Tarih; 5 Nisan 2001…

İstinasız bütün basın yayın kuruluşlarında şu haber vardı;

Dolardaki yükselme sonucu dolar borcu yüzünden zor durumda kalan bir esnaf tepkisini, dün “Başbakanlık'ta Başbakan Bülent Ecevit'e yazarkasa fırlatarak gösterdi.

Ecevit, merdivenlerden inerken Ahmet Çakmak isimli bir esnaf, merdivenlere yaklaşık 15 metre uzaklıkta, gazeteciler için ayrılan bölümden Ecevit'in bulunduğu yöne doğru elindeki yazarkasayı fırlattı. Çakmak'ın ‘‘Sayın Başbakanım al, ben bir esnafım’’ diye bağırarak fırlattığı yazarkasa Ecevit'e ulaşmadan, gürültülü bir şekilde basın mensuplarının önündeki yaya yoluna düşerek parçalandı. Çakmak, koruma polisleri tarafından apar topar götürüldü.”

Malumunuz iktidar ve yandaşlarının sürekli kullandığı bir malzemedir bu olay…

En küçük bir eleştiride başımıza kakılan bir olay…

Nasılsa önünü arkasını araştırmayan bir millet olduğumuz için siyaseten kullanılan önemli bir malzeme ve müthiş bir algı operasyonudur aslında bu olay…

Dediğim gibi, ihtiyaç halinde hemen devreye sokulan bir merhem, uyuşturucu ve ağrı kesici etkisi gösteren bir ilaç gibiydi şu cümle: “Yazarkasa atılan günleri unutmadık!”

Biz de unutmadık. Unutturmadınız ki!

Lakin arada bir fark var. Sizin tekrarlamanızdan değil bizim unutamayışımız, kıyas yapışımızdan, karşılaştırmamızdan ve maalesef o günü bile arar hale gelmemizdendir.

Hadi gelin kıyaslayalım;

Her şeyden önce 2001 Krizi küreseldi, yani ülkelere ve ülkelerin yönetiliş biçimine ve ülkelerin ekonomik gücüne göre değişen özel bir kriz değildi. Dünyayı kasıp kavurmuş, bizim gibi ekonomisi pamuk ipliğine bağlı olanları daha fazla etkilemişti. Peki, bizim krizde dış güçlerin payı var mıydı? Vardı… Dahası döviz üzerinden Türkiye’ye operasyon çekenlerin, bir gecede milyarlarca doları yurt dışına transfer edenlerin başında da, AKP iktidarlarının Maliye Bakanı Mehmet Şimşek vardı.

Kıyasa devam edelim.  

Yazarkasa fırlatan esnafa ne oldu?

Kendi ağzından dinleyelim; “Ben o gün yazarkasayı fırlatırken de kendisine Sayın Başbakanım diye hitap etmiştim. Türkiye benim evimdi ve ben babama durumumu izah etmek istemiştim. Sonrasında elini öptüm ve barıştık, görüşmelerimiz oldu, iş noktasında yardımcı oldu.”

Bugün bir esnaf böyle bir eylemi gerçekleştirse ne olur?

Her şeyden önce gerçekleştirmesi mümkün değildir çünkü bırakın merdivenlerine kadar gidebilmeyi, Başbakanlık konutuna 1 kilometre yaklaşma şansı yoktur.

Hadi uzaktan eylem kararı aldı diyelim, bu ekonomik krizde atacak bir yazarkasa bulabiliyorsa, o zaten hali vakti yerinde bir esnaftır, eylem yapmasına gerek yoktur.

Peki, bugün böyle bir eylemi gerçekleştiren kişinin sağ salim veya en azından komalık olmadan enterne edilme şansı var mıdır? Sanmam…

Ya Ecevit gibi, şahsı affedecek bir irade? Mümkün değil…

Bugün, “Antalya'nın Manavgat ilçesinde vatandaşın biri kahvehanede size hakarette bulunmuş, galiz sözler söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme şikâyetçi misiniz diye soruyor.” Diyen avukatına, “Bu hâkim ve savcı arkadaşlar bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Başbakana hakaret etti diye bir vatandaş tutuklanır mı yahu?.. Biz burada oturuyoruz haberimiz olmuyor.. Yaptığımız uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık ki, canını sıkmışız bize galiz küfürler etmiş. Hemen Antalya'ya o ilçeye git ve o vatandaşı hapisten çıkar. Tahliye et gel. Sevaba girersin” diyecek bir Başbakan/Başkan var mı? Ne kadar da abes kaçıyor bu soru, bu günlerde değil mi?

Gelim kamuoyuna yansımalarına…

Bugün böyle bir eylemi haber yapabilecek taç tane basın kuruluşu vardır? Bir elin parmakları kadar…

Artık, çaresizlikten çöpten yiyecek toplayanların haberini yapmayı bırakın, yapanları ‘sokak hayvanlarına yardım amacıyla çöpten yiyecek toplayanlar üzerinden iktidarı yıpratma gayretleri’ diye yazabilen bir medya var.

Bırakın yazarkasa atılmasını haber yapmayı, köprüden kendini atanları dahi yazamayan bir medya…

Biliyor musunuz bilmem, bir hafta içinde, sadece komşumuz Kocaeli’nde, ekonomik sıkıntılar sebebiyle 7 kişi intihar etti.

Ama kontrollü basın, yandaş medya haberleştiremedi…

İntiharlar milletvekili Musa Piroğlu’nun gündemiydi. Gerisini ondan aktaralım;

“Bugün sabah saatlerinde biz burada intiharları tartıştık ve iktidar milletvekili çıkıp dedi ki: "İntiharlar psikolojik, üstelik başka ülkelerde bizden de fazla." Geçen hafta sadece Kocaeli ilinde 7 kişi intihar etti.

Tugay Adak, 28 yaşında, İzmit'te üstgeçitten atlayarak, Ahmet Tarı, 26 yaşında, Gölcük'te kendisini elektrik direğine asarak, Samet Özer, 32 yaşında, Gebze'de kendisini tavana asarak, Ünal Çetinkaya, 25 yaşında, inşaat işçisi, Körfez'de inşaattan atlayarak, Kadir Gündüz, 28 yaşında, Kocaeli'de kendisini asarak ve İstanbul'da, Zeytinburnu'nda Elvan Demir, Enver Demir 1,5 yaşındaki çocuklarını akrabalarına bırakıp intihar ettiler. Bütün bu intiharlar sosyal medyaya ve yerel basına yoksulluk intiharları olarak geçti ama ne bu Mecliste ne boyalı basında ne de satılmış kalemlerin köşe yazılarında bu intihar edenlerin isimleri duyulmadı, okunmadı.”

Sözün özü; Yoksulluk, yok demekle yok edilen bir olgu değil ama bütün basını elinde tutan bir iktidarınız ve başını devekuşu misali kuma gömüp bütün kötülüklerin yok olacağını zanneden bir seçmeniniz varsa, bu ülkeyi yönetmek amma da kolaydır!