“Ben ondan eminim, kendimden şüphe ederim de ondan etmem” diyor bir dostum, oy verdiği partinin lideri için…

Ve maalesef ki bunu Müslüman tavrı olarak izah ediyor.

Öyle mi gerçekten?

Yüce Mevla kutsal kitabımızda sürekli ‘görmez misiniz, düşünmez misiniz’ diye uyarıyor ve bizi tercihlerimizden sorumlu tutuyor.

Sadece tercihlerimizle değil, tavrımızla da büyük bir sınavdayız malumunuz…

Kötülüklere karşı, elimizle, dilimizle o da olmadı kalbimizle buğzederek mücadele etmemiz emrediliyor.

Hz. Ömer, malumunuz Adalet timsali…

4 Halife arasında en sert mizaçlı olanı…

Göreve başladığında ‘Bende bir eğrilik görürseniz beni doğrultunuz’ dediğinde etrafındakilerden ‘Eğer sende bir eğrilik görürsek kılıçlarımızla düzeltiriz’ cevabını alınca, ‘Halkı arasında Ömer’i kılıcıyla doğrultacak kimseler ihsan eden Allah’a hamd olsun’ diyerek secdeye kapanan Hz. Ömer…

Sahabe, ‘olur mu canım, sen hatadan münezzehsin’ falan demiyor.

Bir gün hutbede ‘Dinleyiniz ve itaat ediniz’ deyince Sahabeden biri (muhtemelen Selman-ı Farisi) ayağa kalkıyor ‘Senin dinlememizi ve itaat etmemizi istemeye hakkın yok’ diyor.

Ortalık buz gibi…

Hz. Ömer gayet sakin sebebini sorunca şöyle açıklıyor;

Ganimetten hepimize eşit biçimde dağıtılan kumaştan, benim şu cılız bedenime bile bir entari çıkmazken, sen o cüssene göre entariyi nasıl diktirdin?

Cevabı, babasının işaret ve izni ile cemaat içerisindeki oğlu Abdullah veriyor;

Bize düşen paylardan da ne bana ne babama entari çıkması mümkün değildi. Ben hakkımı babama verdim, mesele budur.

Bunun üzerine Sahabe; Şimdi dinler ve itaat ederiz ey Ömer, buyuruyor.

İşte İslam ve işte Müslüman tavrı budur.

Referansı İslam olanlar için de biat ve itaat ölçüsüdür.

Şimdi…

Yukarıdaki örnek Asrı Saadetten…

Haşa, kıyas kabul etmez ama karşılaştıracağımız tavır ise günümüzden yani ahir zamandan…

Malumunuz her türlü yolsuzluklar, yetim hakkı yeme yemeler, beytül maldan ziftlenmeler havada uçuşuyor ama nasıl bir biat ve itaat kültürüdür bu ki günümüz Müslümanları ‘Hayır o yapmaz, o çalmaz, o rüşvet yemez’ tavrı koyabiliyorlar.

Sözde, Müslümanların temsilcisi Diyanet İşleri Başkanlığı da bu sinsi oyuna alet olup, dinimiz hükümlerince melun durumuna düşenlere kol kanat geriyor.

Bütün bunlara rağmen, yanlışlık ve haksızlık içinde yüzenlere oy vermek için onlarca, yüzlerce sebebiniz vardır ve olabilir.

Ama bu sebeplerden birisi mukaddes dinimiz ile ilgili en küçük bir hassasiyetten kaynaklıyorsa, dininizi gözden geçirmenizde yarar vardır.

Bilin istedim…

Başta şeytan olmak üzere onun türevleri, misyonlarını aldatma ve kandırma üzerine kurmuştur.

Her türlü siyasi rejimlerin bekası da halkı aldatma ve kandırma üzerine inşa edilmiştir.

Bu mana da tahrif edilen dinler ve kutsal kitaplar aracılığı ile halk maalesef ki Allah ile aldatılmaktadır.

Bilhassa seçim dönemlerinde bütün siyasi partiler, hiçbir ahlaki endişe taşımaksızın, dinle, Allah ile aldatma yarışına girmektedirler.

Allah ile aldatanların hiçbir dönemde vazgeçilemeyen önemli bir kesimi de kuşkusuz, ruhban yani din adamı sınıfıdır.

Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün belirttiği gibi;

“Yöneticiler, Allah ile aldatmaya devam etmektedirler. Allah ile aldatmak, aynı zamanda Allah mefhumunu istismar etmektir. Kişi, Allah'ın izin verdiği bir siyaset gütmediği halde Allah'ı siyasî hedeflerine, Allah'ın razı olacağı bir ticaret yapmadığı halde ticarî çıkarlarına Allah'ı alet etmesi, Allah ile aldatmaktır.”

Hasılı, Allah ile aldatmanın boyutları çoktur. Aldatanlar çeşitlidir. Bununla beraber, hep aldatan değil elbette biraz da aldanan suçludur.