DİNİDARLARA BİR UYARI!

Akıllı ve akılcı ilahiyatçılarla, aklını kiraya veren nakilci din adamları arasında bırakın farkı derin uçurum var. Birisi sorup araştırırken, merak ederken, diğeri körü körüne teslim olduğu için mi acaba?

İşte o uçuruma düşmemeniz dileğiyle ve biraz da Cuma Hutbesi niyetine bir alıntı paylaşayım;

“Kadınlara dokununca bozulan abdest yetim hakkına dokununca neden bozulmuyor?

Neden Kur'an-ı Kerim'de tam 292 yerde geçen HAK kelimesini kimse terennüm etmiyor?

Peygamberlere biat bile şartlı iken neden büyük bir çoğunluk şeyhine, liderine, partisine sorgusuz, sualsiz teslim olmuş durumda?

Neden cennetle müjdelenen on sahabe arasında Hz Ebuzer, Hz Bilal yok?

Neden İslam tarihi Hz. Peygamber'in vefatından sonra neden hep iktidar savaşlarıyla dolu?

Neden cami, Kur'an kursu, dindar sayısı arttıkça bizim imanımız ve teslimiyetimiz azalıyor?

Neden Sahabe elindeki Kur'an yaprakları ile dünyaya meydan okurken bu din bugün 2 milyar inananı ile gadre uğradı?

Arı bal yapmam, Güneş doğmam, Gece kararmam, Kış üşütmem, Gündüz ışıtmam, Koyun süt vermem, İnek et vermem diyebilir mi?

Peki, her şeyin hizmetine sunulduğu insan ona verilen AKIL nimeti ile Rahman'ın halifeliği görevinden neden kaçar?

Neden yukarıda saydıklarım ve bu konuda binlerce örnek verebileceğimiz Sünetullah'ta hiç bir varlık reddetme imkanına sahip değilken insan kendine sunulan bu "özgürce" seçim hakkını kendi aleyhine kullanmaktadır!

İbadet denilince hepsi birbirine karıştırılarak, namaz, oruç, abdest, camiye, kiliseye veya havraya gitmek, günah çıkartmak, yağmur duasına çıkmak vs. akla geliyor.

Neden din denilince akla hak, hukuk, adalet, işgaller, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, açlar, susuzlar, giderek artan boşanmalar, dağılan aileler, işsizler, zam, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, müzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlık vs. vs… gelmiyor.

İslam tek ve HAK din İKEN.

Öyleyse bütün iyilik ve güzellikleri Müslümanların yapması gerekmez mi?

Peki; bilim, teknoloji, sağlık, sanat, adalet ve insan haklarındaki güzellikleri niçin biz değil de Yahudi ve Hıristiyanlar yapıyor? Onlar birlik ve barış içinde çalışırken biz niçin sürekli birbirimizle uğraşıyoruz. Yoksa bizim dinimiz doğru din değil mi? “Ne demek olur mu bizim dinimiz İslam tabii ki tek din ve doğru din diyorsanız o zaman kendimize sormamız gerekmiyor mu? Niçin her halimizle dinimizi yalanlıyoruz?

Neden bizim gibi ülkelerde siyasetin girdiği yerden akıl, mantık, basiret, feraset, ahlak, vicdan ve iman çıkıp gidiyor geriye sadece hırs, öfke, kin, nefret ve düşmanlık kalıyor!..

Din "insan için" gönderilmiştir! Dinidarlar ise insan "din için" gönderilmiştir zannediyorlar!

Din "insanı korumak ve mutlu etmek" için gönderilmişken dinidarlar NEDEN "dini korumaya ve dini mutlu etmeye" çalışıyorlar!..

Şu ateşe dayanıklı kefen üreten din bezirganları neden üşüyen çocuklara sıcak tutan elbiseler üretemiyor?

