Daha Ayasofya tartışmaları bitmeden, yeni bir tartışma, ortamı germe ve kavga sebebimiz daha hortlatıldı.

Gündemdeki kara kedi; İstanbul Sözleşmesi…

Lakin bu kara kedi, diğerleri gibi sadece iktidar ve muhalefet arasına giren/sokulan kara kedilere benzemiyor,  bizzat iktidar partisi içine ve iktidar ile iktidar destekçisi gruplar arasına da girmiş gibi görünüyor.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önleme amacıyla, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121. toplantısında kabul edildi. Toplantı İstanbul’da yapıldığı için bu ismi aldı.

Sözleşmeyi ilk kabul eden ülke Türkiye oldu.

Ardından 34 ülke daha sözleşmeyi imzalayarak kendi iç hukuklarının da bir parçası haline getirdiler.

AKP, bir ilki başardığı için oldukça mutluydu. İktidar hayatlarında toplumsal mutabakatla gerçekleştirdikleri ilk ve tek icraattı.

Herkes oradaydı. Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan toplantının açılışında söz almış, Nazım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiirini ağlayarak okumuş, ardından “Kadına yönelik şiddetin aile arasındaki ‘mahrem alan’ kavramıyla meşrulaştırılmasının önüne geçmeliyiz” diyerek, yasayı savunmuştu.

Aradan 9 yıl geçti. O günden bu yana sesi çıkmayan, hatta Kadın ve Aile Bakanlığı’nın ilgili bütün toplantılarına ücretli konuşmacı olarak katılan Abdurrahman Dilipak’a ne oldu da bugün ‘sözleşmeyi savunan kadınlar fahişedir’ deme cüretini gösterdi, bilemiyorum. Üstelik sözleşmeyi savunan bunca AKP’li ve üst düzey kadına rağmen…

Yine, üstelik de Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin kürsüsünden “Kadının hukukunu Avrupa’da arayanlar ahmaktır. Yahu ne zaman pezevenkliği siz medeniyet yaptınız” diyen eski milletvekili Şevki Yılmaz, yürek mi yedi yoksa ‘pezevenk’ derken kimleri kast ettiğini anlamayacak kadar cahil mi, bilemiyorum. Gerçi ‘cahil, cesur olur’ derler ama!

AKP’nin asıl sıkıntısı, katı İslamcı ve tarikat bağlantılı kesimlerin sözleşmenin kaldırılması yönündeki talep ve baskıları.

Sümeyye Erdoğan’ın başında bulunduğu KADEM başta olmak üzere, partiye yakın kadın örgütleri ve kadın milletvekilleri, sözleşmenin iptal edilmemesini istiyorlar.

AKP İstanbul Milletvekili Canan Kalsın, İstanbul Sözleşmesi’nin yüzde 100 yerli olduğunu belirterek “Amacı; şiddet uygulananı şiddetten korumak olan bir sözleşmenin toplumu bozduğunu söylemek akla ziyan bir tutum ve düşüncedir” diyor.

AKP İstanbul Milletvekili eski bakan Betül Sayan Kaya, yıllardır yürürlükte olan bir sözleşmenin gündeme oturtulmasını manidar bulduğunu ifade ediyor.

Ailecek AKP’yi savunan Avukat Kezban Hatemi, sözleşmedeki aile kavramının içine ‘birlikte yaşayan bireylerin’ de dahil edildiğini, evliliğe dayanmayan aile kavramının kabul edilmesinin mümkün olmadığını savunan Ensar Vakfı ve benzeri dinci grupları; “Çok garip şeyler oluyor. Sözleşmeyi okumadan ve bilinçli olarak Türkiye’ye zarar veren açıklamalar yapıyorlar” diyor.

Sözleşmenin ‘cinsel eşitlik’ üzerine kurulu olduğunu ve bu eşitliğin anayasada da karşılık bulduğunu belirterek "Nüfus kâğıdımızda bile var bu eşitlik. Hukuki bir metin olan İstanbul Sözleşmesi, şiddet sorununu temel alır ve bu sorunun önlenmesi için gerekli mekanizmaların olup olmadığını kontrol eder. İnsan haklarının istisnasız geçerli olduğu LGBTİ’li bireyler üzerinden tartışma yürütmek son derece yanlıştır, değerlendirmesi yapıyor.

Ve Bayan Hatemi; “Tarikat bile değil. Ne olduğu belirsiz baskı grupları siyaseti dizayn etmek istiyor. Türkiye’de bir el devrede. Türkiye’nin tüm demokratik kazanımlarını yıkmak için çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kötü niyetli gruplara izin vermemesi gerekir” uyarısında bulunuyor.

İstanbul Sözleşmesi’ne itiraz edenlerin temel argümanları şöyle;

Sözleşmenin “toplumsal cinsiyet eşitliğini” düzenleyen 3. ve 4. Maddelerinin, eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına aldığı ve bu durumun toplum yapısını bozduğu ve kadının beyanı esas alınarak erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararlarının aileleri parçaladığı iddiası...

İtirazı yapan muhafazakarlar, partilerinin kuruluş ilkelerinden en önemlisinin ‘muhafazakârlık’  olduğunu hatırlatarak, aksi kararın partinin temel ilkesiyle bağdaşmayacağını belirtiyorlar.

Bu çevrelerin İstanbul Sözleşmesi’nde en çok itiraz ettikleri konu ise; çocuk yaşta evliliklerin, “çocuğun cinsel istismarı” olarak değerlendirilmesi…

Bunların aklı fikri oralarında ve henüz ergenliğe girmiş çocuklarda malumunuz…

Peki, Erdoğan ne yapacak?

Erdoğan ve AKP bu konuda fazla diremeyecek gibi görünüyor.

Nitekim, geçtiğimiz günlerde Külliye’de yapılan Yüksek İstişare Kurulu toplantısında ve ardından gerçekleştirilen milletvekilleri istişare toplantısında İstanbul Sözleşmesi yeniden gündeme getirildi. Toplantılarda, vatandaşlardan, “sözleşmeyle ilgili şikâyetler geldiği” iletilen Erdoğan’ın, “İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden gözden geçirileceğini” söyledi.

İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tartışmaların da değerlendirilmesi beklenen 5 Ağustos tarihli Merkez Yürütme Kurulu toplantısı 13 Ağustos’a ertelendi.

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un “Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır” sözleri, iptal veya değişiklik yapılacağının göstergesi…

Dediğim gibi, AKP toplumsal mutabakata uygun ilk ve tek icraatını da iptal ederse şaşırmayın.