Kahveciler Odası Başkanı, “ Bugün tuvalet bile 1,5 lira iken, onlarca harcama kalemiyle boğuşan esnafımız 75 kuruşa çay satıyor!” gibi, doğru bir söz etmiş. .

        Tabii, bir meslek odası başkanı işi ile ilgili bir yakınmayı dile getirirken, başka bir işi örnek verirken dikkat edecek; tuvalet örneği bence olmamış.

                                                                 **

        Halkımızın çok büyük bir kesiminin köy, mahalle, çarşı kahveleri ile inanılmaz yaşam bağlarının olduğunu herkes bilir.

       Toplum olarak, sözü edilen kahvelerle bu bağlar sürmek de zorundadır.

       Mesele, 75 kuruşla anlatılacak ucuz bir sosyal ihtiyaç değildir. Yaşlı, işsiz ve bir çok kesimin büyük kısmı; günlerinin en faydalı zamanını kahvelerde geçirir.

         Bir çok kişi; ya, akşama kadar oyun oynanan, sigara dumanı altında zehirlenen mekanda yarar ne gezer, der. Ama, kazın ayağı hep öyle değil.

                                                                   **

         Her gün her okula gazete girmeyebilir! Ama, hemen her kahveye en az 1 yerel gazete mutlaka girer. Ulusal gazetelerle, 3-4 gazete giren kahvelerde çok.

     Orada okuma vardır. Kahvelerin eski adı; Kıraathane; yani, Okuma evi’dir! 

       Orada her gün olan biten her şey konuşulur. Öleni, doğanı, evleneni, hastası, ustası, iyisi-kötüsü, ucuzu-pahalısı orada anlatılır; öğrenilir!

       Zaten para az; kimse kahveye caka satmaya, gösteriş yapmaya pek gitmez.   

                                                     **

       Tamam; sözü edilen çay 75 kuruş; yani, su parası gibi. Günde 1000 çay satan sürümden kazanır; ah keşke hepsi öyle olsa…250-300 çaya razı olan da çok.

        Tek doğru şu: çok insanımız için, çaya 75 kuruş ödenen O kahveler hayattır.

                                    NE İKTİDARDAN, NE MUHALEFETTEN;                                 

                              1000 YATAKLI İŞ’TEN HİÇ AÇIKLAMA YOK ?

        Geçen hafta, Ferruh Bulut da köşesinde alıntılamıştı, 1000 Yataklı Şehir Hastaneleri yapımının arkasındaki şaşırtıcı dedikodular tüyler ürperticiydi.

        Sakarya’da, siyasetin ağa babalarından hala tık yok!

        AK Partili milletvekilleri, hem de hep birlikte, 1000 Yataklı Hastane işini ilgili Bakan’a bile götürmüştü? Sonuç; n’oldu, küçük bir izlenimde mi yok?

        Adaylık durumu karışık ya; acaba milletvekilleri Metal Yorgunu izlenimini deletlemek için Parti Kampına koşmayı mı önceledi?   

                                                             **

        Öyle değilse, iki laf edilir. Geçen hafta okuduğumuz gibi, Şehir Hastaneleri yapımında bir dolu Mandrake hesabı varsa; oysa, buysa, herneyse!

        Sakarya halkı, artık yalnız sağlıkta da değil, devlet kuruşunun harcandığı her konuda açıklık-saydamlık denen şeyi görmek, duymak, bilmek istemeli!

         Muhalefetteki siyasiler-siyasi partiler de; bu gün sus pus oturuyorsa, yarın oy istemeye kapılara da gitmesin.

                                                                **

        1000 Yataklı Şehir Hastanesi İŞİ öyle böyle bir konu değil; hayattır!

        Sağlık İl Müdürlüğü, Tıp Fakültesi, İl ve İlçe Hastaneleri, 24 saat değil; günde 50 saat hizmet verse; bugünkü yoğunluğu kaldıramaz!

        Yeterli mekan, yatak, hekim ve sağlık personeli yok! Herkes yorgun; ama yine de koşturuluyor. Keşke hasta yakınları da bunu doğru yere koyabilse?     

        Şehir Hastaneleri İŞİ de İŞ ise; bir tek, ama bir TEK Allah Kulu bunun hesabını veremez!.. İlk hesabı da Sakarya halkı sormalı.

                               DEVLETTE BİLE; HATALARI EN BÜYÜKLER KAPATIR !

           Koca bir yıl daha bitiyor. Şimdi, her Devlet Dairesi, her Belediye, her Meslek Odası, hatta özeller de, geçen yılın maddi manevi hesabını verecek!

        Bir yılda ne kadar iş yaptın, ne ürettin? Nereye, kime kaç para harcadın? Bütçeni niye aştın? Yaptığın hangi işte ne hatalar çıktı? Hesap verme günüdür.

                                                                   **

      Sakaryalılara, Adapazarı Zirai Donatım Fabrikası’nda yaşadıklarımdan örnek vereyim. Benzer yaşanabilecekleri düşünün.

        1980’li yıllar. Siyaset Ford Traktörü özel sektöre paket teslimi satmış.Steyr Traktörü’nü hayata geçirmeye çalışıyoruz. Hem de olmaz şartlarda.

        Her yıl sonuna doğru, gelecek yılın üretim programları planlanır. İçinde olunan yılın olumlu-olumsuz tüm hesap kitapları için de dosyalar hazırlanır.

        Her birim şahane mazeretler uydurma yarışında. Her yöneten, az fırçayla, ceza almadan sıyrılmak için uykusuz geceler yaşıyor. O günler, geceler kötüdür.

                                                                 **

        1980’li yıllarda O günler. Adapazarı TZDK Müessesi dosyaları Ankara’ya Genel Müdürlüğe götürüldü; Ben de Kurumun başka işleri için Ankara’daydım.

       İşler bitti, Genel Müdürlüğe geçtim. Şahane bir şansla, Kurumun en büyük, en yetkili O toplantısına girmem istendi. İlkin O kadar ürktüm ki!   

       “ Adapazarı’nda, öngörülen, beklenen gibi bitmeyen işler için icat edilen tüm mazeretlerin hesabı acaba bana mı sorulur?” diye ürkmüştüm.

         Oysa; Genel Müdürlük de Bakanlığa hesap verecek ya; Adapazarı’nın mazeretlerine ek şapkadan ne mazeretler çıkıyordu : -) Nasıl rahatladım!

         Meğer toymuşum; Devran hep mazeretlerle dönermiş! Bakanlık Başbakanlığa; Başbakanlık Cumhurbaşkanına; Hükümetler 80 milyona.