Sevgili okurlar,
Türkiye’nin artık yeni bir gündemi var..
HDP’li Van, Mardin ve Diyarbakır belediye başkanlarının görevden el çektirilmesi ve yerlerine kayyum atanması kararı, daha çok konuşulacak gibi..
Şurada seçimlerin üzerinden kaç gün geçti ki, seçimin kabiri caizse, dumanı bile gitmedi ve böyle bir karar alma gereği neden duyuldu acaba?
İşte tam bu noktada, konu ile ilgili olarak birinci derecede sorumlu olan, HDP’li 3 belediye başkanının görevden alınması ile ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Hukukun ve demokrasinin en temel görevi, milletin verdiği temiz oyları teröre istismar ettirmemektir. Terörle demokrasi arasına bir meşru kanal açmaya çalışanlar sorumsuzluk işlemektedirler” diyerek, görevden almaları savundu..
Ülkede başta ana muhalefet partisi olmak üzere, sivil çevrelerden de, bu karara farklı tepkiler gelmedi değil..
Elbette, domokratik ortamda, herkes görüş ve düşüncelerini açıklamakta ve konunun tarafı olmakta serbesttir..
Ama, HDP tarafından yapılan açıklamada çok manidardır;
“Bu karar ile Kürt halkının oyları gözardı edilmiştir” şeklindeki açıklama, birlik ve beraberlik içinde olan Türk Milleti’ni ayrıştırmaya, bölmeye, işin içine fitne ve fesat sokmaya matuftur!
Niye,” aidiyet duygusunu” işin içine soktular ki?
Radikalizmin dünyayı etkilediği şu günlerde bu çıkış,bu açıklama hoş olmadı!..
Böyle hallerde, ayrıştırıcı, dışlayıcı ve milli bütünlüğü zedeleyeci açıklama ve konuşmalardan kaçınılmalı ve iş demokratik mecrasında ele alınmalıdır..
Yani oraları, babanızın çiftliği değildir..
Sizlere de bu iller, bölge tahsis edilmiş değildir..
Van, Mardin, Diyarbakır ve diğer iller Misa-kı Milli sınırları içindedir..
Hiçbir güç, hiçbir kuvvet ve siyasi anlayış bu illeri, bu toprakları kendi uhtesinde göremez, görmemelidir..
Kısacası HDP tarafı, yangına körükle gitmeyi tercih etmiştir!..
Bunu hep yapıyorlar da, işi demokratik temayüller içinde ele alıp, haksızlığa, mağduriyete dikket çekip, siyasi duruş sergileseler daha iyi olurdu..
Elbette onlardan iyi bilecek değiliz ya, bir bildikleri var muhakkak!?
Gelelim işin püf noktasına!
Bu tip kararlar alınırken, mutlaka elde somut deliller yanında, mahkeme kararları olması elzemdir..
Demokrasilerde, somut delil ve tanıklar yanında, mahkeme kararları esas alınır..
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun elinde ne tür bilgiler var bilemeyiz ama, toplumu, insanımızı ikna edecek bilgileri paylaşmak ta, işin ruhu gereğidir..
Daha önce de bu ülkede, AK Partili belediye başkanları görevden alındı..
” Sizi görevden aldım” demekle bir yere varılamaz?
Bu almaların, hukuki gerekçeleri nelerdir?
Eğer suç varsa ki, var!
O zaman bu aldıklarınızın bir bölümün hapislere attınız, bir bölümü ise dışarıda ahkam kesmele devam ediyor!?
Bu neyin,nesi, kimin fesidir?
“Efendim, belediye başkanları terör ile ilişkili, yolsuzluk ve savurganlık ile ilintili!...”
O zaman size sormazlar mı?
Türkiye, muz Cumhuriyeti mi?
Bu ülkenin kanunları, savcıları, hakimleri ne iş yapar “diye!?
Eh be kardeşim!
Tamam bu seçilmişleri görevden aldınız, Bu ülkenin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini duvardan indirmekte nedir?
Neyi ispatlama peşindesiniz?
Bu ülkenin kurucu değerlerini red mi ediyorsunuz?
Yakışmadı?
O resmi, lütfen yerine koyunuz!
İstunbal, Ankara ve diğer illerde olduğu gibi, birileri gelir ve gerekeni yapar?
Bu ülke, sizlerinde babanızın çiftliği değildir?
Ülkenin kurucu değerlerine ve Cumhuriyet kazanımlarına saygılı olunuz!
