Sevgili okurlar,
Demokrasilerin olmazsa, olmazı seçimlerdir..
Yani sandıktır..
Sandıktan çıkacak irade, herkesin baş tacıdır..
Evet, seçip göreve getirdiklerimiz ise, yine demokratik temayüllere göre, açık, net olmalıdır..
Yapılanlar, verilen hizmetler, ortaya konacak eserler, milletin gözü önünde açık ve net bir şekilde ifade edilmeli, paylaşılmalıdır..
Bütün dünyada demokrasiler, böyle ifade edilir..
“Hakkı ve hukuku teslim etmezseniz, yani eşitliği, adaleti kaldırıp bir köşeye atarsanız, orada, o ülkede; birlikten, dirlikten ve daha da önemlisi gelecekten” söz edemezsiniz!?..
Mutlaka her siyasi grubun, kümenin bir “yoğurt yiyişi ve anlayışı” vardır..
Zaten vatandaşlar, seçim zamanları, bu grubun, bu kümenin, yani bu siyasi partinin görüşlerine bakarak sandığı giderler..
Bütün demokratik ülkelerde durumun özeti budur..
Seçip, göreve getirdiklerimiz, büyük yetkiler ile donattıklarımız,” ben seçilmişim, sandıktan çıktım..Bu milletin iradesidir” diyerek, ahkam kesemez, karşıtlarını ise tahakküm altına alamazlar..
Hele de bu milletin kendisine tevdi ettiği görevi, “ailesi, kendi çıkarları, avenesi için” kullanamaz, kullanmamalıdırlar..
İşte Amerika’daki(ABD) tartışmalı seçimler sonrası işbaşına geçen Donald Trump ve ardında bıraktığı çirkin durum, her ülkeye, her lidere dersler içermektedir..
Son seçimlerde ise,” Donal Trump’un iktidarı, gücü bırakmaması ve halkı yanlış yere yönlendirmesi ve sürüklemesi”, demokrasiye vurulmuş en büyük darbe olarak nitelendirilmektedir..
Bu zatı muhterem, hem kendisini, hem avenesini, hem de taraftarlarını zora soktuğu gibi geleceğini de ateş atmıştır..
Bu son kalkışmada,  beş kişinin hayatını kaybetmesi, yaralıların olması, maddi zarar yanında bu durumun Amerika’nın imaj ve itibarına büyük gölge düşürmesi nasıl izah edilecektir?
Elbette bu durum Amerika’nın meselesidir, sorunudur, onları ilgilendiren bir durum söz konusudur..
İşte, demokrasilerde esen rüzgarlar, ülkeleri, insanları çabuk etkiliyor, bu etkileşim tsunami dalgaları gibi tüm ülkeleri ve insanlarını etkiliyor..
Buradan Türkiye’ye gelecek olursa, 19 Yıla varan bir süreçte iktidar olanların ortaya koyduğu performans, yönetim şekli hemen her alanda tartışılır durumdadır..
Neo-liberal politikalarda inat eden ve ülkenin tüm zenginliklerini elinden çıkaran mevcut siyasi iktidar, beton ekonomisine yatırım yaparak, halkın gözünü, “yap, işlet, devret, cep doldur” anlayışı aşırı derecede borçlandırmış ve bu borç, “Euro-Dolar” artışlarında  katmerleşerek, milletin sırtına vurulan bir ağır yük olarak durmaktadır..
-Yapılan ihalelerin usulsüzlüğü, yandaş müttehitlerin korunması, ihale şartnamelerinin, ihaleyi alanlar lehinde olması düşündürücüdür.

-Hele bu konuda halkın bilgilendirilmemesi ve siyaseten de hesap verilmemesi, denetimden kaçınılması, bu ihale dosyalarının kokmasına neden olmaktadır..
-Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ise yasaların, soru önergelerinin
“ oldu-bitti” bir çoğunlukla geçirilmesi ve” reddedilmesi de” gözlerimiz önünde cereyan etmektedir..
-Oluşturulan
“Varlık Fonu” meselesi ise, tam bir muammadır! Buraya aktarılan, dahil edilen ülkenin en gözde kurumlarının durumu acaba nedir? Kar mı ediyorlar, zararda mıyız bilen var mıdır?..
