Demokrasinin tariflerinden bir tanesi de ‘seçimle gelenin seçimle gittiği rejim’ olmasıdır.

Ama nasıl bir seçimle?

Öyle ya geçmişte Almanya, İspanya, İtalya liderleri de günümüzde de Esad, Putin, Aliyev de seçimle işbaşına geldiler ve halen seçimle iktidarlarını sürdürüyorlar.

Demek ki seçim yapılması tek başına yeterli değil, seçimin nasıl yapıldığı önemli…

Eğer bir ülkede seçimler şaibesiz, temiz ve gerçekten milli iradenin net olarak oluşabileceği ve sandığa yansıyacağı ve daha önemlisi sandıktan yansıdığı gibi çıkacağı açıklıkta, şeffaflıkta ve dürüstlükte yapılmıyorsa, o ülke demokrasisi sıkıntılı demektir.

Herhangi bir ülkede iktidar, seçim kazanmak uğruna her şeyi ‘mubah’ görüyor ve bu uğurda yasaları çiğneyip, etik/ahlaki değerleri ayaklar altına alıyorsa, o ülkede yapılan ‘seçim’ değil iktidarı teyittir.

Demokrasilerde, seçim sürecinde ‘devlet’ tarafsızdır.

Devleti yönetenlerden bakanlara, bakanlardan bürokratlara, bürokratlardan mülki amirlere tarafsız olmalıdır.

Bugün bakıyoruz, devlet bütün organları ve organlarının yaptırım gücü ile İstanbul’a karargâh kurmuş…

Adeta Ekrem İmamoğlu’na karşı birleşik bir cephe oluşturmuş…

Bu yasal mı değil?

Etik mi? O da değil…

İşte, her vicdan sahibine düşen bu manada gereğini yapmak, hüküm verirken insani, vicdani ve ahlaki bir tavır ortaya koymaktır.

Her şeyden önce seçim süreci güvenliğinden sorumlu, dolayısıyla tarafsız olması gereken İç İşleri Bakanı, eskiden olsa görevini bırakır, yerine bağımsız ve tarafsız bir bürokrat atanırdı mesela…

Neden? Seçim sürecine güvenlik anlamında bir şaibe bulaşmasın, seçmen etkilenmesin diye…

Bugün maalesef ki Bakan, İstanbul’da kapı kapı dolaşıp seçim çalışması yapıyor.

Yine eskiden Adalet Bakanı görevini bırakırdı.

Neden? Seçim öncesi ve sonrası seçim adaletine gölge düşmesin diye…

O Adalet Bakanı bugün İstanbul sokaklarında, partisinin adayına oy istiyor.

Ve yine Ulaştırma Bakanı görevinden ayrılırdı.

Neden? Yetki, görev ve konumunun imkanlarını iktidar partisi lehine kullanmasın diye…

Bütün bunlar yanlıştır, haksızlıktır, günahtır.

Peki biz, seçmen olarak, bir kere olsun insan olmak dışında bütün sıfatlarımızı bir kenara koyup, Yüce Mevla’nın her Cuma hutbesinde emrettiği ‘adaleti’ savunup, iki kişi, iki zümre veya parti arasında adaletli bir hüküm veriyor muyuz?

Taraftar olabilirsiniz ama örneğin tuttuğunuz takım haksız bir galibiyet aldığında bu zorunuza gitmez mi?

Karşı tarafta bir boksör, bir eli bağlı, bir ayağı prangalı ringe çıksa, hakemde bu boksörün aleyhine çalışsa, buradan çıkacak bir galibiyete sevinir misiniz?

‘Nasıl da yendik ama’ veya fanatik ifadeyle ‘nasıl koyduk’ diyebilir misiniz?

Çoğumuz diyemiyoruz.

Çoğumuz için nasıl yendiğimiz değil, sadece yendiğimiz önemli…

Dolayısıyla iktidarın bu tavrı çoğunluğumuzdan destek görüyor maalesef…

Bir de benim anlayamadığım, iktidar, İstanbul’u 25 yıl sonra kaybetmiş olmayı içine sindiremedi. Bunun bu kadar önemli olmasının bir sebebi de belediye kaynaklarının iktidara yakın dernek ve vakıflara aktarılamaması ve iktidarın kaynaklarını kaybetmesi.

İyi de arkadaş sen neyini kaybettin?

O vakıf ve derneklere üye misin? Hayır…

İstanbul’un bir şekilde yağmalanmasına ortak mısın? Hayır…

Kanal İstanbul çevresinde arsan mı var? Hayır…

E o halde derdin ne?

Yahu bırak boks veya futbol maçını kazanmasının engellenmesini, adamın hizmetleri engelleniyor, hizmetleri…

Sana yapacağı hizmetleri…

Sana daha iyi hizmet edip senden teveccüh görmesin diye ve sen daha iyi hizmet alama diye devlet, hükümet, bürokrasi adamın elini kolunu bağlıyor.

O engellenen adamın; “2 bin 500 kişilik itfaiye eri alım isteğimiz, 2 buçuk senedir bakanlıkta bekliyor. Biz İSKİ’ye yönetim kurulu başkanı atayamadık. Güvenlik sorunu varsa sebebi biz değiliz. Kamu bankalarından kredi istiyoruz. Kamu bankaları, halkımıza ait. 4 buçuk senede 0 lira kredi kullandık” serzenişi seni hiç bağlamıyor mu?

Galata Kulesi ve benzerleri, İBB’den alınması, seçilmiş Başkan'ın İSKİ ve sair belediye şirketlerine atama ile imar, ulaşım, taksi sorununu çözme yetkilerinin tırpanlanması, İBB'nin bağış, yardım paralarına el konulması, Halk ekmek büfelerinin engellenmesi, metro, otobüs alım kredilerinin savsaklanması, milyarca liralık vurgun, yolsuzluk ve usulsüzlük dosyalarının üstünün örtülmesi, Hamiye Su, Beltur gibi belediye işletmelerine ambargo konulması…

Bütün bunlar seni ilgilendirmiyor mu kardeşim?

Senin tercihini etkilemiyor mu?

E beter ol o zaman! Ne diyeyim?