ŞİMDİDE ANITKABİR SANSÜRÜ

Cumhuriyet coşkusunun zirve yaptığı yerlerden birisi de Anıtkabir’di.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtuluş ve kuruluşunun destanlara sığmayan büyük kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir…

Her şey çok ama çok güzeldi, bir şey hariç.

Maalesef, hangi akla hizmetle bilmem, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda resmi töreni bazı medya organlarına kapatıldı.

Bu kadarla da kalınmadı.

Resmi törenin ardından Anıtkabir Türkiye’nin dört bir yanından gelen vatandaşların ziyaretine açılırken, bu kez de tüm medyaya kapatıldı.

Çok da şaşırmadık aslında, bizim için sürpriz de değildi.

Yıllardır Anıtkabir Komutanlığının gerçekleştirdiği organizasyonların sorumluluğu ile birlikte, yetki de iletişim başkanlığına verilince, altından bir çapanoğlu çıkacağını az çok tahmin ediyorduk.

Maalesef yetkinin iletişim başkanlığı nezdinde Saray’a devriyle birlikte Anıtkabir’e ziyaretleri de sarayın iznine bağlı oldu bir nevi…

Özgür basının değerli mensuplarının da belirttiği gibi ‘Çoluk, çocuk yediden yetmişe binlerce vatandaşın Ata'sına koşması, ziyaret etmesi’ iletişim başkanlığını rahatsız ediyordu nedense?

Peki ne oldu?

Neyi engelleyebildiler ki?

Özgür basın yoktu ama onbinlerce fahri özgür basın mensubu yaşananları an be an görüntülediler, yaşanan coşkuyu aktardılar.

Yani, engelleyemediniz…

Orhan Uğuroğlu büyüğümüzün ifadesiyle;

“Türk milletinin kahramanı büyük önder vefatından yıllar önce “Milletim beni nereye isterse oraya defnedebilir” demişti.

Ulu Önder Atatürk 84 milyonun kalbinde yaşıyor…

Kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'nın kalbi Anıtkabir'de onun sadece naaşı var.

Ata'mız kalplerimizde yaşıyor.

Kalplerimizdeki sevgiyi asla engelleyemezsiniz.

Büyük Türk milleti Ata'sına saygısını, sevgisini, minnet duygusunu, izinde olduğunu Anıtkabir'i ziyaret ederek gösteriyor…

Bu ziyaretlerin haber yapılmasından neden korkuyorsunuz?

Anıtkabir'e 84 milyon elini kolunu sallayarak girebilmeli, medyada izleyebilmelidir.

Anıtkabir sarayın da sizlerin de mülkü değildir.

Anıtkabir özgürlüktür. Anıtkabir cumhuriyettir. Anıtkabir demokrasidir.

Anıtkabir vatandır. Anıtkabir medeniyettir. Anıtkabir çağdaşlıktır.

Anıtkabir batıya açılan penceremizdir. Anıtkabir medya özgürlüğüdür.

Anıtkabir ifade özgürlüğüdür. Anıtkabir kadına saygıdır.

Anıtkabir eğitimdir. Anıtkabir sağlıktır. Anıtkabir ekonomidir.

Anıtkabir egemenliğimizdir.

Anıtkabir saraya değil, Türk milletine emanettir.

Çünkü; Anıtkabir Atatürk'tür…”

Evet, “Milletim beni nereye isterse oraya defnedebilir” demişti Atatürk…

Anıtkabir de milletin tercihiydi.

O’nun için anıt mezar yapma fikri herkesin ortak isteğiydi.

Anıtkabir, Atatürk'ü her yönüyle temsil etmeliydi.

Bunun için uluslararası bir yarışma düzenlendi. Yarışmaya 47 proje başvurdu.

Türk mimarlar Ordinaryüs Prof. Dr. Emin Halid Onat ile Prof. Dr. Ahmet Orhan Arda'nın projesinde karar kılındı.

Bu muhteşem yapı o günün şartlarında olmasına rağmen 9 yıl gibi kısa sürede milletin verdiği vergilerle tamamlandı Anıtkabir.

10 Kasım 1953'te, vefatının 15'inci yılında Anıtkabir’e nakledildi.

Yıllardır bırakın sevenlerini, mağlup ettiği düşman temsilcilerine bile yasak konulmamıştı.