İşte Çay-Kur ile ilgili bir bilgi paylaşıldı..
Çay-Kur zarardaymış!?
Vay anasına sayın seyirciler?
-Ülke genelinde, siyasi etiketli yandaşlara kadrolaşma harekatında öncelik tanınması, ahbap-çavuş ilişkileri ile işe yerleştirmelerin yapılması, “Darbe Kalkışması” bahanesi ile milyonlara varan insanın işsiz kalması, mağdur duruma düşürülmesi, tehlikeli bir dosya olarak önümüzde duruyor..
Daha da vahimi maliye ve hazineyi teslim ettiğimiz muhterem zatın, bir gecede görevinden uzaklaştırılması, ortada oluşan zarar ve ziyanın bile hesabının verilememesi, izaha muhtaç bir durum değimlidir?
Kaldı ki, sosyal alanda partililere muslukların açılması, işçi, çiftçi, memur ve emeklilerin mağduriyeti, ekonomik çıkmazlar ve eğitimdeki yaz-boz tahtası, iş dünyasının umursanmazlığı Türkiye’nin sırtında bir kambur olarak duruyor!
Elbette bu manada söylenecek çok şey var!
En önemlisi, ülkenin belini büken,” terör ile mücadele, Irak, Suriye, Akdeniz, Ege ve Kafkas cephelerindeki asker bulundurma durumu ise”, görünmez harcamaların aysbergini oluşturuyor!.
İktidarın sürekli,” Terör ile mücadele yanımızda olun, Yerli ve milli kararlarımıza katkı sunun” tekliflerinin ardından, sürekli olarak kendilerinden olmayanlara “hain, terörist, militan, sözde genel başkan,  çukur” ifadelerini yönetmesi ve “nefret söylemi” ile sürekli ekranları, kamuoyunu meşgul etmesi bize Amerika’daki olayları hatırlatmaktadır!..
Dahası “benim bacım, benim başörtülüm, benim memurum, benim yargıcım, benim askerim..” gibi tanımlamalar ile bu işi “yargısız infaza dönüştürmek”, Türkiye’ye, siyaset kurumuna ve özellikle sandık başına giderek muhalefete  destek olanlara büyük haksızlıktır!
İktidardan gitmek istemeyen bir Donald Trump’un düştüğü aczi ve çaresizliği hep beraber gördük!..
İnsan düşünce, yanındakilere bakıyor..
Nasıl da Donald Trump’u, birer birer terk ettiler!
Türkiye’de “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile bütün ipleri eline alan iktidarın ve liderinin yapacağı en iyi şey, “Türkiye’yi sağ ve salim seçime götürmek” olmalıdır..
Öyle,” onu, bunu mahkemeye vermek, ona, buna söz yetiştirmek” ile bu işler olmaz ve kotarılamaz!..
Kaldı ki, “ Konu mankeni, militan, terörist” söylemleri, yıllardır ülkeyi yönetenlerin ağzına “sakız gibi yapışması da” hoş karşılanmıyor!..
Sonuç olarak, “millet bu siyasi yolda, ekonomik çıkmazda, bu Pandemi salgınında, bu itiş-kakışta, bu dedim-dedikodu muhabbetlerinde” çok yoruldu!..
“Ona buna sataşmak, parti kapatmak, karşı tarafı terörist” diye yaftalamak, yeni bahaneler üretmek devri geçmiştir!..
Doğrusu emaneti ehline teslim etmektir..
Millete gitme cesaretini gösteriniz ve bu” iktidarı bırakmazlar” endişe ve kaygılarına da bir son veriniz!..
Zira, ülkede en çok konuşulan, altı çizilen husus, bu husustur!..
Zira,” son İstanbul seçimleri, bu endişe ve kaygının” odak noktasındadır..
Bunun böyle olmadığını, lütfen gösteriniz, bu ayak oyunlarından vazgeçiniz ve milleti de oyalamayınız!..
Bu işler,” İnşallah, maşallah, yar ve yardımcınız olsun” demekle olmuyor?
Hani nerede aşınız?
Geçin efendim!