ALLAH BİR DAHA BÖYLE BAYRAMLAR YAŞATMASIN!

Abartmıyorum, ahir ömrümde böyle bir bayram yaşamadım.

Karşılaştığım, görüştüğüm, konuştuğum herkes aynı görüşte…

Tek mevzu ekonomik kriz, yokluk, işsizlik, geçim sıkıntısı…

Gerçekten de Türkiye belki de tarihinin en derin ve uzun süreli krizini yaşıyor.

Üstelik bu krizin dibi de görünmüyor ki, ha gayret az kaldı, biraz sabır diye kendimizi avutabilelim, o da yok.

Cumhurbaşkanı sabır ve şükür diyor. Hatta halkın bir kısmını sabırsızlık ve şükürsüzlük ile suçluyor.

Nasıl yani?

Neye şükredelim? Domates olmuş 20 lira, biber olmuş 30 lira, kıyma olmuş 120 lira, bunlara mı şükredelim?

Millet pahalılıktan arabasına yakıt koyup eş, dost akraba ziyaretine gidememiş. Buna mı şükredelim?

İnsanlar eve misafir gelirse rezil oluruz düşüncesiyle ya kendini bir yerlere atmış ya da evde yokuz gibi davranırken neye sabredelim.

Şükür, beterin beteri var anlamında ise doğru.

Sabır, yarın bir şeyler değişecek anlamında kullanılırsa yerinde bir terim…

Ve şükür, Allah’tan gelenedir bizim anlayışımızda, kuldan geliyorsa kızmak, bağırmak, itiraz etmek, dur demek her şeyden ve herkesten önce bir mümin tavrıdır.

Her şeyi elinize yüzünüze bulaştıracak ve şükret, beterin beteri var diyecekseniz, yok öyle yağma!

Ha, olağanüstü, doğal afet türü bir kriz yaşıyorsak, dua ve sabır edelim ama bizzat sorumlusu olduğunuz bir krize neden sabredelim ki?

Biz adaletsiz gelir dağılımına, enflasyona, keyfi hukuk düzenine "iyi ki daha kötü değil" diye şükretmeyeceğiz.

Ve her ne derseniz deyin, bu bozuk sistemi değiştirmek, sebep olanları ilk seçimlerde göndermek için mücadele edeceğiz.

Sizin nezdinizde bu da büyük bir suç hatta ihanet ama çaresi yok, kendi kaderimizi kendimiz tayin etme hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

Siz ekonomiyi batırın, en azından düzeltmek için çaba harcamak yerine kendinizin ve iktidarınızın siyasi ömrünü uzatmak için çabalayın, üstelik bir de eleştirenlere kızın, yok öyle…

Tam sabredeceğim, bir bakıyorum ki Merkez Bankası yüzde 14 ile enflasyonun altında bankalara para veriyor mesela…

Bu ülkede enflasyon resmi makamlara göre yüzde 61 ama gerçeği yüzde 140’tan aşağı değil.

Hadi sizin oranınızı doğru sayalım. Enflasyon 61 iken, insanlar yüzde 14 faiz alacağını bilerek bankaya para yatırır mı? Mümkün değil.

E o zaman Merkez Bankası yani devletin kasası bu parayı nereden buluyor da, bol keseden bankalara, onlar da firmalara dağıtıyor?

Ya para basıyor ya borç alıyor ya da zamlar marifetiyle halktan topluyor.

Bunun başka bir yolu, başka bir izahı yok.

Bu ülkede ‘kara para’ aklanacak hali yok ya…

Para basarsanız enflasyon azar, ki azıyor ama siz rakamları gizliyorsunuz.

Borç alsanız, üretim yok dolayısıyla borun faizi ana borcu geçer, ki geçiyor, onu da yine fahiş zamlarla vatandaş ödüyor.

Yani diyorlar ki; Ben seçimlere kadar bankaları ve firmaları ayakta tutayım, vatandaşın sırtına basıp kafamızı su üstünde tutalım ki boğulmayalım, gerisi Allah kerim…

Hadi canım demeyin, o zaman izah edin.

Tarım bitti bitecek, üretim yokken gıda fiyatları nasıl düşecek? Anlatın, ikna edin, bizi yalanlayın.

2008 yılında 1,1 milyon olan çiftçi sayısı şimdi 500 binin altına düşmüş, sanayici üretip ihraç ettiği malın hammaddesini alamıyorken nasıl olacak?

Rusya Ukrayna savaşı sebebiyle turizm eller yukarı olmuşken bu ülkeye döviz nasıl nereden girecek?

Kasanız eksi rezerv yani eksi 56 milyar dolarken, kur nasıl düşecek ve sanayi nasıl dönecek?