Her gün onlarca cenazeye rağmen, sönen onca ocağa rağmen, dağlanan onca yüreğe rağmen bu kanın durması; huzur ve sükunetin gelmesi, barışın tesis edilmesi adına; ASIL ADI BARIŞ OLAN VE Kendini bu dinin temsilcisi sanan ne Diyanet, ne herhangi bir cemaat, ne bu amaçla kurulan STK’lardan ve ne de herhangi bir tarikattan neden bir ses çıkmaz?

Neden İslam “gönül kazanma” diniyken “haşlama ve dışlama” dinine dönüştürüldü!

“Gönül alması” gereken İslam korku saldı! Sevdirme dini “Haddini bildirme ve sindirme” dini oldu! “Sevgi gösterisi” olması gereken din “Gövde gösterisi” oldu ve din olmakla hiçbir ilgisi kalmadı!..

Tamam kardeş şeyhinin bir anda bir yerden diğer bir yere uçtuğunu aynı anda birkaç yerde olabileceğini söylüyorsun da, Hz. Muhammed (s.a.v) neden Mekke’den Medine’ye giderken mağarada üç gün saklandı bir yere uçamadı!?

Neden Hz. Musa suda yürüyemedi denizin yarılmasını bekledi ya da Yakup Peygamber neden bir anda oğlu Yusuf’un yanına, kuyuya gidemedi?

Ku'ran denilince dinidarların aklına Allah'ın insanlığa mesajı ya da bize sunduğu hayat tarzı değil ölü kitabı, mezar kitabı, mevlit kitabı ya da dua kitabı akla geliyorsa!

Hatta Kur'an denilince akla ahenkli biçimde okunan ve mest olunan bir şiir veya şarkı akla geliyorsa! Kuran'ın ilahi bir mesaj ve yasa kitabı olduğunu bilen ilahiyatçılar ve tarikatlar ise O'nu uygulamaktan çok; O'nun üzerinden bir paye ve konum kazanma yoluna gitmişlerse!

Neticede on dört asırdan beri Kuran'ın ne olduğuna karar verememiş bir Müslümanlık, Yaratan'ı zerre kadar önemsemeyen O'na inanmayan ama inanıyormuş gibi yapan bir gruptan başka bir şey değilse!

Neden ve kimden şikayeçiyiz?

Evliyalar, ermişler vs… için anlatılan kerametlerin Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının bilmem kaç katı olduğunu düşündünüz mü? Kalabalıklarıyla övünen bir “sürü” taraftarı var diye sevinen cemaatlerin ve tarikatların kan ağlayan İslam coğrafyasına koştuklarını gördünüz mü? Veya onları kurtarmaya gelen evliyaların neden hapishanelerde mahkum edilen ve tecavüze uğrayan Müslümanları kurtarmaya gitmiyorlar?

İslami zihin, bilgi ister, evrensel bakış ister, bağımsız düşünme yeteneği ister ve en önemlisi de biraz da bunları elde ettirecek akıl ister...

Ezberi olan, Bir fikre körü körüne bağlı olan, Geleneksel anlayışından ödün vermeye yanaşmayan, Geleceği yorumlamaktan korkan, Yaşadığı olumsuzlukların nedenini arama zahmetine girmeyen, Kendi öğretisinin dışında bir yorum getirenleri lanetleyen ve aşağılayan, öğretisindeki kusurları örtmek için bin bir bahane uydurmayı adet haline getirenlerin, "Her şeyimiz iyi de biz ve bizim gibi olanlar niye böyleyiz?" sorusunu kendine bir defa bile sormamış olanlar ve bu bağlamda neden-sonuç ilişkisini yaşam tarzı olarak benimseyemeyenler bu davetimizin muhatabı değillerdir.”

