Radyoyu açtı. Her gün olduğu gibi yine aynı saatte haberler başlamıştı. Sesi biraz daha açtı ve mutfağa doğru gitti. Ocağın altında bulunan dolabı açıp içerisindeki büyük tüpü tüm gücüyle salladı. Dün gece ocak yanmamıştı. Tüpte bitmek üzereydi, eğer tüpü sallarsa biraz daha idare edeceğini düşündü. Keza öyle de oldu. Dün akşam tekleyen ocak bir anda yanmaya başladı. Çeşmeden çaydanlığın altına suyu üstüne de çayı koydu ve ocağın üstünde ısınmaya bıraktı. Buzdolabını açtı biraz peynir biraz da zeytin çıkardı. Dünden kalan bir parça ekmek vardı. Hepsini sofranın üstüne bıraktı.

O sırada radyodan cızırtılı sesler gelmeye başladı. Radyonun yanına gidip demir anteni bir sağ bir de sola doğru çevirdi. Bu hareketi cızırtılar azalana kadar yapmaya devam etti. Cızırtıların gitmesi mümkün değildi çünkü bulunduğu evde cızırtısız radyo kanalı çekmiyordu. Radyoyu düzelttikten sonra hızlıca mutfağa gitti ve çaydanlıkta kaynamış olan suyu çayın üstüne boşalttı veocağın altını da hafif kıstı. Çay demlenirken yine içeriye gidip camdan dışarıyı seyretmeye koyuldu.

Sokak her zaman olduğu gibi sakindi. Tek tük insanlar ve arada da birkaç tane araba geçiyordu. Camı açtı. Havayı biraz içine çekti. Dışarıyı izlemeye devam etti. En azından aklından zaman geçirdiğini düşünüyordu. Böylelikle çay demlenecekti ve o da kahvaltısını çayıyla birlikte yapacaktı.

Bir zaman sonra camı kapadı ve çayın demlendiğini düşünerek tekrar mutfağa gitti. Çayı bardağına koydu ve kahvaltısını etmeye başladı. Kahvaltısını mutfakta ufak masası üzerinde yapıyordu. Duvara karşı oturmuş boş boş duvara bakıyordu. Sanki bir ruh sağlığı hastanesinde yaşayıp duvara karşı boş bakan bir hasta gibiydi. Karşısındaki duvara kaç kere bir tablo veya bir resim almak, yaptırmak ya da kendi yapmak istediyse de bu hayalden öteye gitmemişti. Duvar öyle boş bir şekilde duruyordu.

Kahvaltı sonrasında peyniri zeytini dolaba kaldırdı. Onları dolaba koyarken bir ara dışarıya çıkıp alışveriş yapması gerektiğini fark etti. Alışveriş için dışarı çıkmak onun için büyük bir işti. Dışarıya pek çıkan biri olmadığı için alışverişe çıktığı zamanlarda kendini huzursuz hissediyordu.

Sofrayı kaldırdıktan sonra çayıyla birlikte radyonun bulunduğu evin tek oturma odasına gitti. Camın yanında aile yadigarı bir koltuk vardı, ona oturdu ve dışarıyı izlemeye devam etti. Bir yandan çayını içiyor bir yandan da düşünüyordu. Aklından kelimeler, sözler, cümleler, yaşanmışlıklar, güncel olaylar, geçtikçe geçiyordu. Kafası çok karışıktı. O sırada bu düşüncelere kısa bir ara verdi ve boş boş etrafa baktı. Sonrasında da oturduğu yerden kalktı. Oda da bulunan masaya geçmeden mutfağa bir kez daha gitti ve bardağına yeni bir çay koydu.

Masaya oturdu. Daktilosuna temiz, boş bir kâğıt koydu. Yazmaya başlamadan önce bir kez daha düşündü. O sırada radyoda çok sevdiği bir şarkı çalıyordu. Düşünmeye başladığında tekrardan o yoğun düşünceler sardı aklını. Bir an önce onlardan kurtuldu ve akışına bırakmayı düşündü. Daktilosunda ilk tuşlara basmaya başladı. Yazının ilk cümlesi belli olmuştu:

‘’Radyoyu açtı. Her gün olduğu gibi yine aynı saatte haberler başlamıştı…’’