Bu ilk de bu iktidara nasip oldu ama hiç de iyi olmadı.

Mustafa Balbay’ın dediği gibi;

“Bu büyük coşkuyu, bütün gazetecilerin topluma yansıtma olanağı yoktu. Resmi törenin yanı sıra sonrasındaki Anıtkabir - halk buluşmasına Saray’a akredite olmayan yayın organları alınmadı.

Saray’daki uygulamaya alışıldı. Öyle anlaşılıyor ki her yere saray muamelesi yapmak istiyorlar.

Anıtkabir’de böyle bir uygulamanın başlamasına alışmamak gerekiyor.”

ÖZGÜR MEDYADAN TEPKİLER

YALÇIN DOĞAN

BİZİM ALEMDEN MANZARALAR

Ceza var, sıfır ilan var, Anıtkabir'de bile sansür var

Bizim alemde manzara bu... Tam bir ötekileştirme, tam bir kutuplaştırma, yargılama, hapse atma, işsiz bırakma...

"Hangi inanca sahip olursa olsun, Türkiye’nin 84 milyon vatandaşımızın her birinin meselesi, bizim meselemizdir. Bu anlayışla, milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirecek her adımı birlikte attık, bugün de atmayı sürdüreceğiz."

Kâğıt üstünde durduğunda ya da ağızdan çıktığında ne güzel sözler değil mi?..

25 Ekim’de Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrasında söylediği sözler bunlar.

Her zaman ki gibi...

Hele de son yıllarda olduğu gibi...

"Söylediği ve yaptığı birbirini hiçbir zaman tutmuyor."

Yeni örnek, kendisini eleştiren, zapt-ı rapt alamadığı, bağımsız medyaya karşı, bir kez daha "kutuplaştıran, ötekileştiren" tutum.

Bu mu o 'adımlar'

FOX TV, Halk TV- TELE 1, KRT, Cumhuriyet Gazetesi, ANKA Ajansına Anıtkabir’deki Cumhuriyet Bayramı törenlerinin izlenmesinde sansür uygulaması, o kurumları dışarıda bırakması...

Hem de, Cumhuriyet Bayramı’nda!.. Hem de, Anıtkabir’de!..

Bir de, demez mi:

"Hangi inanca sahip olursa olsun..."

Al işte, onlar bağımsız davranıyor, karşında eğilip bükülmüyor, sen de onları "dışlıyorsun!.."

Bir de, demez mi:

"Beraberliğimizi güçlendirecek her adımı birlikte attık."

Bu mu senin "beraberliği güçlendiren" adımların?..

Beş yüz seksen bin ve sıfır

"Beraberliği güçlendiren" başka adımlar da var!..

"Aralarında Turkcell, Telekom, Çaykur, THY, Emlak Konut, TOKİ ve kamu banakalarının olduğu onlarca kamu kurumu bu yıl televizyonlara dört milyon üç yüz bin saniye reklam vermiş. Aslan payı üç kuruluşa gitmiş, yüzde 15 almış her biri. Akit TV beş yüz seksen bin saniye, TGRT yüz yetmiş bin, TVNET üç yüz elli bin, A Haber’e bağlı A Para üç yüz bin, A News ise, yüz kırk bin saniye reklam satmış kamu kurumlarına."

Bu "beraberliğin" fotoğrafı!..

Aynı "beraberlik" fotoğrafının devamı var:

"Halk TV sıfır, FOX TV sıfır, KRT sıfır TELE 1 sıfır, TV 5 kamu kurumlarından sıfır reklam almış."

Devletin kurumlarının yandaşlara verdiği maddi destek ile kendisini eleştiren medyaya tek bir saniye reklam vermemesi, Cumhuriyet Bayramı’nda Anıtkabir’de onlara uygulanan sansür ile bütünleşiyor.

Kısa süre önce Avusturya Başbakanı kendisini destekleyen bir medya kuruluşuna hükümet bütçesinden kaynak aktardı diye, istifa etmek zorunda kalıyor.

Çünkü, oradaki demokratik sistem "ayrımcılık ve ötekileştirmeye" izin vermiyor.

"2021 yılında Halk TV’ye 18, TELE 1’e 15, FOX TV’ye 9, KRT’ye 8 kere kapatma cezası ve benzeri cezalar yağdırılmış. Bunun karşısında yandaş medyadan hiçbirine ceza yok."