                                                                                    TÜRKİYE İLAHİYATÇILAR BİRLİĞİ

 YUSUF YILMAZ ARAÇ; İNKİSAR

Kadim dostum Yusuf Yılmaz Araç, geçtiğimiz ay yitirdiğimiz, Mahmut Metin Kaplan ağabeyimizi yazdı. Rahmet ve minnetle anıyoruz;

“Adını sevdiğim Oğuz beyleri,
Size de bir vezirlik yakışır durur,
Topla dizginini, koru kendini,
Karşıda düşmanlar bakışır durur…”
Bakışır dururlar ağabey… Karşıda dizilmiş, bakışır dururlar… Öylece bakışırlar ağabey… Ne taş atarlar, ne gül. Öylece bakışırlar… Ne dostturlar, ne düşman. Ne eyer vurmaya değer, ne dizgin toplamaya. Dostça gül atmaya elleri varmaz, düşmanca taş savurmaya yürekleri yetmez. Karşıdan bakışır dururlar…
Hiçbir tarife tam tekabül etmezler, hiçbir değerin hamili, hiçbir hasletin mümessili değildirler. Yarıdırlar, yarımdırlar. O yüzden hükümsüzdürler ağabey. Ne taş atarlar, ne gül. Ne dostturlar, ne düşman. Öylece bakışırlar. Kukumav kuşları gibi bakışırlar. Ürkek, yapışkan ve riyakâr ışıklarla bakışır dururlar.
Aşina siluetler ağabey. Karlı fırtınalarda sizin açtığınız izden yürüdüler. Çetin savaşlarda sizin kılıcınızın gölgesine sığındılar. Bulutlar dağıldı, tipi dindi. Hasar almayanlar kolay mesafe aldı. Artık onlar bizim ardımızdan yürüsün, onlar bize sığınsın diye beklediler. Yolu bozdular, yönü şaştılar. Yürüyecek başka izler, sığınacak başka kapılar buldular. Şimdi, düşman gölgesine sığınmışlar, oradan bakışırlar. Ayaklar altına serilmiş, utanmadan bakışırlar.
Beğler her daim beğ olur. Kimseye sığınmadın, ardından gidecek tek kişi tanıdın ve onun yolundan hiç sapmadın ağabey.


Yığdıkları paraların, tapuların, koltukların üstünden boyunlarını uzatıp bakışırlar. Endişeyle bakışırlar. Biri bir tekme vurur da tepetaklak yıkılır mıyız diye bacakları titreyerek bakarlar. Bir rüzgâr eser de yığınlarımız savruluverir mi diye korkuyla bakarlar. Kaç kişi kaldılar diye el oğuşturur, dönüp tekrar tekrar mallarını, paralarını, tapularını sayarlar. Artık sesleri kısıldı diye sinsi sinsi sırıtarak bakışırlar.
Gelemezler ağabey. Kurnazdırlar, hesapçıdırlar, haristirler, hasistirler. Bir gülü dahi esirgerler. Kasalarını bırakıp gelemezler, masalarından kalkıp gelemezler. Hür değillerdir, gelemezler. Boyunları zincirlidir, gelemezler. İradeleri ipoteklidir, gelemezler. Şahsiyetleri silinmiştir, gelemezler. Kölelik, sığıntılık, kapıkulluğu zor iştir ağabey, hüner ister, sadakat ister. O yüzden sesleri sahiplerinin sesinden gür çıkar ki, sırtları sıvazlansın, ulufeleri arttırılsın.
Alık alık bakışırlar ağabey. Hamiyetsiz, hamiyetin düşmanıdır. Nereden sökün etti bu kadar bozkurt diye alık alık bakışırlar. Saf kalplilerini bekâ safsatasıyla avutup uyutmuştuk. Biraz gözüaçıklarının renklerini ağartıp siyaset pazarında yok bahasına satmıştık. Hal böyleyken, nereden sökün etti bu kadar bozkurt diye alık alık bakışırlar. Oğuz’da er tükenmemiş mi, tümen tümen nereden çıktı bunca er diye şaşkın şaşkın bakarlar. Herkesi yanaşma, uşak, gönüllü muhafız, paralı asker yapamadıkları için hayıflanırlar.
Yüzümüzü ağarttın. Işık saçtın, fikir saçtın, ufkumuzu açtın, sayenizde tükenmedik ağabey. Varsın bakışsınlar. Çerağımıza kast edenin, hak yandırsın çerağını. Karlı fırtınalarda yine öncü kurtların izini arayacak, çetin savaşlarda yine bozkurtların ardına saklanacaklar. Ve şüphesiz, gül dahi atmaktan aciz kalacaklarını bile bile sizin gibi nice yiğitler yine gövdesini siper edecek, yine sizler gibi serdengeçtiler gençliğini feda edecek… Allah sizlerden binlerce kez razı olsun. Allah makamını daha da âli kılsın ağabey…

