Sevgili okurlar,
Bugünkü yazımda sizlere biraz  “Sakarya’dan” ve olası “depremlerden” ve “ustalardan” söz etmek istiyorum:
Takdir edersiniz  bir gazeteci ,bir yazar olarak sizlerle gördüklerimi, düşüncelerimi paylaşabilirim..
Zira bazı konular “uzmanlık” ister!
Bu yüzden Türkiye’deki insanlarımızın  vallahi “maşallahı” var?
Neden diyeceksiniz?
Nedeni mi var?
Hani “maşallah” dedim ya, yabana atmayınız, hemen herkes bur konuda uzman vallahi!?
Kimi mühendis, kimi hakim, kimi, savcı, kimi polis, kimi siyasetçi, kimi eğitimci, kimi, hekim, kimi teknik direktör, kimi antrenör, kimi usta?...
“Usta” deyince, Allah rahmetler eylesin, hemen kayınvalidemi hatırladım..
Köyün ilk terzilerindendi, giyime, güzelliğe ve temizliğe büyük önem verirdi..
Velhasıl örnek bir Türk kadınıydı Nazife Çetin..
Hemi de yenilikçi..
O’nun dilinde muhterem eşi kayınpederim Mehmet Nuri Çetin “usta” olarak tanımlanırdı..
“Usta” aşağı, “usta” yukarı büyük bir titizlikle, o yıllar eşini tertemiz giydirir, ütülü pantolon ve kravatlı, beyaz gömleklerle uğurlardı..
Hani “usta” dedim de, öyle bildiğiniz ustalardan değil,” Usta” bir demirci ustasıydı, bir ağaç ustasıydı, demire su vermesini bilir, onu istediği gibi şekillendirir, o yılların sağlam araba tekerlerini yapardı..
Ter dökerdi, çaba harcardı,özen gösterirdi..
İşte bu yüzden “usta” lakabını,bileğinin hakkı ile edinmişti..
Bunların “ustalık belgesini” müşterileri verirdi..
Öyle gidip çarşıdan, pazardan alınmazdı..
Kısacası, ustanın oğulları ve kızları da bu manada birer usta, kalfa, çırak olarak yetiştiler..
Ne mutlu, baba mesleğini sürdürenlere, sürdürebilenlere..
Eee devir değişiyor..
Hatırladınız değil mi, “bu benim çıraklık” dönemim diyeni, sonra “ ustalık dönemi başladı” diye yüksek telden atanı?!!
Ne ustaymış be?
Ülkede, birbirine karışmamış ne kaldı ki?
Her neyse, bu “ustalık” kelimesine bu gün iyi de taktım..
Bakınız, geçtiğimiz yıl, Keremali yaylasına konuk olarak gidiyorum..Tam zirveye yakın Alaağaç Obası girişindeyiz..Bir yayla evinin damını kar ve rüzgar enkaza çevirmiş, dam üstünde üç yağız genç çalışıyor..Ama biri keseri ile çivi çakıyor..
Yaman da çakıyor hani?
Ne çakanlar gördük be?
Zam üstüne,zam çakanları?
Neyse!
İyice baktım, bu bizim köyden Selahattin İskender’den(Cımbıl Selahattin) başkası değildi..
Seslendim, durdu,baktı ve “Yusuf hoş geldin” dedi..
“Kolay gelsin,kolay gelsin,  sizi görünce, selamlamadan geçmeyeyim dedim!..”
Yola devam ettik, kayınbiraderim Turgay Çetin’e sordum.. Durumu izah etti..” Kış yoğun geçtiği zaman çatılar çöküyor, tamirat gerekli..Ama Selahattin bu yaylanın ustası” diye ekledi..
“Nasıl” demeye kalmadı ilave etti..
“Çivi de olsa, bu kalın büyük temel çivilerini herkes çakamaz” diye sözü bağladı..
Anladım, hayatta bir, iki yumurta kıramayan ve açlıktan, yumurta kıracak birini bekleyenleri çok bilirim!..
Diyeceksiniz, yumurta kırmakta ne ki?
Evet, o biraz maharet ve beceri istiyor..
Ama “çivi çakmak”, hele de “temel çivisi”,” ustalık” istiyor!..
Belgesi mi?
