Sevgili okurlar,
Türkiye, neden dış politikada sancılı bir dönemi atlatamıyor?
 ‘Bu dış güçler’ takıntısının arkasında ne var?
Gerçekten Türkiye’nin, dış ülkeler ile ilişkileri ne noktadır? Ne olup bitiyor, bu olup bitenler bize nasıl sunuluyor?
Soruları daha da çoğaltabilirsiniz.. Fakat gelinen bu noktada, Türkiye’nin gerekten bir ‘dar boğazda’, dış ülkeler ile ilişkilerinin, ‘pamuk ipliğine’ bağlı olduğunu görmemiz, anlamamız için, kahin olmaya gerek yok!
Bakınız, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni kabinesinin temsilcileri ile Almanya’ya bir çıkartma yaptı..
‘Çıkartma’ diyorum, Türk basın yayın organları bu ziyareti, ‘Almanya ile yeni dönem, yeni bahar..’ olarak verdi..
Evet, objektiflerimizi Almanya’ya çevirerek, ziyareti bir irdeleyelim..
Türkiye Cumhuriyeti ,tarihinde görülmemiş bir şatafatla, Almanya’ya kalabalık bir temsilci ordusu ile geldi.. O devasa, görkemli uçağın indiği havaalanına kırmızı halılar serildi, askeri tören ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindekiler karşılandı..
Bu görkemli, şatafatlı karşılama törenini Türkiye’de,  Almanya-Amerika ilişkilerinin gündeme taşıyarak veren gazeteler oldu..Yani Erdoğan, Almanya’da  Amerika Devlet Başkanı Donald Trump’dan bile, daha büyük önemde ve şatafatla karşılanmış..
Gazetenin yazdıklarına, gazetecinin akla getirdiklerine bakınız!
Bu görkem, ihtişam, şatafat bana eski Libya Lideri Kaddafi’nin ve Arap devlet başkanlarının Avrupa ülkelerine yaptıkları gezileri hatırlattı..
Kaddafi devasa uçağı ve avanesi ile Paris’e gelir..Bir otel kiralanmasına rağmen, otelde kalmaz, Paris’in en görkemli yerine çadırını kurar, kabullerini orada geçirirdi..
Bu durum Fransa ve Avrupa medyasında günlerce konuşulur, hatta Libya’dan getirilen ‘deve sütü’ bile, bu alaycı ifadelerin arasında yer alırdı..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Almanya gezisinin ardından dumanlar tüterken, Alman medyasında çıkan haberler arasında en ilginci ise, ‘Almanya Erdoğan’ı karşılamak için, 8,5 Milyon Euro harcadı ’diye konuyu manşete taşıyarak, Merkel’i hedefe koydu, ziyaretin bir fiyaskodan, şatafattan öteye geçmediğini okurları ile paylaşmışlardır..
Biraz daha ziyareti irdelersek, görürüz ki, Almanya ile ilişkileri geren Almanya değil,Türkiye tarafıdır!..
İlişkilerimizde bir numaralı aktör olan Almanya ile ilişkilerimiz bozmak için AK Parti iktidarı ne gerektiyse, onu yapmıştır!..
Ey Almanya’ salvolarının ardından, karşılıklı yapılan açıklamalar, Almanya-Türkiye dostluğuna büyük zarar vermiştir..Bu öyle bir zarardır ki, Almanya’da siyaset yapan Türk kökenli siyasetçiler bile Erdoğan ile ayrı düşmüş, onun ziyaretinden uzak kalmaya özen göstermişlerdir..
Türkiye bu ziyarette özellikle, FETÖ Terör Örgütü mensuplarını, gazeteci Can Dündar’ı, PKK teröristleri ile bir dizi aranan isimleri istemeyi ziyaretin en önemli maddesi olarak açıklamıştır..
Bir başka husus da ’yargı’ konusundaki vurgulamalar idi.. Erdoğan,’ Sizin yargınız yargı da, bizim yargımız ne oluyor’ diyerek, Türkiye’deki yargılamalara saygı duyulmasını istedi..Karşılıklı anlaşmaları gündeme taşıdı ve teröristlerin iadesini birinci elden istedi..
Ziyaret, daha birçok veçhesi ile konuşulacak elbette..Ama Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin, hemen düzelmeyeceği ve bu ziyaretin ‘yeni bir sayfa, ya da bir bahar havası, sıcak buluşma, karşılama’ anlamı taşımadığı açık ve net görülüyor..
Almanya, kendi güvenliği ve geleceği, ekonomik, stratejik çıkarları açısından Türkiye’yi önemsiyor..Türkiye gibi bir ülkeyi, ne Rusya, ne de Asya seçeneğine bırakmak istemiyor..
Türkiye ise, AK Parti iktidarı ile ‘siyasetsizlik’ adına çıktığı yolda, ‘dal-budak kırdığı’ gibi ‘devirdiği çamları’ yeniden onarmak için hamleler yapıyor, ama bunlar nafile hamleler olarak ortada kalıyor!