Kaldı ki, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’da, bu “görevden alma kararlarına” karşı çıkarak, görüş ve düşüncelerini açıkladılar..
Elbette açıklama yapacaklar, bu yaşta, bir yerlerden icazet alacak değilller ya?
Hemen karşı cevap geçikmedi..
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, Twitter hesabından, İçişleri Bakanlığınca Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye başkanlıklarında yapılan görevlendirmelere ilişkin paylaşımda bulundu. Ünal, “Bütün bu mücadelenin sembolü haline gelen ülke liderimiz Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığının oluşturduğu, hatta maalesef uzunca zamandır karnından konuşan Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu da katıldı. Bu nasıl bir tenakuzdur!” ifadeleri ile farklı bir pencere araladı..
Allah! Allah!
Haydi çık, işin içinden usta?
Vay be!
Beyefendi ve avanelerine soracaklardı ya?
Bu ne haldir Türkiye”m!?
Demem o ki, yarın İstanbul, Ankara ve İzmir belediye başkanları da görevden alınırsa, şaşırmayınız!?
Şık olmadı ve Türkiye’ye, bu karar yakışmadı!?
Hani sizler için, “seçilmişlerin” büyük önemi vardı!?
Seçilmişlerin!?
Daha açık bir deyim ile halkın seçtiklerinin?!
“Görevden almalara” kılıf bulursunuz ama, “hukuksuzluğa kılıf bulmak” zordur!
Helede, ikna ve güven!
İşte Türkiye, bu kararlar ile yine ikiye bölündü!
Bu mu isteniyordu?

***
Sevgili okurlar,
Tam bu bağlamda, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, Sarayda(Ankara Beştepe Sarayı) yapılacak, yeni yargı yılı açılış törenine katılması ile ilgili de, bir tartışma sürüp gidiyor..
Bir taraf,”gitmemeli”, bir taraf ise,” gitmeli “diyor?
Bu son olaydan sonra, yeni yargı yılı açılış törenine, muhteremler katılsa ne olacak, katılmamasa ne olacak?
Zira, İmam(iktidar) bildiğini okumaya devam ediyor!..
Ey “demokrasi”, ey “uzlaşma” neredeysen, bir “tık” de!?
Bir adım gelmene gerek yok, biz geliriz efendim!

***
Sevgili okurlar,
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız o büyük felaketin, depremin yıldönümünde, yine meydanları doldurduk ve günü, “kem-güm” ile geçirdik!
Yerel gazetelerimiz de, kendi imkanları çerçevesinde, günü farklı manşetlerle geçiştirdiler!..
Bir iki gazete, konuyu birinci sayfalarından güzel verdi..
Ya arka, iç sayfalar “tıss!”
“Günü kurtarmak” bu ya!?
İnsan böyle önemli bir günde, “konferanslar, paneller, sinevizyonlar, belgeseller, fotoğraf sergileri, günün tanıklarını” bir araya getirmez mi?
Hele, o kentin yıkıldığı günlerde, yardımsever insanlarımız, doktorlarımız, askerlerimiz, görevlilerimiz nasıl unutulur?
Kent meydanında toplanmak ile iş halledildi ha?
Ya şu Koca Sakarya Üniversitesi, ilçe meslek yüksek okulları, Valilik, kaymakamlıklar, belediyeler, bu işin neresindeler?
Peki, ilimizde faaliyet gösteren iki gazeteciler cemiyetlerii de mi, bu işlerden birini düzenleyerek, tarihe not düşemez miydi?
Şu koca anlı, şanlı sivil örgütlerimiz?
Bir iki ilan verdik, toplantıya katıldık, dua ettik, işi kotardık öylemi?
Bu ne ucuzluk!?
Kente ve insanımıza, kaybettiklerimize böyle mi sahip çıkılıyor?
Vah Sakarya’m, vah!
Yine, “ siyasi erk gelir, bir iki teşekkür lafı eder” ve çeker gider!?
Sorunlarımız ise, katmerleşerek yarınlara kalır!
Birileri de çıkıp, “bu işi Reise götüreceğim” diyerek bizleri avutur!?
Vah ki, ne vah!?
Sahi bu hasarlı binalar ile imara uygun olmayan yapıların durumu ne olacak?
Lütfen, yarınları güvence altına almak için, herkes elini taşın altına koysun!
O büyük felaketten ders almaz isek, yarınların daha büyük acılara neden olacağını bilmeliyiz!
Haydi, silkin Sakarya, pısırıklığı üzerinden atı-ver!
Gerçeklerle yüzleş!
Yüzleş Sakarya’m!