Zafer aramızdaki en neşeli kişiydi. Farklı fikirleri vardı. Dinlerdik, bize saçma gelse de ileride bir gün o fikirlerin gerçek olacağını bilirdik ya da en azından umardık. Çok fazla gülerdi. Her şeye gülerdi. Büyük usta Kemal Sunal’ın Gülen Adam filmindeki kadar olmasa da çok gülerdi. O güldükçe biz de gülerdik. Bazen o gülüşler sinir bozardı sinirlenirdik, o daha da gülerdi.

Çok sevdiği bir kadın vardı. Uğrunda ölümlere gidecek kadar seviyordu. Ömründe kimseye boyun eğmemiş, sivri fikirli Zafer, kadının aşkı yüzünden kul, köle olmuştu. Ama bir gün kadın bunu bıraktı, olmayacak dedi. Zafer ona da güldü. Hatta rakı sofrasında hepimiz kadınla niye yürümediğini, neden olmadığını anlatsın içi açılsın diye toplandık da o bize fıkralar anlatarak bizi güldürmüştü. Biz ona moral verecekken yine o bizi güldürüp, mutlu etmişti.

O kadar pozitif, olumlu bir insandı ki yüzünün gülmediği veya ciddi durduğu hiçbir anı hatırlamıyorum. Hatta o kadar ki onunla olan fotoğraflarımız da bizler artist gibi poz vermeye çalışırken o doğallığını hiç bozmayıp o an ne yapıyorsa öyle poz verirdi. O kadar ki komik biriydi o verdiği doğal poz bile çok komik dururdu. Etrafında olan biteni pek umursamaz görünse de içinde volkanlar kopardı. Elbette kızardı, sinirlenirdi hatta üzülürdü de bize yansıtmazdı. Bunu çok geç anladık.

Bir gün aramızdan birinin bekarlığa veda gecesinde çok içti. Her zaman içtiğinin çok fazlasını içti. O kadar içti ki biz tutamadık. Dur dedik durmadı, yapma dedik yaptı, sinirlendik o güldü. Sonrasında da sarhoş oldu. Kafayı öyle güzel çekmişti ki adamın sarhoşluğu bile çok komikti. Sarhoş kafasıyla, sahneye çıkıp eline mikrofonu almıştı. O sadece güldü önce biz gülmeye başladık sonra onu tanımayan diğer insanlar gülmeye başladı. Oysa hiçbir şey söylememişti sadece gülmüştü. Sonrasında da ‘’Dünya iyi kalpler için cehennem yeridir.’’ Demişti. Herkes yine gülmüştü, aslında o kendi iç dünyasını anlatmıştı da biz anlamamıştık gülmüştük.

Bu olaydan bir hafta sonra bir haber geldi. Zafer ölmüştü. Hemen işi gücü, bulunduğumuz yeri bırakıp Zafer’in evine gittik. Hepimiz olayın şaşkınlığı ve üzüntüsü içindeydik. Ben arkadaşlarımı ilk defa böyle hüngür hüngür ağlarken görüyordum. Zafer nasıl ölmüştü? İncelemeyi yapan polislerin olayın intihar olduğunu bu durumun alehinde herhangi bir kanıt olmadığını söylemişlerdi. Acımız daha da artmıştı. Sanki içimiz yanıyor, kalbimize iğneler batırılıyordu. O kadar üzülüyorduk.

O günden sonra hepimiz nerede çok gülen birini gördüysek o kişinin acısının çok büyük olduğunu düşündük. Gülerek, acılarını, sevgilerini, hüzünlerini kapadığına inandık ve yine o günden sonra hiçbirimiz Zafer gibi gülmedik.