 

Bir başka konuyu da burada irdeleyerek, yazımı bitirmek istiyorum. Biliyorsunuz, Avrupa’da terörist denilince; eli silahlı, sakallı, farklı giyimli, toplumdan tecrit edilmiş, bombalı militan insanlar akla geliyor..
Özellikle FETÖ bağlamında, bizim istediğimiz, ya da Türkiye’den kaçan ve Avrupa içinde yıllarca faaliyet gösterenler ise, kravatlı, şık giyimli, iyi yabancı dil konuşan, topluma entegre olmuş, okullarda görev yapan, dernekler kuran, ticaret içinde yer alan bir grubu temsil ediyor..
İşte bu noktada Avrupalı, ‘Siz 2013 yılına kadar bu grup ile el, ele, kol, kola, birlikte yürüdünüz. Yağan yağmurda birlikte ıslandınız, birlikte şarkılar söylediniz, birlikte Ergenekon, kafes, balyoz operasyonları düzenlediniz, suçsuz insanları hapislere attınız, bunların devletin her kademesine sızmasını izin verdiniz, basını tek düze hale getirdiniz, size karşı olan yazarları hapislere attınız, nasıl oldu da 15 Temmuz sürecine gelindi’ demekten kendilerini alamıyorlar!
Peki, 15 Temmuz süreci sonrası, bu yapının askeri, polisiye kanadına hadi dokundunuz, siyasi ve sivil kanadı ne olacak? Bu dokunduğunuz insanların yargılamaları hakkında endişelerimiz var’ demeyi ihmal etmiyorlar!
Bu yazdıklarım,Türkiye’nin AB(Avrupa Birliği) ülkelerindeki büyükelçilerimize birebir intikal ettiriliyor..
İşte,’bize bilgi, belge veriniz’ istemi ötesinde, AB ülkeleri Türkiye’ye güvenmiyor! Ortada büyük bir ‘güvensizlik’ varken, ilişkilerin düzelmesi, yeni bir ‘bahar havası’ oluşturulması ve yeni bir sayfa açılması zordur!
Kaldı ki, Türkiye’nin artık yola ‘tek adam’ ile çıkması da bu ilişkilerin bir başka zorlu sayfasını oluşturuyor..
Türkiye gerçekten bir yol ayrımındadır..Türkiye’nin ilişkilerini bu anlayış ve kafa yapısı ile düzeltmesi mümkün değildir..Zira gerçekler gizlenemez, gerçekler göz çıkarsa da gerçekleri yazmaya, irdelemeye devam edeceğiz..

 

TBMM’nin yeni çalışma döneminde liderlerin grup toplantı konuşmalarını dinlerken, Türkiye’nin geldiği noktayı üzülerek gören  milyonlarca insanın gelecek,  güven kaygısı taşıması boşuna değildir..
İşte’ güven vermeyen’ bir iktidar, dışarıda ‘hangi güveni’ ve itibarı arıyor ki?
Türkiye, bildiğini okuyan değil, empati yapan, sorgulayan, demokratik kurumlardaki hasarı dikkate alan, onaran, iç barışı tesis eden, hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarını özümseyen ülke olmalıdır!..
Türkiye’nin demokratik yapısı rafa kaldırılırken, AB ülkelerine bu durumu izah etmek elbette güçtür.
Ayrıca, her olumsuzluk durumunu ‘dış güçlere’ bağlayan bir ülke konumundan acilen çıkılmalıdır!
Almanya-Türkiye yeniden mi?
Hadi canım!
Brüksel penceresinden görünenler bunlar..
Kalın sağlıcakla..