Üç kuruş para kişisel menfaat!..

 

 

   Mustafa Selim Kantarcı eski bir tanıdığım.

   Hafta başında telefon etti.

   İnanın kendisini tanımakta zorlandım.

   Bir şeyler anlattı.

   Değerlerimize vurgu yaptı.

   O değerlerin korunması adına yapılması gerekenlerden söz etti.

   Baktım anlattıklarını yazıya dökmüş, geçmişten günümüze doğru örnekler vermiş ve sonrasında dünya görüşlerine aldırış etmeksizin birçok değerimizin adını sıralamış…

    Kin ve nefret tohumlarından söz etmiş ve son olarak noktayı bir güzel yere kondurmuş…

    “Mücadele her yerde, her şekilde olmalı” demiş…

    Ne için mi?...

    Okuyun bakalım…

    ***

    Son yıllarda hayatın getirdiği zorluklar, insanı yıldıracak, umudunu kıracak düzeye getiriyor.
    Banka kredileri olmasa, kimse belini doğrultamayacak. Çünkü kazancın yetmiyor, delik sürekli açılıyor. Evet, enflasyon düşük, evet ne ararsan var ama sanki bir uyumsuzluk yaşanıyor.
   Ayağımızı fazlaca yorganın dışına çıkardık, bankalarla fazlaca yüz göz olmaya başladık.
Babamın hayatını, yaşadığı zorlukları düşününce, biz yine de daha şanslıyız ama özgürlüğümüzü yitirdik sanki...
   Geçmiş yılları hatırlarım, çocukluğumu örneğin...

   Hem para azdı hem de bankaların eli sıkıydı.

   Faizler desen, füze mübarek...

   Değil banka müdürü, memurlar bile bakmazdı yüzüne, ya etiketin ya da üç-beş kuruş paran olmayınca...
   Öylesine bir kısır döngüydü.
   Paraya sıkışsan tek umut ışığı tefeciydi.

   Onun kucağını da düştün mü, kurtuluşun yoktu.
   Para aslanın hep midesindeydi.
   *** 
   Bu açıdan bakınca, Türkiye'nin ekonomik yönden olumlu geliştiği aşikar...
   Yeter ki, bu gelişmenin önüne engel koyup, yine IMF'nin kapısını çalmayalım.
   İşte o zaman biteriz.
   Şimdi sıra toplumu sosyal yönden geliştirmeye, güven vermeye, değerlerimize sahip çıkmaya, bu ülkeye ölümüne hizmet etmiş, doğru adımlar atmış Fatih'i, Yavuz Selim'i, Kanuni'yi, Atatürk'ü, İsmet Paşa'yı, Bülent Ecevit'i, Turgut Özal'ı saygı ve seygiyle anmak, nefret tohumları ekmemektir.
    Görüyorum ki, bunun için özel çaba gösterenler, yüreklere kin ekenler var.
   Toplumu Cumhuriyet’ten soğutup, karanlık düşlere sürüklemek isteyenler var.
   İşte bunu hissedip, hayata daha sıkı tutunmak gerek...

   Yılmak, ezilmek, kaybetmeyi alışkanlık haline getirmek, Cumhuriyet çocuklarının tercihi olamaz.
   Mücadele her yerde, her şekilde olmalı.
   Paha biçilemez özgürlüğümüzü, üç kuruş paraya, kişisel menfaate değişmek, doğruları görmemek ancak korkakların işidir.
    Yürekli insan, gerçeği görendir. (Mustafa Selim Kantarcı)

 

 

----------------------------

 

 

Nurgül öğretmen neden öldü?..

 

    Yürekleri dağlayan haberi gazetelerden okumuşsunuz…

    İkinci çocuğunu dünyaya getirmek için özel bir hastaneye yatan ve sezaryan ameliyatına alınan İlköğretim Okulu öğretmeni 30 yaşındaki Nurgül Kök ameliyat sırasında kanaması durdurulamayınca yaşamını yitirdi.

    Nurgül öğretmen ailesinin ve sevenlerinin gözyaşları arasında Kaynarca’da toprağa verildi.

    Yazımın başlığında Nurgül öğretmen neden öldü?” diye soruyorum ya, aslında nedoen öldüğünü bilmeyen yok.

    Ölüm nedeni aşırı kan kaybı…

    Nurgül öğretmenin ölümünde, yani aşır kan kaybetmesi sırasında herhangi bir ihmal var mı yok mu o kısmı merak ediliyor.

    Olayın o boyutunu, Adli Tıp Kurumu’nun vereceği rapordan öğreneceğiz…

    Umarım bir hekim veya bir ameliyathane ekibinin imhalı yoktur.

    Çünkü, Nurgül öğretmenin can verdiği hastaneyle ilgili daha önceleri de bir çok olumsuz vaka için iddialar gündeme geldi.

    Nedense o iddiaların üstü bir bir kapatıldı…

    Bu defa, Nurgül öğretmenin ölümünün üzeri kapatılmasın istiyoruz.

    Bu defa vicdanlar sızlamasın, rahatlasın istiyoruz.

    Bu defa adalet yerini bulsun istiyoruz.