Tarım ve sanayide ithal bağımlısı olan Türkiye yarattınız. Çarpık sisteminizi sürdürmek yani ithal ederek üretmek için borç aldıkça alıyorsunuz.

Üstüne bir de saçma sapan ekonomik tezlerinizle kurlara tavan yaptırmış, Türk lirasının anasını ağlatmışsınız.

Üstelik kuru kontrol etmek için de son üç ayda 25-30 milyar lira faiz ödemek zorunda kalmışsınız.

2012 yılında 388 milyar TL ana para ödemesi, 177 milyar TL faiz ödemesi yapan ülkeyi bugün 1,4 trilyon TL ana para, 1,7 trilyon TL faiz öder hale getirmişsiniz. Nasıl düzelecek?

Yeni yeni modeller uydurdunuz. Önce çekirdek enflasyon, sonra Çin Modeli, şimdi ihracata dayalı üretim modeli derken hepsi fos çıktı.

Nasıl çıkmasın, Merkez Bankası Başkanı aylar önce düşük çıktı diye çekirdek enflasyonu baz alıyoruz dedi, ertesi ay enflasyon roket gibi çıkınca o söylem unutuldu. Çin Modeli denildi ama Çin sadece iş gücü ile değil yüksek teknolojisi ile büyük bir ülke oldu, ayrıca dış dünyadan kimse Türkiye'ye AKP'ye güvenmediği için yatırım yapmaya gelmeyince o slogan da boşa çıktı, ihracat kur 18 oldu diye arttı ama sonrasında gördük ki dışa bağlı olduğu için ithalat da patladı gitti…

2022 ilk üç ayda ihracattan daha fazla ithalat yaptık açık -26 milyar dolar oldu.

Hadi TL basması kolay da dolar mı basacaksınız?

Nasıl dolacak rezervler?

Bırakın ekonomisti, ticaret lisesi seviyesinde ekonomi ilen birisi bile sorsanız, bütün bunları neden yaşadığımızı ve bundan nasıl kurtulacağımızı size anlatır.

Ama bunun için öncelikle ‘faiz sebep enflasyon sonuçtur’ inadınızdan vaz geçmeniz gerekiyor!

Eğer faiz politikasında diretilmeseydi kur şimdi 9 TL civarında olacaktı.

Petrolün varil fiyatı 100 dolar ise ödeyeceğimiz rakam 900 TL olacaktı. Peki şimdi ne ödüyoruz; ortalama 1500 TL…

E canım enerji zamlandı. Zamlandıysa bütün dünyada zamlandı, kim battı?

Kaldı ki elbette enerjiye dışarıda zam geldi ama bu gelen zamlar hükümetin bize yaptığı zamlar kadar değil.

Bakın, 2021 yılında 75 dolar olan petrol şimdi 100 dolar civarında. Petrolün maliyeti yüzde 33 artmış, peki Türkiye'de mazot ne oldu? 7 TL'den 22 TL'ye çıktı yani %300 arttı… Bunu da mı dış güçler yaptı?

Hadi olup bitene şükrettik, düzeleceği umuduyla da sabır edelim de tünelin ucunda ışık var mı? Yok, bizi beterin beteri bekliyor.

Nasıl mı?

ABD’de enflasyon yüzde 10’a dayandı malumunuz. Bize göre çok komik bir oran ama onara göre ciddi…

Haliyle salgında bastıkları 4,5 trilyon doları geri çekmeye başladılar.

Parayı çekmenin yolu da yüksek faiz vermekten geçtiği için (nas onlara işlemiyor) FED yani Amerikan Merkez Bankası faizleri arttıracak. Yani faiz artırarak parayı fiziken çekecekler.

E ABD bunu yapınca sen ne yapacaksın? Nasıl dolar toplayacak, nasıl bulunduracak ve nasıl çevireceksin? Bu kafayla mümkün değil elbette...

O Dövize Endeksli Mevduat ve türevleri de bizi kurtarmayacak, ki zaten kurtarmaya matuf değildi.

Amerikan Merkez Bankası'nın faiz artırması, doları güçlendirir. O güçlü doları almak için daha çok Türk lirası gerekecek ki sermaye, birikim ve mevduat dolara kaymasın.

Bunun için de mantıklı ve makul bir faiz artırımı gerekiyor.

Ama o da geçti biliyor musunuz? Çok geç kalındı ki bundan sonra artırılsa bile bu tüketim ve borcu borçla kapatma anlayışı ile bir fayda sağlamayacaktır.

