Sevgili okurlar,
Türkiye gündemine birdenbire,” 104 Amiralin” bildirisi damga vurdu.
Buraya nereden mi gelindi?
Gündemi takip edenler iyi bilirler ki, “İstanbul Sözleşmesinin” iptal edilmesinden sonra yaşanan tartışmaları takiben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop'un açıklamalarını hatırlayalım:
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kararname ile Türkiye'nin öncüsü, ev sahibi ve ilk imzacısı olduğu “İstanbu Sözleşmesinden” geri adım atılması, özellikle kadınlarımızı, muhalefet partilerini ve sivil örgütleri harekete geçirdi.
Türkiye'nin aldığı bu karar, gerçekten çok tartışıldı, bu konuda eylemler yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor..
İşte bu bağlamda TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop'un alınan bu karar bağlamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ima ederek, “bu yönde hazırlanacak bir kararname ile Montrö”yü de yürürlükten kaldırabilir” açıklaması, farklı bir tartışmayı daha gündeme taşıdı.
Gerçi bu açıklama sonrası TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, açıklamasının “farazi olduğunu” ileri sürsede, ok bir kere yaydan çıkmıştı..
Bu gelişmeler Türkiye'de yüksek telden yaşanırken, bu sefer gündeme bir amiralin tekkeye gittiği, sarık taktığı ve bu eylem sırasında, ordunun aracını kullandığı, bunun terfi dönemi öncesi  bir mesaj içerdiği de çok konuşuldu.
Türkiye'de FETÖ yapılanmasından sonra, farklı tarikatların işaretlerinin alenen sergilenmesi toplum hafızasında, gelecek için korku, endişe yarat
madı değil..
Bütün bunlara ek olarak, bazı imamların, tarikat, cemaat temsilcilerinin açıklamalarıda gündeme düştü..
İşte böyle bir ortamda ; 104 Emekli Amiral'in, sözüm ona gece yarısı yayımlanan bildirisi, ülkede bomba etkisi yarattı..

Öyle mi acaba?
Tabii ki endişelerim var?
AK Parti cenahı, bu tip pasları, hele de ortalar çok sever!
Buradan, bir “mağduriyet” çıkar mı?
Eh çıktığı kadar?
Bu zor, sıkıntılı günlerde, bu “darbe” yakıştırması da tam yerinde oldu ya?
Olabildiğince kullanmak, sağmak gerek bu bildiriyi?
Yetmez, al aşağı etmek gerek?
Apoletler sökülmeli, maaşlar kesilmeli, hapislere, zindanlara atılmalılar!

Türkiye, diğer konularda olduğu gibi bu seferde, hemen ikiye bölündü:
“Vay sizi gidi darbeciler,
Vay sizi gidi vesayetçiler,
Vay sizi gidi fırsatçılar,
Vay sizi gidi ayarcılar..”

Açıklamaları üzerinden, mevcut iktidar bu açıklamaya sarılarak, ”mağdur rolünü « tekrar gündeme taşıdı.
Sert açıklamalar birbirini izledi ve sonunda şafak vakti operasyonla, bildiriye imza atanlar evlerinden toplandı..
Hep öyle yapılır ya, yine durum ıskalanmadı!
Tek, tek toplandılar, ifadeler, gözaltılar ve burunları sürtülmeli!

Konu ile ilgili olarak, iktidar partisi cenahı, hemen genel kurullarını topladı.. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, toplantı sonucu daha kapsamlı açıklamalarda bulundu.
Hatta muhalefeti bile bu işle ilişkilendirdi!

« Yapılan açıklamanın içeriği, iktidarın hedef alınması, geceyarısı bildiri yayınlanması, bir bildiri için bir araya gelinmesi, darbe  çağrışımı yapması, milli iradenin hedef alınması » noktasında olduğu kadar, Erdoğan, « Montrö ile İstanbul Kanal projesinin bir bağlıntısı olmadığını, Montrü'ye bağlılıklarının devam ettiğini, gerekirse, daha iyi şartlar için zamanın beklenmesinin gereğini » sıraladı..
Bu manada Erdoğan, bildiri karşısında olmayanları da eliştirerek, yine “bir dikili ağaçı olmayanlar” tanımlamasında bulunması dikkatlerden kaçmadı..
Bir dikili ağacı olmayanların bildirisi bu ya?
Atın zindanlara, susturun gitsin öyle mi?

