2020’ye kötü başladık…

Bunu bile takvime ve takvim yılının uğursuzluğuna bağlayanlar var.

Doğru ya, iktidar her türlü yanlıştan, hatadan münezzeh ve başımıza ne gelirse suçlu; ya dış güçler ya doğal afetler ya da yeni yılın uğursuzluğu…

Onlara sorarsanız, yaşadığımız tüm felaketlerinin, doğal afetlerdeki yüksek can kaybının, her gün aldığımız şehit haberlerinin, iflas eden ekonominin, bölgemizde ve dünyada her geçen gün daha fazla yalnızlaşmamızın, tavan yapan yolsuzluğun, toplumsal bölünmenin ve iç barışımıza yönelik tehditlerin yönetim biçimimizle, yönetenlerimizle hiçbir alakası yok.

Bu manada İslam inancı nezdinde ‘neye layıksanız, onunla yönetilirsiniz’ hadisi şerifinin dahi hükmü kalmadı ki, Albert Camus’un yönetim bilimi nezdinde ‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın’  sözlerinin anlamı olsun.

‘Neye layıksanız onunla yönetilirsiniz’ sözü ‘öyle yaşarsınız ve öyle ölürsünüz’ anlamındadır aynı zamanda ve nasıl ölüyor olmamız da direk nasıl yönetildiğimizle bağlantılıdır.

Maalesef ki pisipisine ölüyor olmamız bile aklımızı başımıza getirmiyor.

Nasıl ölüyoruz? En sondan başlayalım;

Bir baba, evlatlarımın karnını doyuramıyorum diyerek kendini yaktı, öldü…

O kadar uyuşturulmuşuz ki, Tunus’da Arap Baharının başlamasına sebep olan ve bölgenin kaderini değiştiren kendini ateşe verme olayı ve benzeri intihar vakaları bile biz de sıradanlaştı.

57.Hükümet döneminde hepi topu bir yazarkasa fırlatma eylemi yapılmış ve bu bile iktidara sallamaya yetmişken ekonomik sebeplerle kendini ateşe verenler, kendini zehirleyenler, kendini öldürenler ‘siyasi şov’ yapmakla suçlanır hale geldi.

Şu çığ faciası mesela;

İlk çığ olayı bir inatlaşmanın ürünü peki ikincisi?

İkincisinde de ehliyetsizliğin, bilgisizliğin, liyakatsizliğin faturası; toplamda 41 can…

Ne yapalım, ecelleri gelmiş, hem doğal afet sebebiyle öldükleri için şehit bile sayılırlar, Allah herkese böyle ölümler nasip etsin!!!

Şimdi bunun nasıl yönetildiğimizle ne alakası var değil mi? Mukadderat de geç…

Çorlu’da cinayet gibi bir tren kazası oldu.

Yağmur sularının altını bir metre oyduğu traversler üzerinde giden trenin devrilmesiyle 25 kişi öldü.

O 25 kişiyle birlikte adalet de öldü ki cinayeti 2 makiniste yıktılar.

Evet, yol yapan, yol yapım kalitesini kontrol eden, yolu işletmeye açan sonra yağmurda yağışta hattı kontrol etmeyenler aklandı, kabak iki makiniste patladı.

Ankara’nın göbeğinde, tamamlanmadan faaliyete geçen hızlı tren hattı sebebiyle 9 candan olduk.

Hat tamamlanmış ama sinyalizasyon sistemi henüz devreye sokulmamıştı. İki tren kafa kafaya girdi.

Pamukova’yı unutmak ne mümkün?

Hızlı tren yapmışlar ama trenin hızına uygun hat yapmadıkları için tren devrilmiş, 41 insan evladı ölmüştü.

“Cumhuriyet'in 80 yılda yaptığından daha fazla tren yolu yaptık” diyenlere iyi de 80 yılda bu kadar kaza ve ölüm neden yaşanmadı da sizin eserleriniz can alıyor diye sormak aklımıza bile gelmedi.

Hem niye soralım ki; mukadderat işte… İktidarın ne suçu var?

Şu gereksiz havaalanı inşaatında, tedbirsizlikten kaç kişi öldü bilmiyoruz.

35 diyen de oldu 400 diyen de…

Kaç kişi öldü bilemem ama konuyla ilgili Meclis Araştırma önergesi reddedildiğine göre sayının rahatsızlık verecek düzeyde olduğu kesindi.

İşin içinde Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon Ortak Girişim Grubunun ali menfaatleri olunca, kaç kişinin öldüğünün ne önemi vardı?

Soma faciası yaşanmadan birkaç hafta önce, bölgenin CHP milletvekili önerge vermiş, bu ocağın torpil sebebiyle denetlenmediğini, yakında bir facia yaşanmasının an meselesi olduğunu söylemişti.

Önergesinin mürekkebi kurumamıştı ki maden patladı ve 301 kişi can verdi.

Dönemin Başbakanı Erdoğan; “Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” sözleriyle bu cinayet gibi kazayı da mukadderata bağladı.

Ya asker ölümleri?

İdlip mesela?

1974’den beri ilk kez, sınırlarımız dışında kayıplar verdik.

Suriye Ordusu’nun, Rusya’nın bilgisi ve onayı dâhilinde açtığı ateş sonucu 8 askerimiz şehit oldu.

Bir askerimizin burnunu bile kanatmadan, ülkemizin güvenliğini ve çıkarlarını esas alarak İdlib sorununu çözmek mümkün. Ama bunun yolu inadı bırakmak, İhvan aşkından vazgeçmek, Beşar Esad yönetimi ile masaya oturmaktır.

Hani şu ailece tatillere çıktığınız Esat…

Ama olmaz ki Eset katil, hain, diktatör…

Sanki işbirliği yaptıkları sütten çıkmış ak kaşık?

Sözün özü; Ne doğal afetlerin sebep olduğu ölümler ne de şehitler mukadderat falan değildir.

Yönetememektir, becerememektir, ehliyete liyakate önem vermeden kadrolaşma hırsıdır.

En önemlisi de bütün bunların müsebbibi;

Sorgulayıcı aklı ve bilimi yok sayanlar, çağdışı İhvan ideolojisi peşinde koşanlar, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine düşmanlık edenler, kindar ve dindar toplum yaratma peşinde koşanlar, devletten ve kurumlarından liyakati kapı dışarı edenler, yani yönetenler, yani iktidardır iktidar…

Ve bu iktidarın, terör, doğal afetler ve her türlü kazalarda yaşadığımız can kayıplarına bir ‘şehitlik’ kutsiyeti izafe ederek, olayı mukadderata bağlayarak sorumluluktan kaçmasına izin verenlerdir…