Yeryüzü değil sadece, bütün evren tüm canlıların ortak mekanıdır. Bugünkü insan yaklaşık 300.000 yıldır yeryüzünde varlığını sürdürüyor. On bin yıldır Anadolu’da toprağı işliyor, suları kullanıyor, hayvanları evcilleştirip yararlanıyor, besleniyor. Modern yaşamın geliştiği sanayi devriminden bu yana daha ağır biçimde yeryüzünün altını üstüne getiriyor. Doğal denge üzerinde bozucu bir etkide bulunuyor.

Dünyamız artık S.O.S veriyor. Bitiyorum, tükeniyorum sinyallerini çok sık ve unutulmayacak derecede etkili veriyor. Kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri içinde insanın bitmez tükenmez hırsı kar arzusuyla birleşince inanılmaz olumsuzlukları yaşar hale geldik. Buzullar eriyor, bitki ve hayvan türleri hızla yok oluyor, atmosferde zehirli gazların oranı her geçen gün artıyor. Deprem, tsunami, volkanizma faaliyetleri, heyelanlar, tayfun, hortum, kasırga gibi atmosfer olayları görülmeyen coğrafyalara kadar genişledi. Atmosfer sıcaklığı son yüzyıl içinde belirgin bir artış çizgisi izliyor. Kuraklık başta olmak üzere daha büyük felaketler kapımızı çalıyor. Daha birkaç gün önce Ankara Mamak’ta 10 dakikalık bir yağmur binlerce liralık maddi zarara yol açtı. Can kaybı olmadığına sevindik.

Dünya nüfusunun artışı ve teknolojik gelişmeler hızlandıkça insan ihtiyaçları da artıyor. Daha çok enerji, daha bol ve temiz su, çok çeşitli besin ürünleri, hayvansal ve bitkisel gıdalar, temizlik, giyim, bakım ürünleri ile evde, işte kullandığımız araç gereçler, elektronik aletler ne sınır tanıyor ne de kısıtlamak olanaklıdır. Bütün ihtiyaç ürünleri kimyasal ve madensel maddeler içeriyor. Ürünlerin artışı doğal olarak hammadde tüketimini de artırıyor. Doğadan elde edilen hammadde kaynakları gerek elde ediliş gerek işlenme sürecinde toprağa, suya ve tüketene zararlar veriyor. Madenlerin çıkarılması yerüstü bitki örtüsünü yok ederken yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirletiyor. Sanayide, evlerde kullanılan enerji termik santrallerde elde edildiğinde atmosfere karbon monoksit, kükürt dioksit, katı partiküller gibi zararlı gaz ve maddeler salınıyor, buda insan sağlığını ve doğal hayatı tehdit etmektedir.

Genelde Türkiye’de özelde Sakarya’da yanlış politikalar gelecekte çevre sorunlarını doğuracak. Enerji üretiminde termik santrallerin yaygınlaşması, kömür, doğalgaz, petrol gibi fosil yakıt kullanan santrallar ekosistem üzerinde onarılmaz zararlar yaratıyor. Sakarya genelinde enerji üretiminin çok büyük bir kısmı doğalgazdan elde edilmektedir. Alternatif olarak hidroelektrik üretimine yöneliş olsa da yapılacak barajlar da doğal hayat üzerinde değişimler yaratacaktır.

Sakarya nehrine verilen sanayi atıklarının, nehir suyunu zehirlemesi canlı varlığının, tarım alanlarının yerleşime ve sanayiye açılması milyonlarca yılda oluşmuş Sakarya ovasının toprağının kirlenmesine ve yok olmasına yol açmaktadır. Sakarya’nın ekonomik çeşitliliği artarken aynı zamanda yeni bir enerji üretimi planlamasına geçmelidir. Atık maddelerden biyoenerji üretimi geliştirilmelidir. Güneşlenme süresi ve enerji gücü Sakarya’dan çok daha zayıf ve az olan ülkelerde dahi kullanımı artan yenilenebilir kaynaklardan Güneş ve Rüzgar enerjisi konusunda zaman geçirilmeden çalışmalara başlanmalıdır.

Türkiye devleti ve toplumuyla yaşadığımız Anadolu Coğrafya’sının değerini bilmeliyiz. Gelecek kuşakların emaneti olan bu coğrafyanın suyu, güneşi, rüzgarı, toprağı bilimsel ve insan için değerlendirildiğinde büyük bir güç ve sağlıklı bir doğal hayat demektir.