Zeki Al Giresunluydu..
Giresun’u ne çok severdi ama, hep Giresun’dan uzak yaşamak zorunda kaldı..
Babası ormancıydı, onun peşinde ailecek, oradan, oraya görev için koştular..
Sonra küçük Zeki okudu, öğretmen oldu..
Mini, mini öğrencileri vardı..
Onlara A, B, C’yi, yaşamı, kültür değerlerini, insanlığı, dostluğu, arkadaşlığı, sevmeyi, sevilmeyi ve saygıyı öğretti..
Yolu Sakarya’ya düştü..
Akyazı Kuzuluk beldesinde  öğretmenliğe başladı..
Öğrencileri, öğretmen arkadaşları, komşuları oldu..
Son yıllarını Akyazı merkezde Konuralp ilkokulunda geçirdi..
Birbirinden güzel, sosyal kültürel etkinliklerde görev aldı..
Sonra emekli oldu, eline kalemi ve fotoğraf makinesini aldı..
O maç senin, şu haber benim Akyazı’da, Sakarya’da bir başka koşturmanın içinde buldu kendini..
Bu arada Akyazı’da gençlerin folklör öğrenmesi için adaşı Halk Eğitim Merkezi Müdürü Tuncer Kalkan ile birliktelik yaptı..
Ne çok severdi Giresun karşılamasını, Vakfıkebir, Beşikdüzü kız horonunu..
Sazı ve sesi de güzeldi, güzel türkülere hayat verdi..
Çal dağı dedi,Giresun arkası yayla dedi..
Pınarlar gibi çağladı..
Hemi de 70’inden sonra diyenler oldu!
Akyazılı gençlerin elinden tuttu, onları sosyal kültürel ve spor alanlarına yönlendirdi..
Sonra emekli günlerinin bir bölümünü İstanbul’da, kızları Canan, Derya ve muhterem eşi ile geçirdi..
El sanatlarına, logo çizimi , grafik işlerine kızları ile merak saldı..
Birbirinden güzel  çizimlere imza attılar..
Kızları, hep onunla idi..
Eşi bu süreçte hastalandı, damadı vefat etti!..
“Kader” dedi çıktı içinden!
Bin bir çile içinde emekli maaşı ile baş, başa yaşamaya çalıştı..
Giresun ve İstanbul’un Sakarya’nın, Akyazı’nın sorunlarını yazdı..
Kahretti bozuk düzene, sesini yükseltti..
Yazılar yazdı, Akyazı’nın Sesi’nde, Sakarya Gazetesi’nde, Belçika YeniHaber’de, Taka’da, Giresun Gündem’de..
Spor üzerine programlar yaptı Mavi Karadeniz’de..
Dalga, dalga heyecan yüklü, bilgi yüklü Zeki Al Hocam!
İşte bu süreçte hastalandı..
Kanser teşhisi ile Çapa yollarında ömür tüketti..
Bu süreçte ciğerinin yarısı da gitmişti..
Nefessizdi Hocam, son demlerinde!
Bu süreç içinde arkadaşları, dostları ona kol kanat gerdiler..
Karınca, kararınca yardıma koştular, moral verdiler..
Dertleşdiği dostu Yusuf Cinal gurbetten geldi..
Alıp onu dağlara, zirvelere çıktı..
Hoş sohbetler yaptı, yorulurcasına..
Türkülerini topladığı kitabını Cinal’a imzalayarak verdi..
Cinal’ın son kitabı ” Hakikatin Peşinde Bir Ömür” için matbaa bulunmasına ön ayak oldu..
Telefon ile hal hatır sormalar, ziyaretler ardından Zeki Al Hocamız, o mutlak sonun geldiğini anladı..
Doktorlara güveni yoktu..
Hastaneye gitmek istemiyordu..
Onu Dr.Yaşar Yılmaz, Yılmaz Çetinile birlikte ikna ettik..
Akyazı, Sakarya ve nihayet yolun sonu Yalova’dan o acı haber geldi..
Ağlamaklı sesin sahibi kızı Canan idi..
“Yusuf Amca babamı kaybettik” diyebildi!..
Yıkılışın bir başka anıydı bu!
Yıkılışın, tükenişin!
Giresun’da çal dağı..
Giresunlu Musti Cici, Ömer Cinel ve Sıtkı Ada, daha birçok dostu geride bıraktı..
Dönülmez bir akşamın ufkunda, Zeki Al Hocamızı ebediyete uğurladık!..
Şimdi dostları için görev zamanı..
Bugün onu  çok sevdiği Kuzuluk’tan uğurlayacağız..
Ardında birçok güzellik bırakarak, arkadaşımız Berzah alemine yürüdü..
Ardında birçok güzellik..
Ah be Hocam, nasıl da birbirimize doyamadık!..
Yıllar bizi nasıl ayrı düşürdü?
Ah be yalan dünya!
Önce Ağabeyim Mehmet Cinal,
Sonra Amcaoğlu İrfan Özmert,
Sonra bir büyük dost Rıfat Yalçın ve şimdi Sen..
Üzüntümüz, acımız büyük..
Zamanı durdurmak mümkün değil!..
Saatleri durdurmak ise ne mümkün?..
Güle, güle dost, güle, güle!..
Seni hep bir tespih tanesinde, bir nazar boncuğunda, bir Giresun türküsünün notalarında, Giresun karşılaması oynayan kızların dansında, umutların asılı kaldığı incir dallarında, üzüm asmalarında!..
Sevgili Hocam seni hep hatırlayacağız!..
Seni unutmayacağız!..
Mekanın gül bahçeleri, cennetin olsun!
Allah geride kalan sevdiklerine sabırlar versin..
Güle, güle dost!