Bir okurun “Türkeş Ermenilere buğday verirken neredeydin? O zaman konuşsaydın ya!” mesajı üzerine, ‘Türkeş Ermenilerle de görüşür ama böyle görüşür’ mealindeki yazımızı hatırlatmak farz oldu.

Bu yazı Ermenistan ile ilişkileri sebebiyle eleştirdiğimiz dönemde “Bize iftira atanlar, merhum liderlerinin farklı otellerde ne yaptığına bir baksınlar” diyen dönemin Başbakanı Erdoğan’a cevaben yazılmıştı.

Yazının aslı Can Dündar’ın belgesel niteliğindeki yazısının özetidir.

Evet, Türkeş Ermenilerle görüştü hatta onlara ekmek verdi!

Süreç, 1993 başında başladı.
Bağımsızlığını ilan eden Erivan’a Rus yardımı kesilmiş, ülke kış ortasında buğdaysız kalmıştı.
Samson Özararat, o dönem
Fransa’da, Avrupa’dan Ermenistan’a giden insani yardımları organize eden bir derneğin başkanıydı. Bu krizden bir işbirliği fırsatı yaratmayı düşündü.
Tanıdığı Türk yetkililere, “100 bin ton buğdaya ihtiyaçları var. Siz 200 bin ton yollayın, ilişkilerin önünü açın” önerisini yaptı.

Türkiye, Azerilerin tepkisinden korkuyordu. Bakü’nün nabzı yoklandı.
“Ekmek söz konusuyken, düşmanlığın lafı olmaz” cevabı geldi.
Bunun üzerine Erivan’a 41 bin ton buğday gönderildi.
İşte o dönem, Özararat, iktidarı tedirgin eden “Milliyetçiler ne der?” kaygısını bertaraf etmek için Türkeş’le görüşmeye karar verdi. Talebini Başbuğ’un özel sekreterine iletti.
Onu,
Paris’te Türkeş’in yakını bir emekli generalle tanıştırdılar. Konuyu ona da anlattı. Birkaç gün sonra haber geldi: “Türkeş sizi bekliyor!” 1993 Şubat’ında Ankara’ya gitti. Esat’taki bir işyerinde MHP lideri ile buluştu.
Özararat’ı dinleyen Türkeş şunları söyledi:
“Ermenilerle 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik. Malazgirt Savaşı’nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun?

İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı?
Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesi’ni nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?
Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?
Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?’ Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?”

Özararat şaşkın dinlerken, Türkeş şöyle devam etti; “Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915, bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken, bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir.”
Konuşma bitince Özararat, “Bunları Ermenistan Cumhurbaşkanı’na da söyler misiniz?” diye sordu. “Tabii” dedi Türkeş...

Hemen telefona koştu. Önerisini Petrosyan’a iletti. Erivan, teklifi incelemeye aldı.
Tereddütteydiler. MHP’nin geçmişi ürkütücüydü. Ama Özararat, “MHP’yi ikna etmek önemli” diye üsteledi.
Aynı sıralarda Türkeş de Ankara ve Bakü’yü haberdar ediyordu. Böyle bir diyalogun, sürmekte olan Azeri-Ermeni savaşına ve esirler konusuna da çözüm getirebileceği umuduyla herkes destek verdi.
Nihayet, Erivan’dan da görüşme kararı çıkmasıyla Paris buluşması kesinlik kazandı.
Bu temaslara, Türkiye tarafında Tuğrul Türkeş ve Cefi Kamhi, Ermenistan’da ise Petrosyan’ın abisi, işadamı Telman Ter-Petrosyan öncülük ediyordu.

1993 yılında Paris’te gerçekleşen tarihi buluşmada Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş ile Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda da vardı. Petrosyan Tuğrul Türkeş’le tanıştırılınca Alparslan Türkeş’e “Allah bağışlasın” dedi.

Samson Özararat, Türkeş’le görüşmelerini şöyle anlatmıştı: “Paris dönüşü Türkeş’le birkaç kez yeniden buluştuk. Karşılıklı diyaloğun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin artırılmasını, sınırın açılmasını, halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını konuştuk. Hatta bir ara Türkeş’in Erivan’daki soykırım anıtına çelenk koymasını bile tartıştık.
Türkiye-Ermenistan sınırına, 1915’te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan’a bakan yüzünde
Türkçe, Türkiye’ye bakan yüzünde ise Ermenice, ‘Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz’ yazacaktı.”