BİR GECEDE CAHİL KALDIK!

Yörük kızı Ela kardeşimden bir alıntı;

Çağın en büyük dahilerinden Atatürk'ün Arap harflerini bırakıp Latin harflerine geçmesini eleştirenler beni dikkatle dinlesin.

İngiliz alfabesindeki 26 harfin dışında bir harf kullanırsanız, e-posta adresi alamazsınız, buna önemli değil diyebilir misiniz?

Ruslar ve diğer Slav ülkeler Kiril alfabesi kullansa da Rusların dış pazarlara sürdüğü malların hiçbirinde Latin alfabesinde olmayan harflerini göremezsiniz, adam mal satacak bırak dilini dinini bile değiştirir.

Koç grubunun ünlü markası Arçelik bile son yıllarda dünya ile uyumlu hale gelebilmek için Arçelik markasındaki "Ç" harfine hafif makyaj yaptı noktayı kaybetti, benim gözümden kaçmadı bilmem siz dikkat ettiniz mi?

Ha bu ara dünya pazarları için marka oluştururken (ç,ş,ğ,i,ö,ü ve büyük harf i küçük harf ı)kullanmayın karşı taraf okuyamaz....mesela "Öğünçoğulları, Kömürcüoğlu, Kıvılcım vb gibi isimlerin hiç şansı yok)

Japonlar ve Çinliler ,Tayvanlılar ve Koreliler dünya pazarlarında söz sahibi olmalarına rağmen ürün üzerinde TOYOTA'nın Japoncasını, SAMSUNG'un Korecesini göremezsiniz, Hintliler de ürettikleri malın üzerine Hint alfabesi ile yazmaz.

Üç buçuk milyonluk Gürcistan ise bu harflerle yerinde bile saymaz geri gider.

İddia ediyorum yakında Rusya bile radikal bir karar alıp Latin harfleri ile yazmak zorunda kalacak, Türk dünyasının ikinci Atatürk'ü Nursultan Nazarbayef işin farkına vardı Kazakistan Kiril alfabesini terk ediyor, Azerbaycan zaten terk etmişti Kafkaslarda bir Gürcistan ve Ermenistan inat ediyor. Yunanistan bile eninde sonunda teslim olacak çağın gerçeklerine...

Almanca ve Fransızca yetersiz diller mi, bu ülkenin ünlü markaları bile araçlarının bazı modellerine İngilizce isim vermekte Peugeot'un "PARTNER"ı, Volkswagen'in "TRANSPORTER"ı ilk aklıma geliverenlerden ....

Üzerinde Arapça yazan bir malı niye alsın dünya vatandaşı zaten bi halt ürettikleri de yok heriflerin.

Arap harflerini bıraktık da cahil kaldık diyen kafasında HUNİ ile gezen bir sürü hain cahil bunu bugün bile göremezken Atatürk bunu 100 yıl önce fark etti.

Alfabe değiştirmekle kültüründen kopmazsın zaten Arap harfleri ile Türkçe yazılamadığı için Osmanlıca denen bir dil çıktı zaten.