Sevgili okurlar,
Çin’den ba
şlayan o “ Corona”(Korona) virüsü (Covid 19)  rüzgârı, doğudan başlayarak, Batı’ya doğru eserek, ülkeleri tek, tek hizaya getirdi!
Ulus devletlerin bir, bir yıkıldığı, küresel politikalar bağlamında, yeni siyasi anlayışlar ile devletlerin hizaya çekildiği, çokuluslu şirketlerin de sorgulandığı şu günlerde, gördüğümüz manzara, hiçte iç açıcı değil?
Neden dersiniz?
Hemen yanı başımızda olup bitenleri, unuttuk mu?
Elbette hayır!
Hani Amerika ve müttefiklerinin “demokrasi, insan hakları ve barış, özgürlük” getirecekleri ve adına “Arap Baharı” denilen o yıkımı, endişelerimizi hatırlatmama gerek var mı?
Yandaş pazarlarından devşirilen gençler, savaşçıların yanı sıra, etnik temelde oluşturulan eşkıya çetelerinin yaktığı, yıktığı, hüsran ve gözyaşına boğduğu topraklardaki vahşeti, boğaz kesmeleri de mi hatırlamadınız?
O toprakların asıl sahiplerini yerinden, yurdundan, evinden eden o zihniyetler, enerji yataklarına konarken, masum halkların topraklarını paylaşırken, önüne kattığı kaçkınların akın ettiği Türkiye ve diğer ülkelerdeki manzaraları da hatırlamamız gerekir!
Ne acı günler, ne acı!
Ege kıyılarında tüm umutlarını yitirenlerin, gelecek arayışları?
Bir umutla, Türkiye’nin Batı sınır kapılarına akın edenlerin hayallerinin yıkıldığı tel örgü ve duvarların önleri…
Anlatmak elbette zor, o fotoğrafları hayalinizde lütfen canlandırınız!
Genç erkeklerin, genç kızların, mini, mini yavruların yıkılan hayalleri ve çaresiz anne ve babalar!?
Bizler, tüm bu olup bitenlerden bir başka dünya savaşının kapıda olduğunu sanıyorduk?
Toplar, tüfekler, uçaklar, gemiler ve nükleer silahları ile koca, koca ülkelerin gücünü düşünebiliyor musunuz?
Bir düğmeye basıldığında fırlatılan ve insanlığı, zenginliklerimizi yok edecek bombaların tepemizde uçuştuğu anları hayal ederken, o acı haberin ilk işaretleri Çin’den geldi..
Evet, adına “Corona” denilen, bir minik virüsün(Covid 19) dünyada ve dünyamızda yapacağı tahribatı, yıkımı hiç düşünmemiştik..
Çin’in bir haftada koca bir hastane kurma çalışmalarına bile, bir anlam verememiştik!?
“Evinizden çıkmayın” uyarılarını dragonlar ile vermeye çalışan Çinli otoritelerin, bu küçük canavar karşısındaki mücadelesinden dersler çıkamamıştık!..
Günleri öyle tükettik ve o salgın hastalık, hepinizin bildiği gibi tüm dünyayı işgal etti..
Ülkeler farklı bir telaşa düşerek, tedbirler almaya, hükümetleri acil toplantılara çağırmaya, sağlık ve bilim kuruluşları oluşturularak, sağlık ordusunu alarma geçirmeye başladılar..
“Elde ne var, yok” kontrol edildi..
Ne yazık ki, insanlık böyle bir savaşa hazır değildi?
Daha önce, bu tür salgın hastalıkların yaşanmasına rağmen, insanlığın bu küçük canavar için hazır olmadığına bizlerde gördük!
İlk görevi,” insanını yaşatmak “ olan devletlerin, çaresizliğine hepimiz tanıklık ettik..
Dar ve zor günler için biriktirilen ve harcanan “kefenlik paraları, savaş hali stoklar “ bile ortalıkta yoktu!..
Devletler, birbirlerinden yardım beklediler..
Ama bekledikleri ülkeler yerine, yardıma, beklenmedik ülkeler koştu..
Ortada gerçekten acili yet vardı, zorunluluk vardı, zira bu küçük virüsün tedavisi bilinmiyordu..
Her ülke kendi başının çaresine bakarak, yasal tedbirler almaya başladı..Sokağa çıkma yasakları kondu, okullar tatil edildi, seyahatler yasaklandı, işyerleri kapatıldı, halka umut ve güvence verildi....
Bir nevi insanlık korumaya, karantinaya alındı..