Şimdilerde okullarda veriyor ama, en makbulü müşterinin, çevrenin verdiği belgedir,lakaptır..
İnsan hayatında önemli evreler vardır; “emekleme, yürüme,  okul, çıraklık, ustalık ve tecrübeli yıllar ile akil, bilge” dönemleri..
Siyaseti, içinden çıkmaz hale getirenleri, bugün anlatmamı istemezsiniz herhalde?
Zira,” görünen köy kılavuz istemiyor!”
O zaman siyasetin dokunduğu bazı eserlerden söz edelim:
Mesela şu Karasu limanı?
Çok konuştuk, çok yazdık, bugün bu konuda da yazmak istemiyorum..
Peki, şu Sakarya Nehri kenarındaki parka ne dersiniz?
Şu namı değer eski Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nun imzasını taşıyan “Sakarya Park” hakkında ne düşünüyorsunuz?
Allah akıl, fikir versin!?
Şehrin dışında  “cıs çıplak bir park” ve harcanan milyonlar!?
Peki usta, buraya parkı yaptın, insanları, çocukları nasıl getireceksin?
Parklar, insanlar için yapılır..
İnsanların olmadığı yerde, zaten yaratanın yaptığı doğal parklar var, onlara bari dokunmayınız!
Geçelim!
Şu Karasu Sahil Park için neler söylersiniz?
Bu yıl küçük mini bir çay bardağı çayın 2 TL olduğu park canım!..
İki fırt, bitti!
Yağmur yağdığında, her yanında  su fışkıran, fıskiyeli parka dönen Sahil Park’ta söz ediyorum..
Ah be usta, bu parkı yaparken, yağmuru, Allah aşkına suyu hiç düşünmediniz mi?
Birde “Mavi Bayraklı Park!”
Yağan yağmur suları nereye gidecek?
Denize değil mi?
Allah sizi ıslah etsin?!
Her şeyi denize bocalayalım değil mi?
Vakit geçmedi, inşallah yeni başkan bu yazıyı okurda, bu parka el atar..
Sahil boyunca suyu tutacak oluklar hazırlanır ve su bir yerden denize verilecekse verilir..
Yol tarafı da aynı şekilde su toplayıcı kanalda buluşturulur..
Daha olmadı, parkın içinden bir gizli kanal açılır..
İş çözülür..
Nasıl unutulmuş ve hesaplanmamış ki?
Yağmur değil mi, yağsın değil mi?
Kafa bu ya!
Tedbir alınsa, o güzelim, altın kum, ay toprağı gibi haritaya dönmez, sularda ana yola akmaz!
Ah “ustalık”, ah!
“Usta” deyince Mimar Sinan’ı hatırlamadan olur mu?
Lütfen gidin, çıraklık ve ustalık döneminde yaptığı eserlere bakınız..
Bizim yeni yetişme ustalar ise,1999 Ağustos depreminde daha iyi tanıdık!
Bakınız, İstanbul 4,6 ile sallandı..
Depremin eli kulağında..
Sakarya, deprem fay hattında..
“Ustanıza” güveniyorsanız, korkunun anlamı yok!
Ama bu usta, yapı malzemelerinden çalmış, işe hile, hurda karıştırmışsa, o zaman  işiniz Allah’a kalmış demektir!..
Zaten ülkede, her şeyi “Allah’a” havale edip,”kader” deyip işin içinden çıkmıyor muyuz!?
Kader ayırmasın da, “ustanız” kim?
Terzi ustanızı sormuyorum?
Hala mesleği sürdüren var mı ki?
Selamlar olsun!

PASTAMI İSTERİM!
Sevgili patronum Adnan Yüksel Bey! Bu yazım ile 101.Yazımı Bizim Sakarya okurları için yazmış bulunuyorum..
Gazetecilikte, yani yazarlıkta “istikrar” önemlidir!.
Küçük bir pasta ile bunu kutlayalım..
Şöyle Yazı İşlerine bir küçük pasta yakışır..
Kesip arkadaşlara dağıtalım..
Ne dersiniz?
Bu kadar nazımız geçer herhalde?
Tuncer kardeşim vekalet sende!
Selamlar ve afiyet olsun!
Nice sağlıklı, güzel,Bizim Sakaryalı günlere..