Ayasofya’yı ibadete açmakta amaç; biraz iç politikada prim yapmak biraz da iktidardan kaynaklanan demokratik, ekonomik ve sosyal sorunların üzerini örtmekti.

Tamam toplumun dar bir kesiminde büyük bir heyecan yarattı ama kamuoyu yoklamalarına bakılırsa büyük bir kesimi pek oralı olmadı.

Muhalefetin, belki de ilk kez iktidarın yarattığı gündemin peşinde koşmaması, iktidarın; ‘muhalefet biraz dirense de olayı kanırtarak ortamı gersek ve çatışmayla tabanımızı diri tutsak’ hevesini kursağında bıraktı.

Muhalefetin ‘Açacaksan aç kardeşim’ tavrı, dahası İYİ Parti’nin Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili önerge dahi vermesi, şaşkına dönen iktidarın bu önergeyi reddetmesi Ayasofya istismarının etkisini azalttı.

Evet, bugün bir tartışma yaşanıyor ama tartışmanın, açılışla ilgisi, açılış biçimi ve içeriğine dair bu tartışma da pek iktidarın hayrına olacağa benzemiyor.

İktidar partisi tabanından daha fazla cumhuriyet ve demokrasiyi savunanları diri tutan, harekete geçiren ve sonuçlarıyla iktidarı pek memnun etmeyecek bir tartışmaya döndüğü apaçık ortada…

Ayasofya’nın ibadete açılması tamam da içerik gerçekten faciaydı.

Davet usulü, VİP namaza evrilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuran okuması, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın elinde kılıç, isim vermese de Atatürk’ü lanetlemesi şık olmamakla birlikte, toplumun daha büyük bir kesiminden iktidara yönelik tepkiye sebep oldu.

Bazı ilahiyatçılar, siyasetçiler, milletvekilleri, bürokratlar, yabancı devlet ve din insanlarının da aralarında bulunduğu 500 kişiye davetiye gönderilmesini eleştirdiler.

“Bir defa cuma namazı olması için umuma açık olması lazım. Davetiye ile cuma namazı olmaz. Bir diyanet namazı veya hükûmet namazı şeklinde olabilir. Dolayısıyla Ayasofya’da kılınan namaz cuma namazı değildir. Bu hükûmetin, diyanetin yönettiği bir namazdır. Ve cuma burada kullanılmaktadır. Davetiyenin olmaması, sınıf namazı olmaması gerekir. Orada bağımsız bir hutbe okunması gerekir. Hutbe okuyacak kişinin iktidara bağlı olmaması ve devlet memuru olmaması gerekir. Özgür, bağımsız, kendi emeğiyle geçinen bir imam olması gerekir. Bunların hiçbiri gördüğünüz gibi yok" diyerek tepkilerini dile getirdiler.

"Ayasofya, Allah adına insanları aldatmanın en büyük sembollerinden. Ayasofya’nın kanlı bir tarihi var. Ayasofya bir sınıfın sembolüdür, bir dinin sembolü değildir. İmparatorlukların, kralların, sultanların mabedidir. Her ayaklanmada ilk olarak orası yıkılmıştır. Çünkü ayaklanan halk zulmün merkezi olarak orayı görmüştür. Ayasofya, Allah adına insanları aldatmanın yeryüzündeki en büyük sembollerinden biridir. İsa, Musa, Muhammet peygamberler olsa hiçbiri Ayasofya’ya girmezdi. Çünkü orası haram parayla, köle emeğiyle yapılmıştır. Orayı ne kilise ne cami yapmaksızın müze olarak bırakıp insanların ibretle seyretmesini sağlamak daha uygundur” diyenler de oldu.

Örneğin İhsan Eliaçık, kılıç hakkı deyimi ve Ali Erbaş’ın elinde kılıç hutbeye çıkması konusunda farklı düşünüyor;

 “İbadet mekanlarını zorla değiştirmek haramdır. Bu talep dini bir gerekçeye dayanamaz. Talebi dile getirenlerin dayandıkları tek sebeb İslam tarihindeki kılıç hakkı denilen olay. Bunun da Kuran’da yeri yoktur. İnsanların ibadet mekanlarını, yaşadığı şehirleri zorla ele geçirmek ve ibadet mekanlarını zorla değiştirmek haramdır.

Gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde, Kralların taç giydiği, sultanların hutbe irad ettiği, gösteri yaptığı, Cuma selamlığına çıktığı yer orası. Dolayısıyla benim görüşüme göre Muhammed Peygamber dirilse gelse girmezdi. Hiçbir peygamber oraya girmezdi. Onlar mahalle aralarındaki mescitlere giderlerdi veya açık alanda çadırda falan ibadet ederlerdi.

Niye kılıç hakkı? Biraz da barış hakkı konuşsun.

Ayasofya’nın müze olarak kalması İslam ve Hristiyan dünyası arasında barışın sembolüdür.

Kılıçla hutbenin Kur’an'la bir alakası yok. Mısır Firavunlarına ve Moğol savaş geleneğine özentiden gelmektedir ve çok yanlış bir uygulamadır. Böylesi yanlış akıp gelen tarihsel uygulamaların önünü kesmek gerekir. IŞİD lideri de Bağdat’ta elinde kılıçla hutbe okumuştu” eleştirilerini yapıyor.

Bence en anlamlı tepki eski AKP’li Bakan Abdüllatif Şener’den geldi.

Dedi ki: “Sarayın israfları ve sızıntıları memleketi perişan eder, iş aş derdi ocaklar söndür, mazlumların ahı asumanı inletirken...

Be ey gafiller!

Kötülüklerden alıkoymayan namaz, hakkı murad etmeden Ayasofya’da okunan Fetih Suresi ve kılınan namaz, sizi dünyada da ukbada da sırat-ı müstakime ulaştırmaz!”

Ayasofya’nın açılışı iktidar nezdinde içeride bir kazanç getirmezken, dışarıda da hiç olumlu karşılanmadı.

Türkiye daha fazla yalnızlaşacak, dışlanacak ve bütün bunlar ekonomik anlamda da bizi zora sokacak gibi görünüyor.

Allah sonumuzu hayır etsin!