Eşi ve çocuklarıyla birlikte eşyalarını toplayıp arabanın bagajını tıka basa doldurmuştu. Bir sene boyunca beklediği tatile sonunda çıkıyordu. Güzel bir sahil kasabasında bir pansiyon kiralamış, ailesiyle çok mutlu vakit geçireceğini düşünüyordu.

Yola koyuldular, dura dura yavaş bir şekikde yol alıyorlardı. Afam hız yapmıyor, trafikte herhangi bir riske girmiyordu. Çoğunlukla arka dikiz aynasına bakarak çocuklarının arka koltukta neler yaptığını takip ediyor, arada onlara laf atıyordu. Onların istedikleri müzikleri çalıyor, hepsinin yüzünü güldürüyordu.

Üç saatlik yolu kalmıştı, tüm sakinliği ve sükûneti ile araba kullanmaya devam ediyordu. Önlerinde çok büyük ve tehlikeli bir yol kalmamıştı. Sadece uzun bir tünelin içinden geçeceklerdi. Geride bıraktıkları yolda bu tünellerden çokça geçmişlerdi. Tünele girdiklerinde çocukların mutluluğu ile o da mutlu oluyordu. Bu sefer ki büyük tünel dedi ve girdiler. Arabanın içerisi karardı, farklarını yaktı. Çocuklar kahkaha atıyordu. Tünelin ortalarına geldiklerinde fark edemedikleri bir sarsıntı oldu. Gerçi garip bir ses duysalar da çok önemsemediler. Çok az ilerledikten sonra bir gürültü duydular ve sonrası her şey karanlık…

Gözünü açtığında arabanın tavanının üzerlerine çöktüğünü ama bir yandan da çöken tünel tavanını tuttuğunu fark etti, eşine ve çocuklarına seslendi. Ses yoktu. Önce eşini sarsarak uyandırmaya çalıştı ve uzun bir uğraştan sonra eşi gözünü açtı. Eşi gözünü açar açmaz rahat bir şekilde uzanamasa da arka koltuktaki çocuklarını kontrol etti. Onlar da bayılmıştı. İkisinin nefes aldığını hisseder hissetmez arabadan dışarıya bir çıkış yolu aradı. Vitesin yanına düşmüş olan telefonu aldı. Fakat telefon çekmiyordu. Kapıyı açmak için zorlasa da üst üste binmiş olan taşların sesleri son derece ürkütücü idi. Eşiyle ne yapacaklarını konuşup bir çıkar yol ararken çocuklardan biri uyandı ve ağlamaya başladı. Onun sesiyle diğer çocuk da uyandı. O da etrafındaki karanlığı farkedip sadece telefon ışıklarını görünce büyük bir sesle ağlamaya başladı. Çocuklar ağlamaya devam ettikçe arabanın tavanından taşların tavana yaptığı baskının sesi artmaya başladı. Tüm. Unlara rağmen çocukları susturmayı başardılar ve olabildiğince sessiz olup nasıl buradan çıkacaklarını düşündüler.

Ön camın sağ tarafını tekmeleyerek ufak bir delik açtılar. Camı kendilerinin geçebileceği kadar kırmaya çalışıyorlardı. Bunu yaparken son derece yavaş ve dikkatli davranıyorlardı aksi takdirde camın tuttuğu o koca karanlık taşlar arabanın içine girecekti. Yoruldular, biraz bağırmayı denediler. Telefonlarından dışarıya doğru ışık tutmaya çalıştılar.

Tünel çökeli tam yirmi dört saat olmuştu. Artık umutları tükeniyordu. Zaten az olan su ve erzakları da bitmişti. Umutsuz şekilde birkaç çıkış yolu deneseler de başarı olamadılar. Oturdukları koltuktan çok da fazla hareket etme ihtimalleri yoktu. Her şey olumsuz giderken onları yeni bir tehlike bekliyordu. Saatler önce tüneli havalandıran borulardan biri büyük bir gürültü ile çökmüştü. Onlar bu sesi duyduklarında kurtarma ekibinin geldiğini düşünseler de gerçeği terlemeye başlayınca ve oksijenleri azalmaya başlayınca anladılar. Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Çocuklardan ses çıkmıyordu. Tavanda büyük bir ses duydu ellerini kafasına doğru koyup korunmak istediyse de gözleri kapandı.

Gözünü açtığında ambulansın içerisindeydi. Ağzında oksijen maskesi vardı ve eşi de yan sedyede baygın haldeydi. . Gözünü tekrar açtığında hastanede yataktaydı. Başında duran doktora durumu sordu ve araçta bulunan herkesin bir sorun olmadan kurtarma ekipleri tarafından kurtarıldığını ve kendisi dâhil herkesin iyi olduğunu duyunca hafif bir tebessümle, uyumaya devam etti.