Tüm bunlara rağmen, o küçük virüs içimize kadar girdi, ölümlere yol açmaya başladı..
Bu bağlamda ,her ülke insanlarına moral, motivasyon birlikteliğinin aşılanması ihmal edilmedi..
“Merak etmeyiniz, sizin güvenliğiniz, sağlığınız ve geleceğiniz  devletin güvencesinde “ denildi..
Durumun vahametini anlayanlar, ilan edilen kurallara uyarak, evlerine kapandılar..
Evlatlar, torunlar, dedeler, anneanneler ile irtibat, dijital ortamda sağlanmaya başlandı..

Biz iyiyiz, ya siz?
Evden, eve, balkondan balkona selamlar uçuruldu, şarkılar söylendi, sağlıkçı ordusuna alkışlarla destekler, moral verildi..
Dualar, ezanlar hayatın bir parçası oldu!
“Benim devletim, benim milletim” anlayışı ile kendini güçlü ad edenleri bu küçük virüs rezil rüsva etmişti?
Bazı ülkelerin çaresizlikleri, basına malzeme olmaya devam ediyordu!..
Zira ortada öyle güçlü, dirayetli devletler yoktu!
Silahları ile hava atanların bile, sesi sedası çıkmıyordu!?..
Yine insanlığa bu dönemde, Çin ve Küba yardım eli uzattı..
Vay be insanlık!
Türkiye’de ise alınan tedbirler, “ne bir yanı, ne öte yanı” memnun etmişti..
Yine eleştiriler, yine sorular, sanal ortam yıkılıyordu..
Öyle ya, koca, koca devletlerin dibe vurduğu, çok uluslu şirketlerin sallandığı bir dönemde, devletinden büyük beklentileri olanların hayalleri de bu mana da yıkılmıştı!..
“Yine birileri ortaya çıktı, gün birlik, dirlik, iri ve bir olma, dayanışma günüdür “diyerek halktan yardım istedi..
Türkiye’de bu zor günlerde, “Milli Dayanışma Kampanyası” ile halkını gitti..
“Biz bize yeteriz Türkiye” sloganı ile bu kampanyaya devletin büyükleri maaşlarını bağışladılar..
Ama unutulmuş zannedilen yıllar, unutulmamıştı..
Halk, bu açılan bu kampanya ile hasep sormaya başlamıştı..
“Hani hazinemiz doluydu, hani İMF’ye borç verecek durumdaydık, hani dünyanın bilmem kaçıncı ekonomisiydik, hani dar günler için biriktirilen akçelerimiz, hani savaş hali için hazırlıklarımız vardı!....”
Kısacası ülkede bir “güven” bunalımının, ilk dumanları çıkmaya başlamıştı..
Tüm yanlışları ile doğruları ile Türkiye, bu savaştan nasıl çıkacak, elbette merak konusu!?
Ama, ya şu koca, koca ülkeler!?
Yinede onların durumlarına bakarak,”Türkiye şükretmeli ve bir çözüm yolu, bir dayanışma formülü bulmalı ve bu belayı” defetmelidir..
Bu, tabii ki “kısırdöngü “açıklamalar ile yapılamaz!?..
Bu savaş, topyekun verilmeli..
Bu savaş sonrası da herkes, kendi hesabını vermelidir..
Anladığım kadarı ile Türkiye’nin durumu pek iyi değil!
Bu nedenle açılan kampanya, belki Türkiye’de “birlik ve beraberliğin,o eski güzel günlerin” habercisi olarak değerlendirilebilinir..
O savaş baltaları toprağa gömülmeli, bu illet salgını yenmek için elbirliği yapılmalı,bir yerde artık uzlaşmalıyız..
Bunun, böyle gelip gitmeyeceği belli oldu!..
Kimse, tek başına Sultan değil artık!
Gün, o gün, zaman ise, o zamandır!
Eğer ülke, toplu ölümler ile karşılaşırsa, bunun altında herkes kalır!
Evelemeden, gevelemeden, herkes yapabileceğini yapmalı ve sonra bir hesap muhasebesine gidilmelidir..
Yaşamak ve yaşatmak için elini uzat Türkiye!
Siyasi çürümüşlükleri bir kenara it, bu zor günlerde birliktelik yap Türkiye!

Savaş, sadece silahla yapılmaz, savaş gerektiğinde kalem ile gerektiğinde kelam ile ve gerektiğinde sağlıkçı ordusu ile yapılır..
Hepimiz bu safta yerimizi alalım!..
Türkiye kaybederse, biliniz ki, hepimiz kaybederiz!..
Zira, başka Türkiye yok!