Bundan böyle, sermaye dolara kaymasın diye daha yüksek faiz verilse de bu faiz Hazine'den, Hazine ise vatandaştan alacak.

Yani yeni yeni zamlar gelecek, vergiler aratacak ve biz batarken tefeciler sırtımızdan zengin olacak.

Şu ana kadar aktardıklarım tamamen yerli ve milli saçma sapan anlayışın bize yansımasıydı.

Gelelim dış etkenlere…

Savaş sebebiyle Avrupalılar Rus enerjisinden kurtulmaya doğru gidiyor. Ruslardan kurtulmak için enerjiye daha çok para vermek zorunda kalacaklar ama bunu göze alıyorlar.

Peki biz ne yapacağız?

Petrol an itibari ile 110 dolar civarında, 140/180 dolar arası fiyat biçiliyor. Her 10 dolarlık artış Türkiye'ye 5 milyar dolar yük bindiriyor.

Zaten üç ayda 26 milyar dolar açık vermişiz ki bu açık 100 milyar dolara dayanacak.

Bu açığı nasıl kapatacağız?

Zaten doları tutmak için her ay piyasaya ortalama 10 milyar dolar saçıyoruz, mevduat sahiplerine de üç ayda bir yaklaşık 30 milyar lira pompalıyoruz da bu enerji sebebiyle artan maliyetin altından nasıl kalkacağız?

Olacağı şu; İktidar doları tutayım derken faizi, sonra dış alemden gelen etkilerin de katkısıyla doları patlatacak, sonrası koptu kıyamet!

Peki Türkiye, tarihinin en derin krizinden nasıl çıkar?

İşi bilenlere göre bunun üç yolu var.

IMF: Türkiye acil olarak Uluslararası Para Fonu IMF'ye gidebilir. Sonuçta gurur yapmanın bir alemi yok. Sen bu fonun üyesisin ve çok ucuz kaynak bulabilir Türkiye. Türkiye'nin acil olarak 30 milyar dolar civarında bir para girişine ihtiyacı var. Bu parayı IMF'den ancak alabiliriz. Tabii ki IMF yapısal reform isteyecektir. Bağımsız bir Merkez Bankası.

Bu da bu iktidarın hesabına gelmez. Gelse de "IMF bizden borç istedi" sözü bu hesabı bozuyor.

Yıllarca sen meydanlarda "IMF bizden borç istedi" de, sonra IMF'nin kapısına git. Bunu yapamaz. Yapsa bile son çare olarak yapar. Yine de çok zayıf bir olasılık.

FAİZ YÜKSELTME: İkinci çözüm faiz yükseltmek olacaktır. Merkez Bankası'nın faiz yükseltmesi çok önemli. Çünkü dünyaya da aynı zamanda "Biz artık faizin enflasyona neden olduğu saçma sapan tezi bıraktık. İktisat ilmine göre hareket edeceğiz" demek olacaktır. Bu Türkiye'yi bir anda kurtarmaz ama en azından uçurumun eşiğinden alacaktır. Bunu yapma olasılığı var mı? Ben şahsen bunu güçlü bir olasılık olarak görüyorum. Çünkü siyasi irade çok sıkıştı. Bunu yapmaz ise öyle arka kapı operasyonlarıyla dolar kurunu fazla kontrol altında tutamaz.

DÖVİZ KURUNU SERBEST BIRAKMAK: Üçüncü olasılık döviz kurunu Aralık ayına kadar olduğu gibi çaresiz serbest bırakmak. Bu olasılık aslında öyle ya da böyle gerçekleşecek. Merkez Bankası'nın faizleri yükseltmemesi veya IMF'ye gitmemesi halinde ister istemez Türkiye'nin önüne gelecektir. Bu inşallah olmaz. Olursa hasarı çok büyük olur.

Sonuç olarak her üç olasılık da Türkiye'de dar gelirlinin hayatını daha da zorlaştıracak ve fakirliğin daha da artmasına neden olacak.

Bilinçsiz siyasi bir tercih ve yönetim modelinin bedeli Türkiye'ye çok ağır olacaktır.

Prof. Dr. Selva Demiralp, şu an uygulanan saçma ekonomi politikasının ileride iktisatta giriş derslerinde büyük yanlış olarak yerini alacağını söylüyor.

Bu dönem sadece iktisat derslerinde değil aynı zamanda sosyoloji kitaplarında da yer alacaktır.

Bir toplum bu kadar büyük yanlışın arkasında nasıl durdu diye!

Son cümlenin altını çizerek defalarca okuyun derim.

Gerçekten de bu toplum bu kadar büyük yanlışın arkasında nasıl durdu ve duruyor?

Haliyle bu da işin sosyolojik boyutu…

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