmak için söylenen sözler ve bu sözlerin icraatla tezat teşkil etmesi…

Yani hiç konuşmasalar sorun yok.

Hem konuşup hem de tam tersini yapmalarıdır toplumu geren ve galeyana getiren…

14 Mayıs günü, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto edeceğimizin en yüksek perdeden ve makamdan açıklandığı gün, çoğumuz bunun tam tersi olacağını biliyorduk.

Söyledik, yazdık, konuştuk…

Hadi ordan dediler. Veto asla kalkmayacak, teröre destek veren İsveç ve Finlandiya haddini bildireceğiz dediler.

Sonuç, içeride “Almayacağız. Sokmayacağız. Giremezler” diyenler, dışarıda yelkenleri suya indirdiler.

Şimdi de bunu bir “Diplomasi zaferi” olarak sunuyorlar.

Neresi zafermiş bunun? Anlatın bilelim.

İsveç, Türkiye’nin istediği 24 teröristi iade mi etti? Hayır…

Türkiye’nin istediği terör karşıtı yasaları mı parlamentosundan geçirdi? Hayır…

Ülkesinde faaliyet gösteren terör örgütü bağlantılı dernekleri mi kapadı? Hayır…

Bu örgütlerin ülke içinde serbestçe propaganda yapmasını mı yasakladı? Hayır…

Sadece ilk günden beri söylediklerini tekrarladılar.

“Türkiye’nin çekincelerini ve kaygılarını anlıyoruz. Gereğini yaparız” dediler o kadar.

Zafer ilân edilen mutabakat ortada;

İsveç ve Finlandiya PKK, PYD/YPG ve FETÖ’ye destek sağlamama taahhüdünde bulundu.

PYD-YPG, FETÖ için “terör örgütü” tanımı kullanılmadı.

Türkiye’nin sınır dışı ve iade taleplerinin Avrupa İade Sözleşmesi’yle uyumlu şekilde işleme konulacağı taahhüt edildi ancak güvence verilmedi.

İsveç ve Finlandiya Türkiye’ye uyguladıkları silah ambargosunu kaldırdı.

Türkiye’nin “zafer” dediği maddeler bunlar.

Yapacaklar diyoruz. Peki yapmazlarsa?

Elinizde bir yaptırım var mı? Yok. Caydık, bunları çıkarın NATO’dan deme hakkın var mı? Yok.

Uzmanlara göre, bu taahhütler içinde somut olan tek adım İsveç ve Finlandiya’nın silah ambargosunu kaldırmaları.

Ancak bu iki ülke de Türkiye’nin silah ve savunma sanayi ihtiyaçlarını karşılama açısından büyük önem taşımıyor.

Peki karşı taraf ne diyor?

Uzlaşmadan sonra İsveç Cumhurbaşkanı Magdalena Anderson, “YPG’ye terör örgütü demedik” diye vurgu yaptı.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Suali Niinistö de mutabakat metninin, YPG’ye insani yardımın sürdürülmelerine olanak sağlayacak şekilde yazıldığını söyledi.

ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmesi henüz sonuçlanmadan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, “Erdoğan’a boyun eğmedik” diye açıklama yaptı.

Yani yine futbol tabiriyle, biz galip gedik diyoruz, karşı tarafta bir mağlubiyet havası yok.

Beraberlik desek, iki tarafta kazandı desek, olmaz. Bizim taraf beraberliği bile kabul etmiyor, illa yendik olacak…

Netice; Türkiye, NATO’daki veto yetkisini sonuca etkili biçimde kullanadı.

Sadece iç politikada kullanacağı, “batıya diklenme ve zafer” söylemiyle bir algı yaratmaya çalışıldı.

İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya almak isteyen ABD’den hiçbir taviz koparılamadı.

Zaten önemli olan bu vesile ile ABD’nin inadı kırmaktı. İsveç ve Finlandiya bu anlamda çerezdi.

ABD’nin inadını kırabildik mi? Hayır…

Mesela bu “evet” demenin karşısında atıldığımız F-35 projesine dönmeyi kabul ettirdik mi? Hayır…

Parasını verdiği F-35’leri aldık mı? Hayır…

Peki, yatırdığımız paramızı geri aldık mı? Ona da hayır?

Aksine F-16 seviyesine düştü beklentimiz.

Onunda bir garantisi yok, elimizde bir tek Biden’in ABD’ye döndükten sonra Türkiye’ye F-16 satışı konusunda Kongre’yi etkilemeye çalışacağı sözü var o kadar…

Ama nasıl çaktık?

Nasıl dize getirdik?

Diz çöktürdük, diz…

Perişan ettik adamları…

Ya da futbol tabiriyle: nası koyduk amaaaa….