Sevgili okurlar,
Günler akıp giderken, yaz mevsimi ve “tatil olgusu” ile Avrupalı Türkler büyük bir ikilem içinde bulunuyorlar?
Neden mi?
Zira, Avrupa Birliği ülkeleri, seyahat uyarıları içerisinde Türkiye’yi Afrika ülkeleri ile birlikte “turuncu” listeye aldılar!
Yani Avrupa Birliği, bu yıl “tatil olgusunu dış ülkeler için rafa kaldıralım ve iç tatil olgusuna ağırlık verelim” anlayışı ile politikalarını paylaşıyor..
Bu manada 1 Temmuz 2020’den geçerli olmak üzere Coronavirüsü salgını tedbirlerini de gevşetmeye büyük özen gösteriliyor..
Şunu itiraf edeyim ki, Belçika’da çarşı-pazarda “maske” konusuna riayet edenlerin sayısı gittikçe azalıyor..
İşyerlerinde “maske” konusuna riayet edenlerin sayısı hatırı sayılır kadar fazla..Ama kimse “maske” konusunda kavga çıkartmıyor, birbirini suçlamıyor..
Herkes işine bakıyor, yolunda gidiyor!
Artık Coronavirüsü rakamlarının açıklanmasına da kimse itibar etmiyor..
Peki, bizim Avrupalı Türkler ne düşünüyor, ne yapıyor?
Tüm uyarılara rağmen, ailesi ile birlikte otomobille yola çıkanların sayısı gittikçe artıyor..
Yine,” gümrük kurallarına riayet etmeyenlerin, para, ziynet eşyası yakalatma haberleri” gelmiyor değil..
Uçak ile seyahat edecek olanları ise son ana kadar “iptal” sürprizleri bekliyor..
“İptale” takılmayanlar ise, Türkiye’ye gitmek için bin bir zahmete katlanıyor..Havaalanlarında büyük bir arama operasyonu var..Ayrıca salgın hastalık ile ilgili kurallar burada titizlikle uygulanıyor..
Yani “tatil hevesi” ta başından kırılıyor!..
Bir de, bu işin dönüşü var!
İşte dönüşteki  bilinmezlilik ise insanları tedirgin etmeye yetiyor..
Başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’ye tatile gidecek olanlara “ karantina” uygulayacak olması, birçok vatandaşın “tatil projesini” gözden geçirmeye ve ertelemeye zorladı..
Bu bağlamda,Türkiye ile telefon trafiği hızlandı, en çok sorulan konuların başında “tatile geliyor musunuz” olurken, verilen cevaplar da ilginç ,” gelemiyoruz annem, henüz karar veremedik, burada da evdeyiz, oraya da gelip evde kalmak istemiyoruz” şeklinde oluyor..
Bütün bunlara, çalışmak zorunda olanları, yani bir işi olanların durumunu da eklerseniz,” kimse işini tatil için kaybetmek istemiyor, şeklinde bir cevapla” karşılaşıyorsunuz..
Kısacası,” tatile gitme” olgusu, bu ikilemi sürdürüyor..Temmuz ve Ağustos ayları neyi gösterir bilemem..
Bir gazeteci, bir haberci olarak, bize de en çok sorulan soruların başında, “Türkiye’nin neden yasaklı ülkeler” sıralamasına alındığıdır?..
Türkiye’nin kendi sosyal, ekonomik durumunu düşünmesi karşısında, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi pozisyonlarını sağlama alması ve yeni politikalar üretmesi yadırganamaz elbette..
Türkiye’nin “riskli ülke” ilan edilmesi, “Türkiye’ye gidenlere sağlık hizmetlerinin verilmeyecek” açıklamaları, ciddiye alınmalıdır..
Bu konuda, Almanya’da bir dizi tepki eylemleri de yapıldı..Türkiye yönüne yolcu ve tatilci gönderen acentelerin temsilcileri Duisburg’ta toplanarak, açık havada bir eylem yaparak,”Türkiye’nin yasaklı ülkeler sıralamasından” çıkarılmasını istediler..
Bu istek, henüz karşılık görmüş değil..
İşte böyle bir belirsizlik ortamında, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun,” Türkiye’ye gelecek olanlara  sağlık hizmetleri verecekleri yolundaki  güven ve teminat “ açıklamaları bile kararsızları ikna etmeye yetmedi..
Özetle,Türkiye’den gelen başka olumsuz haberlerde, “deprem, sel, maske ve coronavirüsü yasak uygulamaları”, tatilcileri caydıran diğer faktörler oluyor..
Gelsek mi, gelmesek mi?
Gitsek mi, gitmesek mi?
Karar vermek çok zor!
Maalesef ben de gelemiyorum!..
Sakarya’daki yakınlarımızı, dostlarımızı, meslektaşlarımızı çok özle sekte, buram, buram Karasu, Sapanca, Keremali, Acele yaylaları burnumuzda tütse de, evimiz, bahçemiz, kamelyalı çay sohbetleri, yıldızlı geceler, kemençeli gaydalar, ıslama köfteli karşılamalar, Harmanlık sohbetleri, kaçamak Sapanca gölü buluşmaları, şarkılardaki birliktelikler, düğün coşkuları, Karaçalılık, Alaağaç ziyaretleri, nefes alışlar, haykırışlar, dalından meyve koparışlar, Çark yürüyüşleri,  özgürlüğe kulaç atışlar, sıcak kum üzerindeki yürüyüşler, bir dost gülüşü bekleyişleri, karşılamaları erteliyoruz..
Aklımda bir tek tarih kaldı?
İnanın “incirler olanda da orada değilsek”, sevgilerimiz yarım, kopuk gözden ırak, kalpten ayrı hiç değilsiniz!..
Söz, Adnan Yüksel Ustam, yine birlikte Adapazarı’nın pilavüstü döner lezzetlerinde, sevgili kardeşim Tuncer Kalaycı ve Kırkpınar  buluşmalarında, sohbetlerine doyamadığımız arkadaşlarımız ile aslan sütü gece batımlarında, sessizliklerinde, güzelliklerinde ,nilüfer çiçekleri açımlarında birlikte olacağız..
Ve Sevgili Fahri Tuna ile bir kitap  keyfinde, çaylı, simitli kayboluşlarımızda buluşmak üzere selamlar, sevgiler saygılar..
Söz, incirler olana kadar olmazsa da, kabak tadında hasatlarda, yaşanan güzellikler, hasret ve özlemlerde birlikteyiz!

Yeter ki, sağlık olsun!