Bütün bu olayların ve son olarak muhalif medyaya Anıtkabir’deki sansür kepazeliğinin özeti var:

"RTÜK doğrudan ceza yağdırıyor, Basın İlan Kurumu ve kamu kurumları ilanları kesiyor, İletişim Başkanlığı da, akreditasyon uygulayarak, basın özgürlüğünü fiilen ihlal ediyor."

12 bin gazeteci

"Beraberliğimiz güçleniyor" ya...

"Hangi inanca sahip olursak olalım" ya...

En büyük ötekileştirme, kutuplaşma ve baskı medyada yaşanıyor.

"Son yıllarda on iki bin gazeteci yargılanıyor. Yüzlerce gazeteci hakkında soruşturma sürüyor.

Dünyada gazetecilerin en çok hapis yattığı üç ülkeden biri Türkiye.

Basın kartı doğal ve mesleki hak olmaktan çıkıyor, yandaşlık vesikasına dönüşüyor.

Bir zamanlar 1.800 olan yerel gazete sayısı 900’lere iniyor.

Yüzü aşkın yerel TV sayısı yarı yarıya azalıyor.

1.500 gazeteci işsiz kalıyor. Basın sektöründe işsizlik oranı Türkiye ortalamasını aşıyor, yüzde 30’ları buluyor."

Umurumuzda bile değil

Bizim alemde manzara bu...

Tam bir ötekileştirme, tam bir kutuplaştırma, yargılama, hapse atma, işsiz bırakma...

Ama, her durumda el etek öpersen, bahşiş yerinde!..

Son yılların "kuralı" haline gelmiş uygulama.

Anıtkabir’deki sansür bu uygulamaların son örneği. Devam edeceğinden hiç kuşku yok.

E, başka bir sansür daha yok mu?..

MURAT İDE

ATATÜRK’Ü PARADAKİ FOTOĞRAF SANIYORLAR

Bir şey değişti, çok şey değişti..

Büyükşehirlerde Ak Parti'nin çeyrek asırlık iktidarı sona erince, milli bayram ve günlerimiz daha bir hissedilir oldu..

Yerel yönetimlerin 29 Ekim, 23 Nisan, 10 Kasım, 30 Ağustos'ta, çok büyük organizasyonlar yapmaları, hem tansiyonu düşürdü, hem de ortaklaşmanın tadını hatırlattı..

Bu yüzden çok kıymetli..

Geçmişte, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in makamlarında bulunanlar hasta olur, yorgan döşek yatarlardı..

Şimdilerde ayrışma, sinir uçlarıyla oynama işini, Diyanet'in başındaki lüks makamlı beye verdiler..

Eskiden törenlere gitmeyip kızdırırlar, neredeyse nanik yaparlardı..

Şimdi, emeği olan tüm işlerde, Gazi Mustafa Kemal adını anmayarak kızdırıyorlar..

Bence kızmaya gerek yok..

Boşa hücre öldürmeyin..

Tam kızacakken, şu fotoğrafa bakın..

Mühim olan milletin ne hissettiği, milletin ne söylediği..

Bu fotoğraf, edeceğiniz hakaretten de, savuracağınız isyandan da daha keskindir..

Milli bayramlar toplumu ortaklaştıran günlerdir..

O günlerde bile, bir sebep bulup ayrıştırmaya çabalayanları, ne vicdan ne tarih affetmeyecek elbet..

Ama mesele şu, sağcısı-solcusu, seküleri-muhafakazarı, milliyetçisi-evrenselcisi, yukarısı-aşağısı, Cumhuriyet hepimizin..

Anlamamakta ısrar ettikleri gerçek bu..

Ama zaman öyle bir ilaç ki, o günlerde, Türkiye'nin tüm renkleri meydanlarda, Anıtkabir'de, ya da başka yerlerde bir araya geliyor, bayrağı birlikte sallıyor..

Tahammül edemedikleri gerçek tam da bu..

Ortak hüzün, ortak sevinç, ortak kader, ortak geçmiş, ortak gelecek..

İşte düşman oldukları tarif bu..

Ortaklıktan anladıkları, akçeli işlerdeki rant paylaşımı..

O yüzden, yürekten habersizler, vefadan habersizler..

Atatürk'ü sadece paranın üzerindeki fotoğraf sanıyorlar..

Ara ara övgüyle anmaları da ondan..