İşte bu bağlamda mevcut iktidara, Erdoğan yönetimine bağlılıklarını dile getirenlerin açıklamalarına da şahit olmadık değil..
Demekki açıklama yapılabiliniyormuş !..
Bu lehte olunca güzel, aleyhte olunca kötü!
Efendim, yöntem, üslup, zamanlama ve içeriğe atıfta bulunarak, devletine, milletine yıllarca hizmet etmiş, FETÖ Kumpaslarına maruz kalmışları, bir çırpıda silip attık!..
Vay sizi gidiler!?

Darbeciler, hainler, bir dikili ağacı olmayanlar?!..
Gece yarısı bildiri mi yayınlanır?
Anayasal haklarını kullanan amirallerin,”hemen apoletlerini sökelim, maaşlarını keselim” diye ortaya çıkan bazı parti liderlerinin ise, alel acele, amiralleri suçlu ilan etmesi de bir başka ayrıntıydı..

Vay be siyaset!?
Sen nelere kadirsin?

Peki, daha önce, görev başındaki 313 Generale yazdığınız mektup ne olacak?
Nereye koyacağız bu mektubu, o günkü anlayışı?

Ve ardından o açıklama geldi, lojmanlarına el kondu, korumaları geri çekildi!
Oysa, bu bildiriden başka yayımlanan bildirilerde vardı..
Ama en kolayı hedefe askerleri koymak vardı..
Öyle de oldu!..
Yılların emekli amiralleri bir anda tu-kaka edildi!

Onların da eksikleri yokmu sanki?
Olmaz mı?
Bu kadar önemli olay, gelişme karşısında niye susmuşlardı ki?
Susmayanlara ne diyebiliriz ki?

Neyse onları “zevzeklikle” suçlayan ve görev dönemlerinde hiçbir şey yapmamakla suçlayanlarda vardı..
İktidar yakınları ise, “hodri meydan” çekmelerden,” yumruk” göstermelerden maada, farklı açıklamaları ile iktidarın yanında saflarını çoktan almışlardı bile!
Yine  ülkem insanı ikiye ayrışmıştı!..
Bir yanda iktidar yanlıları, diğer yanda iktidar karşıtları ve ortadakiler..
Evet, bir geceyarısı sonrası, Türkiye'nin sıcak bir gündemi daha olmuştu..
Buraya kadar özetlediğimiz bu durum karşısında sizlerin ne düşündüğünü merak etmiyor değilim?..
Bir tarafta suskunlar !..
Bir tarafta “susma, sustukça sıra size gelecek” diyenler !..

Öte yanda,darbe yaranoyası içinde olanlar..
Bir tarafta, iktidara şirin gözümek yarışda olanların lafazanlığı..
Demem o ki, Türkiye bu zor günlerden zor çıkacak gibi..
Şu salgın ve ekonomik kriz dönemi içinde Türkiye'nin geleceği, selameti için aklı-selim düşünmek herkesin vazifesi olmalıdır..
Birbirimizi suçlayacağına, buradan bir kazanı
m peşinde olunulacağına, bu tip açıklamalardan endişe edileceğine, daha hoşgörülü, daha tutarlı, daha toleranslı olmak gerekmez mi?
Herşeyi seçilmişlere, yani siyaset ehline mi bırakmalıyız?

Dilimize doladığımız şu demokrasinin, herkesi kapsadığını, bu ülkede herkesin görüş ve düşüncelerini enine, boyuna pylaşabileceğine, tüm bunların anayasal haklar çerçevesinde olduğunu bilmeyinimiz mi var?
İktidar eleştirilere, yapılan açıklamalara kulak vermeli, bunlardan dersler çıkarmalı ve katılımcı demokrasinin kurallarını uygulamalıdır..

Hukuk yolundan, adaletten asla ayrılmamalı!
Kişi hak ve özgürlükleri,anayasal çerçevede korunmalıdır..

Muhalefette, bu seslerin takipçisi, denge unsaru olmalıdır..
Unutmayalım, başka Türkiye yok!..
Bu memleket hepimizin!..
Kimse, kemsiden daha fazla vatansever değildir!..
Birbirimizi daha fazla hırpalamadan, el ele vermeli, ülkemizin bekası için birbirimizi düşmanlaştırmadan,
ülkemizi imar ve inşa etmeli ülke zenginliklerini bölüşmeli ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir Türkiye bırakmalıyız!
Bölünmüş, ayrışmış, kutuplaşmış, birbirine tahammül etmeyen,
birbirine kin ve nefret söylemi içinde olan bir Türkiye'nin, inanın geleceği olmaz!
Lütfen itidal!