BU SEVDA BİTMEMELİ HAFIZ!...
    Sakaryaspor’un içinde bulunduğu durum hepimizi üzüyor, derinden yaralıyor, hatta kahrediyor.
    İnanıyorum ki, taraflı veya tarafsız her bir futbolsever “Nasıl olurda Sakaryaspor bu hale düşer?” diyerek olan bitenlerin cevabını ararken, aynı zamanda iç geçirip hayıflanıyordur.
    Hayıflanmayacak gibi değil.
    Türkiye liglerinin efsane takımı, futbol tarihine adını altın harflerle yazdıran, futbolumuza sayısız futbolcular kazandıran bir takım mum gibi eriyip, yok olup gidiyor.
    Tabi ki, insan olan insan bu duruma kayıtsız kalmaz ve üzülür.
    Hele hele Sakaryaspor sevdalısı olan, kendini bu sevdaya adamış olan herkes çok daha fazla üzülür, çok daha fazla kahreder.
    Öyle sanıyorum geçen hafta Turgutluspor maçı sonrası Sakrayaspor futbolcularına yönelik taraftar saldırısı da böyle bir psikolojiyle gerçekleştirildi.
    Sebebi ve sahip olunan psikoloji her ne olursa olsun, böyle bir saldırı kabul edilemez, masum da görülemez.
    Yakışmadı.
    Sözüm onlara; Sakaryaspor sevdalılarına bu saldırı hiç yakışmadı.
    İnanıyorum ki, bu saldırıyı bizim bildiğimiz, tanıdığımız Sakaryaspor sevdalıları yapmadı.
    Yani, bu saldırıyı Sakaryaspor’un peşinden mesafe şartı olmaksızın koşanlar, onun başarısı için gırtlaklarını ve ellerini patlatanlar yapmadı.
    Bunlar olsa olsa bir avuç nifakçıdır ki; işte bu noktada gerçek Sakaryaspor sevdalılarına büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor.
    Sakaryaspor sevdalıları bu nifakçıları aralarından çekip çıkarmalı ve bir kenara bırakmalılar…
    Pankartlarımızı hatırlayalım.
    En ilgi çeken pankartlarımızdan birinin üzerinde “Bu sevda bitmez” diye yazmıyor muydu?..
    Bir başka pankarta; “Bir tutkudur Sakaryaspor” demiyor muyduk?..
    En çapıcı olanı ise;
    “Sana uzanan eller kısılsın” şeklinde değil miydi?..
    Dahası, “Henüz ölmedik” diyenler biz değil miydik?..
    Eee, ne oldu be hafız!..
    Hani bu sevda bitmezdi, hani ona uzanan eller kırılırdı, hani o bir tutkuydu, hani ölmemiştik?..
    Ben bu sevdanın bittiğine, o pankartların yok sayıldığına inanmak istemiyorum.
    Olan bitenlere bir kazadır, bir hatadır diye bakalım.
    Geçmişteki yanlışların üzerine bir sünger çekelim ve hep bir ağızdan bir kez daha “Bu sevda bitmez” diyelim ve Sakaryasporumuza kötü günde de, iyi günde de sahip çıkmaya devam edelim…
    Gün barışma, kucaklaşma ve dayanışma zamanıdır.
    Gelin, mazimize yakışanı yapalım, futbolcu kardeşlerimizden ve camiadan özür dileyelim ve bu tatsızlık son bulsun…
-----------------------------
Son gün olması şartmı?..
   “Amerika’da bir üniversitede, felsefe profesörü derse şöyle başlamış:
   -Düşünün ki bugün dünyanın son günü. Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız yok.     Bugün ne yapardınız?
   Öğrenciler tek tek söylemeye başlamışlar..
   - İbadet eder, Tanrı’dan günahlarımı affetmesini dilerdim.
   - Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım.
   - Ailemle vakit geçirirdim.
   - Anneme veya babama giderdim.
   - Arkadaşlarımla yarım saat eski günlerdeki gibi basket oynardım.
   - Barbekü partisi yapardım.
   - Sevgilimle son ana kadar sevişirdim.
   - Tüm sevdiğim yemekleri yerdim.
   - Yatar uyurdum.
   - Ormanda son defa dolaşırdım.
   - Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim.
   - Akşam yıldızları seyrederdim.
   - En sevdiğim yemeği hazırlar, tüm sevdiklerimi akşam yemeğe davet ederdim.
   - Piknik yapardım.
   - Hayatta en çok gitmek istediğim yere gider, orada ölümü beklerdim.
    - Üzdüklerimi arar, özür dilerdim.
    Hoca bütün hepsini tahtaya yazmış. Sonra gülerek sınıfa dönmüş ve demiş ki:
    - Bunları yapmak için dünyanın son günü olması şart mı?..”
------------------------------
TEBESSÜM
Ortak nokta!..
   Kadın arkadaşına kocasını çekiştiriyordu.
   "Yahu, anlattıkların inanılmaz" dedi arkadaşı.
   "Aranızda ortak hiçbir şeyiniz yok mu?"
   "Olmaz mı? Var. İkimiz de aynı gün ve aynı saat evlendik."
Üçüncü çocuk
     İki çocuğu olan köy delikanlısı askerliğini yapıp da eve döndüğünde bakmış karısı Fadime üç çocukla bir masanın etrafındalar. Birden öfkelenip bağırmaya başlamış:
    "Abovvv... Ulan kaltak bu üçüncü çocuk nereden çıktı? Askere giderken iki çocuğumuz vardı. Bu sonuncusu benden olamaz."
    Fadime gayet sakin cevap verir:
    "Ne bağırıyorsun, sana baba mı diyir? Oturmuş yoğurdunu yiyir."