Bu geçici dünyaya kanıp bu alemdeki değersiz ve anlamı sınırlı eşyalara aldanıp, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Bizi sonsuz bir ahiretin beklediğini ve orda adaletli bir terazi olduğunu unutmamak gerek.

İnsana bir yetki emaneti verilir, belki ülkenin, şehrin, mahallenin, köyün, şirketin yetkisi en akıllı değildir fakat onu münasip görürüler o seçilir, makam ile taçlanır. Çevresindeki kişiler ona “kazandın” der. Sonra o kişi makam, mevkiinin güzelliğine ve de menfaat pereslerin konuştuklarına aldanır, kuşatılır, yalnızlaştırılır ve gelecekte kişiliği kaybettirilir.

Makam, mevki el ettiğinde etrafındaki menfaat peresler kısacası yalaka takımı ne der size biliyor musunuz? Nefsinizi okşayacak şu sözleri duyarsınız.

Artık güç sende, Söz sende istediğini yapabilirsin demiştir. Birlikte çalışabileceğin insanları belirlerken “seni açacak, sana ufuklar açacak” değil, sana mutlak teslimiyet gösterecek insanlar seç demiştir. Çünkü onlar makama ve paraya her şeyini teslim edenlerdir.

Velev ki gücün en yüksek mertebesindesiniz ve bu alemde gelebilecek en iyi makamdasınızdır peki ya sonra? Sonrası yok…

Bir çerkes atasözü der ki;

Koluna altın bileziğini takmadan parmağına altın yüzüğü takarsan o parmak kangren olur. Hayatını bir başkasına muhtaç geçirir, şiddet ve yoksulluk dahil her şeye boyun eğersin. Güçlü evlatlar yetiştirelim, marifetin tek taşa değil, bir mesleğe (Altın bileziğe) sahip olmak olduğunu bilen, önceliği ‘okul ve meslek’ olan akıllı evlatlar…

Eğer mevki ve makamdan güç alarak benliğimizi unutursak bu işin en kötü tarafı olur, işte o zaman bu dünyanın süsüne aldanıp; sınavda olduğumuzu unuttuğumuz vakittir.

Bu sınav öyle bir sınav ki en ufak bir iyiliğimizden, açtığımız en ufak acıya kadar yazılıyor. Hakem öyle adil ve öyle bağışlayıcı ki son nefeste bile affına mahzar olmak mümkün.

Alemlerin hakikati, varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah'ın katındadır:

"Nefsanî arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak en güzel yer, Allah'ın katındadır." (Âli İmran: 14)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, "Uhud dağı kadar altınım olsa onu üç günden fazla yanımda tutamazdım (insanlara sadaka olarak verirdim)", (Buhari) buyurarak dünya geçimliklerinin onun gözünde ne kadar değerli olabileceğini haber vermiştir.

O halde nedir bizdeki bu kibir?

Kur‘an'a göre dünya hayatı, ahiret hayatı karşısında bir oyun ve eğlenceden ibarettir, aldatıcı ve oyalayıcı bir meta, geçici ve önemsiz bir hayattır. Dünya hayatı yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden bir ekin misaliyle nitelenmektedir:

"Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir yağmur gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri onun sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp, süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz." (Yunus: 24)

İnsana dair verilmeyecek cevapta yoktur. . Hepimize derler ki bir gün; sana şu makam, şu mevki, şu sermaye, şu imkânlar emanet edildi. Sen bunu kazanmak sandın. Oysa kazanmak emanete ihanet etmemek, emanete nankörce yaklaşmamak, nankörlüğü beslememektir.

Rabbim mevki ve makam sahibi olup; yolundan şaşanlardan etmesin bizleri…

Sevgilerimle, hoşçakalın.