İşte duymaya çok fazla alıştığımız bir söz… Fenerbahçe’nin “ Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak” sloganı “faşizan” bulunuyor.

Dünyada farklı düşünceler, farklı anlayışlar, farklı zevkler ve renkler önem kazanırken Fenerbahçe’nin tek tip olmayı yüceltmesini kendimce haklı olarak eleştiriyorum…

Türkiye’nin neresine giderseniz gidin bir Fenerbahçeli, bir Beşiktaş’lı ya da bir Galatasaray’lı bulabilirsiniz…

Durumun farkında olan Beşiktaş’ın desibel rekorları kıran taraftarı (132 Desibel) dememiş midir ki: “Bir gün herkes Beşiktaş’lı olmasın, bırakın o ayrıcalık bizde kalsın!” diye…

Sağ görüşlüler, Sol görüşlüler de pek farklı değil aslında…

Onlar da kendi kendine herkesin kendileri gibi düşündüğü bir ülke hayal etmiyorlar mı? 60-70’li yıllarda verilen mücadele azıcık da olsa bunun için değil miydi? “Biz bunu düşünüyor ve istiyoruz” u göstermek için?

Anlıyorum, sadece bir slogan. Fakat öyle bir slogan ki bu, bizim düşünce yapımızı, çok iyi tarif ediyor.

Türklükte, Müslümanlıkta böyle bir iddiamız yok mu? Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmaması gibi mesela… Başka dinlerden kişilere hoş görüyle yaklaşamamamız gibi… Bizim dinimiz en son dindir ama diğer dinlerde bizim dinimizin ne kadar güzel olduğu anlamamıza yardımcı olmaz mı yani?

Ya da Andy Warhol’un o meşhur sözünde dediği gibi bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacaksa, yıllarını sanata vermenin, dirsek çürütmenin ne anlamı kalır? Tanınan birisi olmanın ne anlamı kalır? Sanatı kim eleştirir? Kim o saçma sapan programlarda jürilik yapar?

Gerçi cümledeki 15 dakikanın kutuplardaki buzulların erimesindeki ivmeye paralel şekilde 5 dakikaya inmesine şahit oluyoruz şu günlerde…

Kim ne derse desin farklı takımı tutmak, başka bir siyasi görüşe sahip olmak dahi önüne geçemez bu inançtan doğan görüşün… Laik, Demokratik ve gerçekten TAM BAĞIMSIZ bir Türkiye istemek… Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Lazların bir arada kardeşçe yaşamasını istemek…

Kurmayı bile düşleyemediğimiz hayallerimiz… Ya onlar? Onlarda bir gün gerçekleşebilecek mi?..

Büyük şeylere ulaşmak istiyoruz, bunun için büyük hayaller kurmalıyız. Acabaları düşünmeden zihnimizin yaratıcılık sınırlarını zorlamalıyız.

Unutmayalım ki hayallerimize göre ilerleyen hedeflerimiz de bu doğrultuda büyüyecektir.

Peki, hayal kurmak hedefimize ulaşmamız için yeterli midir? Tabiî ki hayır. Onlara ulaşmak için çaba sarf etmeli, plan yapmalıyız.

Adımlarımızı baston yardımıyla değil bir gün destek alamayacağımızı düşünüp kendi ayaklarımıza basarak yürümeliyiz.

Korkularımızı endişelerimizi göz ardı etmemeliyiz, fakat onların bizi engellemesine izin vermeden biz onları engellemeliyiz.

Zamanı asla israf etmemeliyiz. Her dirheminin değerini kaybetmeden bilmeliyiz.

Yaşamımızda ne olursa olsun her daim külahta dondurma yemenin, ablamızla bisiklet sürmenin, kar yağdığında kardan adam yapmanın, yağmurda ıslanıp hasta olmanın, sünnet olurken bize bakan o kalabalığın önünde utanmanın ve nicelerinin tadına varmalıyız.

Ve geçmişin dertleriyle eğlenmeyi bırakıp geleceğin korkusuyla tedirgin olarak yaşadığımız anı hem bize hem de çevremizdekilere en yararlı şekilde değerlendirmeliyiz

Bir gün herkes gerçek güzelliğin, farklılıklara karşın bir arada yaşamaktan zevk almak olduğunu öğrenirse, işte o zaman dünya yaşanılası bir yer olur…

Sabah uyandığınızda merhaba deyin güneşe, alın bir nefes sonrasında dinleyin sessizliğin sesini.

Güne sıfırdan başlıyorsunuz kimi müzik dinlemek ister kimi en sevdiği arkadaşıyla konuşmak kimileri de var ki yalnız olmak.

Hayat dedim ya herkes farklıdır ve farklı olmak fark yaratmaktır. Sen farklısın çükü seni farklı kılan senin benliğin, seni sen yapan şeydir o.

Hayatın ritmi nerde diye aramana gerek yok. Hayatın ritmi görecelidir. Hani birisi demiştir ya "mutluluğu başka yerlerde arama, mutluluk elinin ulaşabildiği bir meyve dalıdır".

Bence yaşamak için geç kalmayın, bırakın tüm şartları, tüm koşulları…

Ne din, ne dil hiç biri kusur değil insana… Siz siz olun… İnsan olun.. Gerisi teferruattan başka bir şey değil…

Haydi, yaşamın tadına bakın…

Sevgilerimle, hoşçakalın…