Dün…

Saat 13.18…

Atatürk Bulvarı’na cepheli bizim ev…

Yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına geçtim; elektronik sayfa bana ben sayfaya bakıyorum…

Yazı konusu seçmeye çalışıyorum…

İki elimin arasına aldığım başımla düşünürken, odanın sıcak aydınlığının inceli yakınlı, uzaklı yakınla vızıltılarla dolu olduğunu duyumsadım…

Sanki ben karartma uygulanan bir şehirim ve üzerimde düşman uçakları vızır vızır dönüp dolaşıyorlar…

Bir insan tırnağı büyüklüğünde üç dört tane karasinek tepemde uçuşuyor.

***

Saat 13.35…

Ayağa kalktım, bana ordular, filolar gibi gelen karasinekler sağa sola darmadağın kaçıştılar; avuçlarımı patlatırcasına birbirine çarparak, kollarımı bir yel değirmeninin kanatları gibi döndürerek karasineklere karşı savaşa giriştim…

Nafile…

Yenildim…

Karasinekler Suriye şehirlerinde savaşçıların otomatik silahlarından çıkan mermi sesleri gibi bağıra çağıra odanın tavanında, duvarında dolaşıyorlar…

***

Saat 13.40…

Yüzüm benek benek, avuçlarım kıpkırmızı, oturma odasına geçip kendimi kanepeye attım, kolumu uzattım, elime sabah yarısını okuduğum yerel gazetelerden biri geldi…

Sayfaları karıştırıyorum, birinde gözüme kara puntolarla dizilmiş bir yazı başlığı ilişti: “Belediye haşere ile mücadeleyi bu yıl erken başlattı”

Zınk diye aklıma Ünal Ozan geldi…

Merhum belediye başkanı derdi ki:

“-Bir şehirde belediyenin olup olmadığını, yaz ayında o şehirde sinek var mı yok mu oradan anlarım!.”

***

Gazeteyi elimden fırlattım, ister istemez çalışma odasına dönüp bilgisayarın karşısına geçtim…

Başımın üstünde zıp zıp zıplayan sineklere aldırış etmeden işte bu yazıyı kaleme aldım…

Belediye sesimize kulak verir mi?