İNSANLAŞMAK
Önümü kesti, sordu:
- Huzursuz musun?
Düşündüm:
- Neden bu soru?
Gözlerimin içine baktı:
- Keyfin yok!
Dudak büktüm, omuz silktim:
- Galiba evet…
Üsteledi:
- Mutsuz musun?
Gürledim:
- Aptal gibi konuşma!
İnatçı çıktı:
- Ne o dün şehir halkı huzursuz diye yazmışsın!
Merak ettim:
- Ne yazmalıydım?
Nasihat etti:
- Şükret! Çevren var, tanınıyorsun, bunu değerlendir. Yazılarında topluma iyimserlik aşıla. Şehri sen mi düzelteceksin?
Mesleği gazetecilik olan bu adamı nice zamandır tanırdım ama bu kadar şapşal oluşuna yine de şaştım kaldım.
***
Eskiden padişahların dalkavukları varmış; bugün medyamızda kimi kalem erbabı, dalkavuk rolüne soyunmuş görünüyor; işi gücü egemenin pabucunu cilalayıp parlatmakla başlayıp bitiriyor.
Ne yazıyor dalkavuk?
Ne yazacak!
Güçlüye yaranmak için her şeyi tozpembe göstermeye çabalıyor:
Aslan vali!..
Kaplan belediye başkanı…
Büyük milletvekili…
Koç işadamı…
Abem benim…
***
İnsan kaygıyla umut, başarıyla başarısızlık, sevecenlikle acımasızlık, güçlülükle güçsüzlük, yorgunlukla dinçlik, dostlukla düşmanlık, koşuşmayla dinlence arasında kurulmuş bir salıncakta yaşam boyu sallanır.
O halde, yaşamın anlamı bütün değil midir?
Hayatın yasasında ne sürekli mutluluğun ne de sürekli mutsuzluğun olmadığını şapşal dalkavuğa nasıl anlatacaksın?
Adam gibi yaşamayı seçen, Hasırcılar’da Sarı Cengiz’in mekanında önünde bir kadeh rakı, arkadaşlarıyla söyleşirken, Kesik Mehmet’in çay ocağında dostlarıyla çay yudumlarken mutludur.
İnsan gibi yaşamanın bilincine erişmemiş dalkavuğun gönlü ise en lüks lokantada işkembesini doldururken öylesine kararır ki, SEDAŞ’ın dağıttığı tüm elektrik bile herifin ruhunu aydınlatamaz.
Şapşal dalkavuğun dramı budur.
***
İnsan tek başına mutlu olabilir mi?
Çevreyle, toplumla, Sakarya Nehri’yle, Sapanca Gölü’yle, Keremali Dağı ile soluk alıp veriyoruz.
Dernekkırı prefabriklerinde yaşayanların açlığı bizim açlığımızdır; çevre mücadelesi veren Yanık Köyü halkının direnişi bizim direnişimizdir; fabrikası elinden çalınan Adapazarı pancar ekicilerinin içine akıttığı gözyaşı bizim gözyaşımızdır; belediyelerde taşeron işçi olarak çalışan emekçilerin sofralarındaki yoksulluk bizim yoksulluğumuzdur; dün Çark Caddesi’nde 15 yaşındaki oğlu tarafından boğazından bıçaklanan Nermin A. bizim annemizdir; önceki gün kaçırılarak tecavüze uğrayan Alzheimer hastası A.Ç’nin ve ailesinin acısı bizim acımızdır; üç hafta önce başından vurularak öldürülen oryantal M.A’nın yaşamı hayatımızın aynaya yansımasıdır; bir yıl önce Sakarya Nehri’nden atlayarak yaşamını sonlandıran Nermin K’nın açmazı bizim açmazımızdır.
İnsan mısın?
Hayatın içindeki bu çarpıklıkları görecek, yüreğinde yaşayacak, yanılıp yıkılmadan, çözüme ilişkin umutların peşinde koşarak mutluluğu yakalayacaksın.
Şapşal dalkavuğa söylenecek tek sözcük var:
Hayvanlaşma, insanlaş…