Sevgili okurlar,
Türkiye’de beklentiler bitmez?
Bir taraftan Korona salgını nedeni ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kabinesinin alacağı kararlar merak edilirken, bir taraftan da Amerika’dan gelecek “yaptırım” kararlarına, kulak kesilmişti millet!
Haber ajanslarına, radyolar, televizyonlara ve gazete bürolarına haberler peş peşe düştü!..
Önce icranın başı ve Devletin tek sesi olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçti kameralar karşısına, o büyük yardımları peş, peşe sıraladı!..
En baba yardım, 750 TL. büyük kentlerde oturanlara tabii..
En küçük dilim, Anadolu’da mukim insanlara 500TL..
Okul harçlığından öte bir rakam!
Yani, 100 Euro bile değil!
Daha neyi konuşacaksın ki?
Bu oran Avrupa ülkelerinde kat, kat fazla!
Mesela, Belçika’da sadece kahvehane sahiplerine 4 Bin, 4 Bin 500  Euro  dağıtıldı..
Demek ki, devlet bu!
Demek ki, burada icracı yöneticiler daha bir başka?
Bu “ başkalığı” biraz da siz düşünün, biraz da sizler, bu işlere kafa yorunuz!
Yani Belçika ile Almanya ile Hollanda ile Türkiye’nin farkı ne?
Hani bizi Avrupalı kıskanıyordu?
Böyle,” sinik, pısırık” kalınırsa, olacağı bu!
“Ülkeyi iyi yönetsinler, çekip çevirsinler, adalet dağıtsınlar, ekonomik zenginlikleri eşit paylaşsınlar, fırsat eşitliği yaratsınlar, işçinin, emeklinin, memurun, köylünün, çiftçinin, velhasıl herkesin hakkını, hukukunu korusunlar” diye göreve getirdiklerimizin, şu salgın Koronalı günlerde ilan ettiği yardım paketinden çıka, çıka, 750 ile 500 TL yardım çıktı..
Çerez parası bile değil!
Bitmedi!
Bir de yılbaşında 4 Günlük yasak var!
“Sağlıkta uçtuğu “ söylenen bir ülkede, kimine başka, kimine daha başka uygulanan yasaklar, bu defa ülke genelinde yasak!
Allah yardımcınız olsun!
Bu ülkenin,”ballı-börek, çörek ihalelerini” alıp, işi “dolar” üzerinden bağlayanların keyfi yerinde maşallah!..
Maşallah, onlar uçak alımlarında!..
Helal, Adanalı Celal!
***
Sevgili okurlar,
Bir millet düşünün ki, “iyi ile kötüyü, yalan ile gerçeği, haklı ile haksızı, ahlak ile ahlaksızlığı, çalışkan ile tembeli, vurgun ile vurguncuyu” birbirinden ayıramıyorsa, o ülkede tuz da kokar, her şeyde kokar!
Bir ülkede secim yolu ile göreve gelenlerin görevi, adil ve eşit bir yönetim tarzı ortaya koymaktır..
İhalelerin adil, eşit ve açık ve net mi?
Mahkemelerinde hak, hukuk üzere adalet dağıtabiliniyor mu?
Haklı ile haksız ayrıt edilebiliniyor mu?
Herkese, her yaş grubuna iş bulabiliyor musun?
İşe göre liyakat esasını benimsiyor musun?
Parti rozetini bakmadan iş, aş dağıtabiliyor musun?
Senden olmayan, seni eleştirenlere kem gözle bakıyor musun?
“Dışlama ve ötekileştirme, mahkemelere verme” vazgeçilmez silahların olmuş mu?

Daha ne sıralayayım ki?
O ülkede, huzur, barış mı olur?
Birlik, dirlik ve hoşgörü ve toleransa mı bel bağlanır?
Kısacası, işimiz zor dostlar, zor vesselam!
“Ayrışmış, ayrıştırılmış, birbirimize düşmüş, birbirimizi anlamaz ve herkes bildiğini yapmaya kalkarsa”, her işi böyle yüzümüze gözümüze bulaştırırız!
Dahası da var?
“Vizyonsuz, gelecek vaat etmeyen, öngörüsüz yatırımlar” ile “ülkenin zenginliklerini”, birilerine peşkeş çekerseniz, “insanımızın geleceği olan fabrikaları”, yok pahasına satarsanız, yapılan işleri “yap işlet, cebini doldur” anlayışı ile pazarlarsanız, olacağı bu ve geleceğimiz yer burasıdır!..
Başka ülkeler, insanı ile esnafı, iş adamı, müteşebbisi, çiftçisi, köylüsü ile karınca kararınca zenginlikleri bölüşürken, biz “ihtiyaç akçesini yemiş” bir milletin çocukları olarak, “hazinenin hala tamtakır” olduğunu bilmez ve “İMF’ye borç verdiğimiz” yalanı ile avunuz!
Pardon, Tunus’a yapılan hibe yardımı unuttum!
Ah be kardeşim, ülkenin en önemli kentinde, iki hava alanı dururken, sen kalkıp inadına bir büyük hava alanını hangi anlayış, hangi gelecek vurgusu ile rüzgârlara inat oraya yaptın?
Üstelik haydi yaptırdın, “neden bu kadar yolcu gidiş-gelişi garantisi” verdin ki?
“Bu geçilmeyen yolların, köprülerin, tedaviye açılmayan şehir hastanelerinin ceremesini” bu millet, daha ne kadar çekecektir ki?
Nasıl anlatayım, “sazının telinin bile koparıldığı ülkemin “düşürüldüğü halları?
Ne yana dokunsan bozuk, akortsuz sesler çıkıyor!
Ne yana el atsın, pis kokular geliyor!
Bu böyle gelip, böyle gitmez!
“Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi” diye bas, bas bağıranlar nerelerdeler?
Bu halkı, bu milleti kandıranlar nerelerdeler?
Bu millete “deli gömleğini” kim, kimler giydirdi?
Ülkemdeki, bu başıbozuk düzeni, anlayışı her gün gördükçe yüreğimiz acıyor, kahroluyoruz!
Yani,” yolun sonu belli”, ancak ülkeye daha fazla zarar vermeyiniz!
Yapamıyorsanız, ülkeyi yönetemiyorsanız, “çekip gitme, istifa etme” olgunluğunu gösteriniz!
Ülke, bu siyasetsizlik, bu beceriksizlikle, bu “ben yaptım, oldu bitti” anlayışı ile bir yere varamaz!..
“Hapishane yapmak,hapishanelere insan tıkmak, onu, bunu mahkemeye vermek, korkutmak” marifet değil..
Marifet, “insanları arasında barışı hakim kılmak, zenginlikleri eşit, adil bölüştürmek, herkese iş, aş bulmak, yüzlerin gülmesini” sağlamaktır..
Lütfen, gereğini yapınız ve beceriksizliğinizin faturasını, bu yoksul halka daha fazla ödetmeyiniz!
Köyleri öyle mahalle yapmak, köy ilkokullarını kapatmak marifet değildir..
Marifet, okullu çocuklara tablet, bilgisayar dağıtmak, her çocuğun hizmetine internet sağlayıcıyı ulaştırmaktır..
Bu millete,” kömür, makarna, bulgur, şeker..” dağıtacağına, bunu yapsaydınız, “öngörü ve vizyonunuz” alkışlanırdı..
Korana illeti de bizi böyle vurmazdı?
Geçmiş olsun!
Yusuf Cinal,16 Aralık 2020 Brüksel